Yüreğiniz yeterse

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Cumhurbaşkanı kayyum rektöre dokunmasının kendisine dokunmak olacağını açıkça işaret edince Boğaziçi Üniversitesi dayanışması, “yürek yediğini” açıkça gösteren neredeyse manifesto niteliğindeki, her kelimesine aklı ve vicdanı olan herkesin imzasını atacağı ve ileride bu dönemin sembolü haline gelecek mektubu yazdı.

Bir süredir yürekli öğrencilerin her türlü şiddet ve itibarsızlaştırmaya rağmen gerçekleştirdiği kayyum direnişini izliyorum. Öğrencileri izlerken ve dinlerken yaşadığım umudun tarifi yok. Bir aydır devam eden itirazları sokağa taştı, hali hazırda kayyum rektörlerle yönetilen diğer üniversitelerin talepleriyle birleşti. Hocasıyla öğrencisiyle ve rahatsız olan herkesle beraber kocaman bir itiraza ve artık isyana dönüştü. Hükümet kanadından süreci doğru okuduklarına dair tepkiler de geldi bu arada. Gezi isyanı benzetmesi ile “terör” cümlelerini duymaya başladık. Hatta itiraz eden öğrencilerin sadece üniversitelerine yönelik olan talebini politize eden/ortak politik taleplerle birleştiren de aslında ironik olarak hükümetin ortaklarından gelen açıklamalar oldu, Gezi’de olduğu gibi.
Boğaziçi Üniversitesine, akademik olarak herhangi bir üniversitede çalışma liyakatına bile sahip olduğu tartışmalı rektörün atanmasıyla başlayan süreçte, rektör şimdiye kadar beraber çalışacak yardımcı bulamadı kendine; atama tamamlanamadı. Cumhurbaşkanı bu sorunları tepeden aşmak için bir Cuma gecesi kararnamesi ile iki fakülte açtı Boğaziçi Üniversitesine. Hatta kayyum rektöre dokunmasının, kendisine dokunmak olacağını açıkça işaret ederek, öğrencileri itibarsızlaştıran söylemi bir tık daha yükselterek, kararın ve konunun muhatabının kendisi olduğunu şöyle ifade etti: “Yürekleri yetse Cumhurbaşkanı da istifa diyecekler”. Bunun üzerine Boğaziçi Üniversitesi dayanışması, “yürek yediğini” açıkça gösteren neredeyse manifesto niteliğindeki, her kelimesine aklı ve vicdanı olan herkesin imzasını atacağı ve ileride bu dönemin sembolü haline gelecek mektubu yazdı.

Öncelikle, anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu’nun da hatırlattığı gibi, bir siyasi ve idari yöneticinin istifaya çağırılmasının “yürek” ile bir alakası olamaz: “cami çıkışı siyasal demeçler, dini politikaya alet etme yasağına (Anayasa md. 24) aykırıdır. Yöneticilerin istifasını istemek, yurttaşların hakkıdır. Anayasayı ihlal eden yöneticilerin çekilmesini istemek, yurttaşlık görev ve sorumluluğudur”.

İkinci olarak BOUN dayanışmasının yazdığı mektupta seslenilen kişi “şahsım” değil “12. Cumhurbaşkanı”; yani iktidarda olmayan yöneticilere yönelik bir hitap kullanmışlar. Mektup, alçakgönüllü bir şekilde kendi hareketlerinin pozisyonunu işaret etmekle kalmıyor, iktidarın suçlarına da Roboskî’den Hrant’a, kadın cinayetlerinden iş cinayetlerine geniş bir zeminde işaret edecek kadar politik. Onlar suçlanmaktan kaçınmak yerine, tam olarak yaşadığımız cehennemi; daha doğrusu işsiz olanı beceriksizlikle, öldürüleni ahlaksızlıkla, hakkını arayanı teröristlikle, itiraz edeni ihanetle suçlayarak sürdürülen bir rejimi anlatıyorlar.
Bu rejim bizim onurumuzu, sağlığımızı, huzurumuzu, hayatımızı ve geleceğimizi çalarak ayakta duruyor.

Bu rejim bizim canımızı dişimize takıp kazandığımız paralarla ödediğimiz vergilerimiz, hesap vermeksizin, gerek var olup olmadığını sorgulamaksızın ihalelerle akraba, aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerinden kurulan şirketlere dağıtıyor. Bizim paramızla tarihi, doğal ne varsa üzerine beton inşa ediyor. Bizim paramızla bize nefes alacak yer bırakmıyor. Bizim paramızla bizi yaşanamaz yerlerde yaşamaya, yürünemez sokaklarda yürümeye, dayanılamaz toplu taşımalarda yolculuk etmeye, manasız kararları kabul etmeye, dalga geçen söylemlere rıza göstermeye zorluyor. Bizim paramızda biat etmediğimizde bizi öldürüyor, işkenceden geçiriyor. Bizim paramızla bizi eve hapsediyor, bizi iddianamesi bile olmadan yıllarca hapiste tutuyor. Bizim paramızla bizim oyumuzu çalıyor.

Bu rejim insani olanı azınlık bir aile/akraba/arkadaş/tarikat çevresine sunup, halkın geri kalanı için lüks haline getiriyor.

Bu rejim aşka, yatağına, evinin mutfağına, sokağına, belleğine ve tarihine el atmaya çalışıyor, bir manipülatif şiddet altında bildiklerimizi/gördüklerimizi/hissettiklerimizin gerçek olmadığına bizi inandırmaya çalışarak aklımızla dalga geçiyor.

Bu rejim her zaman kendini mağdur ilan edecek kadar nobran ve iletişimi imkânsız kılacak kadar saldırgan.

Bu rejim anayasaya rağmen işliyor, bu yüzden hala hukuk yoluyla mücadele de var. Ancak, anayasanın hükmü iktidar ve vesayet altındaki yargı tarafından kabul edilmiyor. Anayasayı savunmaksa terörist denilenlere kalıyor. Biraz tuhaf değil mi? Bu rejimi yıkmayı istemek mi teröristlik?..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.