Yeniden MeToo ve ötesi

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Mücadele de şiddet de farklı ölçeklerde ve biçimlerde hayat buluyor. Molla rejimine karşı İran’da kadınlar hayatlarını savunurken, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde inançlarından ve ırklarından dolayı ayrımcılığa uğramamak için mücadele ediyorlar. 

Tüm dünyada kadın hareketinin varlığı, günümüz sağ politikanın da devası haline gelmiş durumda. Giderek güçlenen muhafazakar aileci politikalar, kamu hizmetlerinin piyasalaştığı bu dönemde kriz ve yoksullaşma karşısında kadın emeğinin karşılığı ödenmeksizin sınırsızca sömürüsünü garantilemek üzerine kurulu. Böylelikle geçim için gereken miktarı enflasyonla düşen reel gelir karşısında korumanın ya da diğer ifadeyle yoksulluğun yönetilebilir tutulmasının kalan yegane yolu gibi görünüyor. Böylelikle kadınların pandeminin de etkisiyle uzayan ev işi ve bakım saatleri bir yandan, giderek bağımsız olarak yaşamalarını zorlaştıran hayat koşulları ve muhafazakarlaşma diğer yandan. 

Politik olarak kadınların daha da mücadeleci hale geldiğini söylemeye bile gerek yok. Dünyanın her yerindeki otoriter ve baskıcı iktidarları sarsanlar kadınlar. Ekolojik yıkıma direnenlerin başını çekenler kadınlar, yoksulluk karşısında çok yönlü mücadele içinde, elbette barış hareketlerinde de kadınları görüyoruz. Tüm bu kocaman mücadelenin görünür ve tartışılır bir başka yüzü ise  MeToo hareketi olarak karşımıza çıkmış, mücadelemizin ittifakları içinde olacağını zannettiğimiz alanları da sorgulamamıza neden olmuştu, hala oluyor. 

Bilindiği gibi MeToo hareketi kadınların cinsel taciz ve şiddet deneyimlerini sosyal medyada paylaşmaktan ifşaya kadar varan süreçleri içerdi. Beş yıl önce Amerika Birleşik Devletleri'nde Weinstein skandalı vesilesiyle ortaya çıkmış, sonrasında hızla uluslararası önem kazanmıştı. Kısaca hatırlatmak gerekirse, bir cinsel suç faili olan eski Hollywood patronlarından Harvey Weinstein, 2017 yılında taciz vakasıyla başlayan açıklamaları ve ifşaların ardından 2020 yılında New York'ta tecavüz ve cinsel zorlamadan suçlu bulunmuş ve 23 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Böylece bu vaka ile başlayan MeToo hareketi dönüm noktası anlamına geliyor. Vakaların ardı arkası kesilmezken, neredeyse hayatın her alanında herkese şüphe ile yaklaşmayı kart koşmuştu bu ifşalar. Sadece ünlenmişler açısından değil, gündelik hayatta yan yana yürüdüklerimizi düşündüğümüzde bizler açısından da. 

Kadınların tarihi koskocaman bir şiddet tarihi. Cinsel şiddete karşı gündelik hayatta kendimizi en yakınlarımızdan bile korumamız gerek. Böyle bir bilgiyle büyümemiz boşuna değil, feminist hareketin en önemli gündeminin cinsel şiddete karşı oluşması da öyle. Pek çok ülkede farklı biçimler alıyor cinsel şiddet, farklı yasal çerçevelerle suç fiiline dönüşüyor veya dönüşmüyor. Hayatta kaldığı için mutluluğunu gizleyememe tarihi, bu açıdan tarihimiz. Sömürgeleştirilen coğrafyaların içinde militarist şiddet de kadınlar ve LGBTİ+’lar için cinsel şiddete dönüşüyor. 

Tüm bu baskı ve şiddet halinin karşısında mücadeleler sonucu oluşan İstanbul Sözleşmesi ve çocukların cinsel şiddetten korunması için hazırlanan Lanzarote Sözleşmesi, kadın hareketinin mücadeleci ruhununun kağıda dökülmüş halidir. 

Mücadele de şiddet de farklı ölçeklerde ve biçimlerde hayat buluyor. Molla rejimine karşı İran’da kadınlar hayatlarını savunurken, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde inançlarından ve ırklarından dolayı ayrımcılığa uğramamak için mücadele ediyorlar. Tartışılanın kadınların ne giyeceği veya giymeyeceğinden çok öte, kadınların emeğinin nedeninin hayatının sömürülmesi ve baskı altına alınması olduğunu görmek, bu kapitalist patriyarka karşısında kadınların birleştiği çerçeve. Bu yüzden halk kurtuluş hareketleri gibi, kadın ve LGBTİ+ hareketini kimlik hareketi olarak küçümsemek, egemenlerle yapılan örtük bir ittifaktan başka anlama gelmiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.