Yeşil Sol Parti: İttifak mı konfederalizm mi?
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Konfederal devrimci sürecin legal partisi Yeşil Sol, Konfederal bir parti olmalıdır. Şimdiki bileşenler “ayrı birer parti” olmak yerine, bu partinin birer “platformuna” dönüşmelidir.
Yeşil Sol Parti Büyük Konferansını yakında yapacak. Merakla bekliyoruz ve partiyi bu noktaya kadar getirenleri şimdiden kutluyoruz.
Benim bakış açıma göre Yeşil Sol Parti “Konfederal devrimci sürecin legal partisidir…” Yeşil Sol, madem Konfederal devrimci sürecin legal partisidir, öyleyse partinin kendisi de “Konfederal parti”dir Öyle midir? Henüz değil. Yeşil Sol bir “bileşenler” partisidir. Bir tür “ittifaklara” dayanmaktadır.
İttifak “bir yere kadar” birlik olarak tanımlanabilir. Birbirleriyle “özdeş” olmayanların, moda tabirle söylersek “kısa ya da orta ya da uzun vadeli”, ama her durumda “geçici” birliğidir.
“Geçicilik” siyasi mücadelede bazan gizli, bazan açık güvensizliklerin kaynağıdır. Müttefikler birbirinin zararına ittifaktan güçlenerek çıkmayı bekleyebilir. Geçmişte yaşanmıştır; ittifak eden partiler ittifak dışı kitlelerin içinde tabanlarını genişletemeyince, birbirlerinin tabanlarından parça koparma eğilimi gösterirler; bunu da “ideolojik mücadele” olarak meşru görürler. Geçmişte bir çok ittifak tecrübesi işte bu “ideolojik mücadele” hengamesinde güme gitmiştir.
Her neyse. İttifak hiç yoktan iyidir. Olmalıdır. Korunmalıdır.
Ama içinde bulunduğumuz evre “bölgesel devrimler” evresi ise, bunun anlamı açıktır: Demek ki devrim Konfederal olacaktır. Somut olarak dört parça Kurdistanın her parçası ve parçaların içinde yer aldığı dört ülke birbiriyle ortak objektif koşullara sahip olduğu gibi önemli farklılıklar taşır. Bu farklılıklar devrimi her parça ve ülkede “türdeş” olmaktan çıkarır. Bölgesel çapta zafer kazanan devrim her parçada ve her ülkede birbirine yakın zamanlarda, ama birbirinden farklılıklar gösteren bir devrim olacaktır. Bu olgu devrimin bütününü yöneten partinin, her parça ve her ülkedeki kollarının konfederal birliği olmasını gerektirir.
Böyle olmazsa ne olur? Örneğin ülkelerden birinde devrim zafere ulaştığında, o devrimin “monolitik yönetimli” partisi “devrimi koruma” adı altında, diğer ülkelerdeki devrimci süreçlerle bağını zayıflatır hatta koparır. Oysa partinin kendisi konfederal parti olsaydı, devrimin henüz zafere ulaşmadığı ülkelerin temsilcileri bu kopuşu önleyeceklerdi. Komintern konfederal dünya partisi olarak kurulmuştu, ama kısa zamanda tüm aygıtlarıyla Sovyet Rusya partisinin kayıtsız şartsız yönetimine girmişti. İspanya, Yunanistan iç savaşlarının yenilgisinde bunun rolü vardır.
Şuraya gelmek istiyorum: Konfederal devrim “ittifaklar örgütüyle” değil, Konfederal partiyle zafer kazanabilir. Örneğin Rojava devrimi iki yoldan güvenceye alınabilir: Birinci yol “tek parçacılıktır.” Düşmanla uzlaşma adına, seni zafere götüren bölgesel devrimci hareketten koparsın. Bu Barzanici yoldur. İkinci yol ise tüm Kürdistan’da ve onu kuşatan ülkelerde devrimci süreci güçlendirirsin. Bu da Apocu yoldur.
Eğer devrim “tek ülkede” gerçekleşecek diye düşünülseydi, bütün devrim tarihlerinin gösterdiği gibi, müttefikler, “en doğru biziz” dedikleri için, birbirleriyle iktidar kavgasına gireceklerdi.
Burada keselim. Yazı uzuyor. Sonuç olarak söylemek istediğim şudur: Benim kişisel fikrime göre, Konfederal devrimci sürecin legal partisi Yeşil Sol, Konfederal bir parti olmalıdır. Şimdiki bileşenler “ayrı birer parti” olmak yerine, bu partinin birer “platformuna” dönüşmelidir. Bütün üyeleri Yeşil Sol üyesi haline gelmelidir.Kendilerine özgü ilkelerini, programlarını, taktik ve stratejik yönelimlerini “platformlar” olarak korumalıdırlar. Bu platformlar partinin bütün kademelerinde temsil edilmeli, böylece parti yönetimi “kollektif öncü” olmalıdır. Platformlar parti kongrelerinde aldıkları oy oranında “kollektif öncülükte” yer almalıdırlar.
İttifak partisinden Konfederal partiye geçiş gerçekçi mi? Sanıyorum şimdiki manzara gerçekçi olmadığını gösteriyor. Ama tarihte “platformların konfederal diyebileceğimiz birliği” yaşanmıştır.
Bolşevik partisi 10. Kongreye kadar çoğulcu, yani tam anlamıyla olmasa bile, bir tür konfederal bir partiydi. Ayrı partilerin İttifak partisi değildi. Lenin’in platformu vardı, Troçki’nin, Kamanev ve Zinovyev’in, Buharin ve Radek’in platformları vardı. Farklı fikirler var olduğu sürece, bu platformlar da var olabiliyordu. Sonra dağıtıldılar. Bu iç savaş ve Anayurt savaşında işe yaradıysa da, son tahlilde “hayırlara vesile olmadı.”
Bu yazının amacı şu anda değil de, ileride konuyu ele almak için bir giriş yapmaktır.
Şu anda böyle radikal bir dönüşüm mümkün olmasa bile, en azından Yeşil Sol bileşenleri, tüm üyelerini değil de, hiç değilse Adalet Bakanlığı’na bildirdikleri tüm üyelerini Yeşil Sol Parti üyesi yaparlar ve üyelerinin sayıları oranında parti yönetiminde yer almayı kabullenirlerse, hem demokratik, hem de hakkaniyetli bir yapı meydana gelebilir. Böylece bileşenlerin dışındaki üye kitlesinin birey üyeleri de, bizzat kendileri bir platoformda kendilerine yakın düşünenlerle birleşerek “birey hukuku”na ihtiyaç duymazlar. Yani ne “bileşen hukuku”, ne “birey hukuku”… Platformlar halinde örgütlenme hukuku…Dikkat: İllegal partilerden söz etmedim. Legalleredir sözüm.
Ama yine de ısrar etmem.
Belki bu bile henüz erken bir adımdır.
Belki de Yeşil Sol parti, ittifak partisi olarak yoluna devam etmelidir.
Belki de en hayırlısı budur.
Belki de bu yazıyla ben pişmiş aşa su katıyorumdur.
Yazdıkça tereddüte kapıldım.
Quto “Veysi abe senin tereddütlü halini ayıpliyem, şu andan itibaren kendi platformumu kurmayı düşüniyem, sen vazgeçsen de ben bu yazının arkasında duriyem” demesin mi?
Böylece tek başıma dımdızlak kaldım.
O sırada kasette “kendim ettim, kendim buldum, gül gibi sararıp soldum, eyvah” şarkısı çalıyordu.