ABD artık Ortadoğu'da başat aktör değil

Dünya Haberleri —

Arzu Yılmaz

Arzu Yılmaz

  • ABD’nin bundan sonra Ortadoğu’da başat aktör olamayacağını belirten siyaset bilimci Arzu Yılmaz, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte pimi çekilmiş bombayı Orta Asya’ya bıraktığını söyledi.
  • Yeni oluşan denklemde politik sınırların korunmasının esas alındığını da belirten Yılmaz; genişleme arzusu taşıyan İran ve Türkiye’nin, 100 yıl önce dört parçaya bölünen Kürdistan’ı bu kez her parça içinde de bölmeye çalıştığını kaydetti.  

 

Afganistan’da ABD’nin 20 yıllık işgali sonrası askerlerini çekmesiyle Taliban kısa sürede ülke yönetimini ele geçirdi. Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeyi terk ederken, binlerce Afganistanlı Taliban tehdidi nedeniyle ülkeden kaçmaya başladı.

Uzun süredir işgal altında olan Afganistan’da yaşanan bu gelişmeler yeni bir sürecin habercisi olarak yorumlanırken Ortadoğu’da uzun süredir devam eden vesayet savaşlarının yeni bir aralığının devreye konduğu tespitleri yapılıyor.

Afganistan’da yaşanan gelişmeleri ve bu sürecin Ortadoğu’ya yansımalarını Jinnews’e değerlendiren Hamburg Üniversitesin’den Siyaset Bilimci Arzu Yılmaz, ‘Pax Americana’ (Amerikan Barışı) Dönemi’nin sonuna gelindiğini belirtti.  

“Bu çekilmenin ani bir çekilme olmadığı ve arka planında 10 yıllık süreklilik arz eden politikalar olduğunu gözden kaçırmamak gerektiğini” belirten Yılmaz, ABD’nin hegemon bir güç olarak hem içeride hem de dışarıda karşılaştığı sorunları yönetme kapasitesinde ciddi bir yorgunluk ve kapasite sorunu yaşadığını kaydetti. Yılmaz “Bu yönüyle baktığımızda da Pax Americana (Amerikan Barışı) Dönemi’nin sonuna geliniyor. Henüz bu devir kapanmadı ama bu devirin kapanışının farklı evrelerine tanıklık ettiğimiz bir süreci yaşadığımızı düşünüyorum” tespitinde bulundu.

Ortadoğu’da yeni güç arayışı var

Ortadoğu da ve tüm dünya da kartların yeniden karıldığını, yeni bir dizaynın oluşturulmak istendiğini, ancak Amerika’nın özellikle Ortadoğu’da artık başat bir aktör olamayacağını, dolayısıyla gelişmelerin bundan bağımsız ele alınamayacağını dile getiren Yılmaz devamla şunları kaydetti: “Dünyadaki yeni güç rekabetine bağlı olarak Ortadoğu’da da yeni bir güç dengesi arayışı var. Bu arayış içerisinde bir sürü belirsizlik var ancak net olan şu ki; 1950’lerden sonra Pax Amerikana sistemi içerisinde Amerika’nın başat aktör olduğu bir Ortadoğu bundan sonra olmayacak.”

ABD değil, AB daha aktif rol alacak

Ortadoğu’daki yeni denklemde Çin ve Rusya’nın aldığı pozisyona da değinen Arzu Yılmaz, “İran, Çin ve Rusya, Ortadoğu’da kurulmakta olan yeni güç dengesinde çok önemli bir yerde duruyor. Öbür taraftan son 20 yıl üzerinden bir okuma yaptığımda açıkça gördüğüm, İran’da rejim değişikliği Batı’nın çoktan vazgeçtiği bir hedef. Onun yerine rejimin dönüştürülmesi; yani önce çevrelenmesi ve daha sonra da rejimin uluslararası sistemle uyumlulaştırılması gibi farklı evreler tecrübe edildi. Ama tüm bu farklılaşan evrelere rağmen İran’ın Ortadoğu’ya doğru etki alanını genişletme yeteneğinin önüne geçilemedi. İran, Arap coğrafyasında bir etki alanı yarattı ama büyük ölçüde yüzünü döndüğü o coğrafyadan bundan sonra sırtını döndüğü Orta Asya’ya yönelmek durumunda kalacağını düşünebiliriz. İran’ın batısından ve güneyden çevrelenmesi başarılamadı ama doğusundan çevrelenmesi başarılabilecek mi, izleyip göreceğiz” değerlendirmesini yaptı. Yılmaz, “Ortadoğu’daki güç dengesini Batı üzerinden okuduğumuzda bundan sonra Amerika’dan çok Avrupa’nın bu denklemde daha aktif bir rol alacağını öngörebiliriz” tespitini yaptı.

Kürdistan parçalarını da parçalama politikası

Yaşanan gelişmelerin Kürdistan üzerindeki etkilerine de değinen Yılmaz, yüz yıl önce dört parçaya bölünen Kürdistan’ın bu kez her bir parça içinde bölünmesi gibi bir sürecin yaşandığını belirterek şöyle devam etti: 

“Bunu isterseniz İbrahim Anlaşması üzerinden konuşabiliriz. Körfez ülkelerinin genel olarak İbrahim Anlaşması’yla İsrail ile işbirliğine itirazları olmadığı düşünüldüğünde; Mısır, İsrail ve Körfez ülkeleri diye genelleyebileceğimiz bir güç ve askeri- diplomatik işbirliği alanı görüyoruz. Öbür taraftan Irak’ın, Suudi Arabistan ve Ürdün, Mısır arasında hatta bu ayın sonunda Türkiye’nin son evrede dâhil edildiği Levant projesi var.

İsterseniz İbrahim Anlaşması çerçevesinde isterseniz büyük ölçüde Fransa tarafından desteklenen Levant İnisiyatifi üzerinden bakın, bölgesel ölçekte yeni bir denklem kurulmaya çalışılıyor. Bunun halihazırda sahaya nasıl yansıdığına baktığımızda sözünü ettiğim genişleme arzusu ile bölgede hareket eden, özellikle ağırlıklı Kürt nüfusunu kendi sınırları içerisinde barındıran İran ve Türkiye gibi ülkelerin, yüz yıl önce dört parçaya bölünen Kürdistan’ı bu kez kendi içerisinde her bir parça içinde bölmesi gibi bir süreci yaşıyoruz.”

Yılmaz bu “parçaları kendi içerisinde parçalara bölme” politikasının Rojava’da deneyimlendiğini, keza Güney Kürdistan’da 2017 sonrası süreçte görülebileceğini, Süleymaniye-Erbil arasında yaşanan gerilim üzerinden de bunun okunabileceğini sözlerine ekledi.

Şengal turnusol kağıdı

Şengal’in bu tablo içerisindeki konumuna ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Arzu Yılmaz, “Her bir Kürdistan parçasını kendi içinde parçalama sürecine girildiği bu evrede Şengal’in Rojava ve Başur’u birbirine bağlayan ya da ayıracak bir jeostratejik konumda olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Şengal bir turnosol kâğıdı gibi politik sınırların korunmasını ve aynı zamanda İran ve Türkiye’nin genişlemesinin ne kadar sınırlanabileceğinin test edildiği bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Mesela Şengal’de halihazırda askeri hareketliliği dışarıdan okumaya çalıştığımızda her ne kadar Kazimi farklı bir profil çizmeye çalışsa da tartışmasız bugün Şengal’deki askeri olarak hakim güç İran’ın desteklediği Şii milis gruplardır. Türkiye çok uzun zamandır Şengal’e bir kara operasyonu yapmayı arzu etse de hava operasyonları ile sınırlandırılmaya çalışıldığını görüyoruz” diye belirtti.

HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.