Afganistan’ın ‘uyuyan aslanları’

Kadın Haberleri —

Afganistanlı kadınlar eylem/foto:AFP

Afganistanlı kadınlar eylem/foto:AFP

Sınır tanımayan direniş-6

  • “Onca yıldır süren baskıya, şiddete ve zorbalığa rağmen Afgan kadınları her zaman mücadelenin en ön saflarında yer aldı. Tutuklama, hapis, tehdit ya da taciz onları yıldırmadı; cesurca seslerini yükselttiler.”
  • “İlk kadın örgütü RAWA lideri Meena’nın mücadelesi, kadınların “zayıf” ya da “aciz” değil, “uyuyan aslanlar” olduğunu kanıtladı. Bir kez uyandıklarında, güçlü düşmanları bile yenebileceklerini gösterdi.”

Onlarca yıldır Afganistan’da kadınlar, köktendinci faşizmin ve emperyalizmin en kolay hedefi, ilk kurbanları oldu. Hangi dönem olursa olsun, hangi yönetim gelirse gelsin, kadın düşmanı politikalar ya aynı kaldı ya da daha da ağırlaştı. Afganistan’ın ataerkil ve feodal düzeninde kadınlar ya evlerine kapatılıp insanlıklarından soyutlandı ya da ABD-NATO işgalinin çirkin vitrinlerinde birer araç olarak kullanıldı; işgalcilerin suçlarını ve cehaletini örtmek için sahneye çıkarıldılar, boş ve gerici kuklalarını ayakta tutmak için malzeme edildiler.

1990’larda cihatçı grupların kanlı ve hain yönetimi sırasında binlerce kadın en korkunç vahşetleri yaşadı – yedi yaşındaki kız çocuklarından yetmiş yaşındaki kadınlara kadar tecavüz saldırısına uğrayanlar, sokakta doğum yapmak zorunda bırakılan kadınlar, göğüsleri kesilenler, küçük kızların zorla evlendirilmesi… Bu yaşananlar, cihatçı ve İhvancı çetelerin sergilediği pisliğin ve barbarlığın sadece bir parçasıydı.

Yeni savaş ağaları ve aynı zulüm

Ardından Taliban, 1996-2001 arasındaki ilk Emirlik döneminde kadınları tamamen kamusal yaşamdan silip dört duvar arasına hapsetti. Komutanları ise ikişer üçer kadını kendileriyle evlenmeye zorlamayı sıradan bir uygulama haline getirmişti.

11 Eylül sonrasında ABD/NATO işgali başladığında, halkımızın başına yine kan ve suçla iç içe geçmiş cihatçı savaş ağalarını getirdiler. Bu kişiler iktidar verilince yeniden vahşet saçtı; özellikle kadınlara karşı insanlık dışı uygulamalar arttı. ABD’nin yirmi yıllık saldırganlığı boyunca Farkhunda, Tabassum, Rakhshana, Jamila ve ismi bile anılmayan binlerce kadın; hem cihatçıların hem de Taliban’ın paylaştığı o vahşet sarhoşluğunun kurbanı oldu. NATO bombardımanları ve savaş suçları yüz binlerce Afganı mezara gönderdi, köylerimizi harabeye çevirdi.

foto:AFP

‘Demokrasinin’ vitrinini parlatanlar

Batı ve CIA desteği yalnızca erkek cihatçı ve Taliban teröristleriyle sınırlı değildi. Naheed Farid, Shukria Barakzai, Fawzia Koofi, Amina Balkhi, Qadriya Yazdanparast, Fatima Gailani, Amina Afzali, Sima Samar, Habiba Sarabi, Shinkai Karokhail ve benzeri işbirlikçi kadınlar da ödüllerle, makamlarla, parayla ve şöhretle desteklendi. Görevleri, sözde “teröre karşı savaşın” ve “demokrasi mücadelesinin” vitrinini parlatmak; dünyaya “Afgan kadınlarını özgürleştirdik” masalını satmaktı.

Ağustos 2021’de ABD ve Batı, iktidarı yeniden acımasız Taliban’a teslim etti. Bu cahil ve fanatik grubun en büyük saldırı alanı kadınlar oldu. Son dört yılda kadınlar hem siyasi hem toplumsal hayattan tamamen silindi: okula ve üniversiteye gitmekten çalışmaya, kamusal görevler yapmaktan en temel haklara kadar her şey ellerinden alındı. Zorunlu hicap, erkek refakatçisi olmadan dışarı çıkma yasağı, müzik yasakları, kadınlara ait tüm eğitim ve meslek kurslarının kapatılması ve daha onlarca ortaçağ düzenlemesi doğrudan kadınları hedef aldı. Bu rejime karşı ses çıkaran çok sayıda kadın hapishanelerde en ağır işkence ve cinsel şiddete maruz kaldı. Sayısız kadın esrarengiz biçimde öldürüldü ya da kayboldu. Taliban’ın derinleştirdiği yoksulluk, işsizlik ve güvensizlik de kadınlar için tabloyu daha da felakete çevirdi.

Meena Keshwar Kamal

Meena’nın ardılları

Onca yıldır süren baskıya, şiddete ve zorbalığa rağmen Afgan kadınları her zaman mücadelenin en ön saflarında yer aldı. Tutuklama, hapis, tehdit ya da taciz onları yıldırmadı; cesurca seslerini yükselttiler, adaletsizliği ve suçu teşhir ettiler, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerin kirli yüzlerini ortaya çıkardılar. Afganistan Kadınları Devrimci Birliği’nin (RAWA) kurucusu ve lideri Meena’nın, ülkedeki ilk kadın örgütünü kurarak kadınların mücadelesini basit sosyal taleplerden köklü siyasi değişime taşıması, sokağa çıkıp öne atılması; kadınların “zayıf” ya da “aciz” değil, “uyuyan aslanlar” olduğunu kanıtladı. Bir kez uyandıklarında, bilinçlendiklerinde ve birleşik halde hareket ettiklerinde en güçlü düşmanları bile yenebileceklerini gösterdi. Meena’nın ve yoldaşlarının mücadelesi yıllardır Afgan kadınlarının direnişine yön verdi, hâlâ da veriyor. Meena 1987’de öldürülmüş olsa da amaçları ve idealleri bugün hâlâ ilerici ve mücadeleci Afgan kadınlarına yol gösteriyor.

Kobanê’nin cesur kadınları

Aynı şekilde, Kobanê’nin cesur kadınları silaha sarılıp DAİŞ’in yüzünü yere sürttüğünde, onların mücadelesini ve direnişini hep savunduk; baskı ve sömürüden kurtuluşun tek yolunun kararlılık ve mücadeleden geçtiğini vurguladık.

Kadına yönelik şiddetin kökleri siyasi, toplumsal ve ekonomik etkenlere dayanır; bunlar köklü şekilde ele alınmadan bu zulmü ortadan kaldıracak etkili bir adım atılamaz. Diğer ülkelerin deneyimleri göstermiştir ki bilinçlenme, kararlı bir mücadele ve kadınların bu alanlarda aktif yer alması, onları erkeklerle birlikte baskıyı sona erdirecek ve toplumu ileriye taşıyacak belirleyici bir güce dönüştürebilir.

foto:AFP

Batı suçlara göz yumuyor

Ülkemizdeki kadınlar iki büyük düşmanla karşı karşıya; her devrimci örgütün ve bireyin mücadelesinin merkezinde olması gereken iki güç: emperyalizm ve köktendincilik. Bu ikisi birbirine bağlıdır ve kırk yılı aşkın süredir, özellikle ABD ve Batı, İslami köktendinci grupları güçlendirmiş, silahlandırmış, desteklemiş; onların işlediği tüm suçlara göz yummuştur. Bu gruplar aracılığıyla ABD, ilerici, adalet arayan ve demokrasi yanlısı her hareketi ve sesi bastırmayı, yok etmeyi hedeflemiştir.

RAND Corporation uzmanı ve Zalmay Khalilzad’ın eşi Cheryl Benard bile şu itirafta bulunmuştur: “Bugün Afganistan’da ılımlı liderlerin olmamasının nedeni, radikallerin (köktendincilerin) hepsini öldürmesine izin vermemizdir. Solcular, ılımlılar, ortada duran herkes öldürüldü. 1980’lerde ve sonrasında tamamen yok edildiler.” (Dreyfuss, Robert, Devil’s Game: How the United States Helped Unleash Fundamentalist Islam, Metropolitan Books, 2005)

foto:AFP

Afganistan’ı kurtarabiliriz

Tarih defalarca kanıtlamıştır ki hiçbir halk diz çökerek, korkarak, susarak ya da kaçarak özgürlüğe kavuşmamıştır. Ne yabancı ordular ne de onların kukla yönetimleri bizi özgürleştirebilir. Bu yaralı ülkeyi emperyalizmin ve gericilerin elinden kurtarmanın yolu, işgalci güçlerin defalarca yaptığı gibi sadece maskelerini değiştirip özünde aynı olan yeni hizmetkârlarını başa getirmek değildir. Dün cihatçılar vardı, bugün Taliban var; yarın çıkarları gerektirirse tıpkı Suriye’de yaptıkları gibi DAİŞ’i iktidara taşıyabilirler. Ama direnişin ateşini canlı tutacak olan, umudu boğmak isteyen bu karanlığı yarıp geçecek olan biziz. Ancak böylece laiklik ve toplumsal adalet temelinde özgür ve demokratik bir Afganistan inşa edebiliriz. Böyle bir ülkede, tüm etnik ve dini topluluklarla birlikte, halkımızın ezilen ve yıllardır acı çeken kadınları da nihayet eşitliğe kavuşacaktır.

İlerici, köktendinci karşıtı ve emperyalizm karşıtı güçler, örgütlenerek ve somut bir mücadele yürüterek, halkımızın artık siyasi pazarlıkçıların ve dini cellatların kurbanı olmayacağı günü yakınlaştırabilir. Bombardıman, açlık ve Gazze’deki soykırım altında bile sahte kibri ve “İsrail yenilmezliği efsanesini” paramparça eden, dünyanın bir kısmının unuttuğu Filistin davasını yeniden canlandıran Filistin halkının o sarsılmaz direnişi bize ilham vermelidir.

Bu örneklerden güç alarak biz de Afganistan’ı zorba, faşist, kadın düşmanı ve gerici rejimlerin pençesinden kurtarabiliriz.

Afganistan Dayanışma Partisi üyesi Naheed tarafından kaleme alınmıştır.

 

 

* * *

Cesur bir yürek: Meena

Meena Keshwar Kamal, 27 Şubat 1956’da Kabil’de, eğitimli ve aydın bir Peştun ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1977’de, henüz 21 yaşındayken Kabil Üniversitesi’nde öğrenci olduğu sırada RAWA’yı (Afganistan Kadınları Devrimci Birliği) kurdu. Kuruluş amacı basitti ama devrimciydi: kadınları kölelikten kurtarmak, eşitlik ve özgürlük için mücadele etmek. Örgüt, birbirini tanımayan küçük yeraltı hücrelerinden oluşuyordu; çünkü Meena çok iyi biliyordu ki, kadınların özgürlüğü için önce hayatta kalmaları gerekiyordu.

Sovyet işgaline, kukla rejime ve cihatçı çetelere aynı anda karşı çıktı. 1979’dan itibaren Kabil sokaklarında yürüyüşler düzenledi, okullarda konuştu, gençleri örgütledi. 1981’de Fransa Sosyalist Partisi Kongresi’nde Afgan halkının yaşadığı zulmü anlattı; Sovyet delegasyonu salonu terk etti. Aynı yıl Payam-e-Zan (Kadınların Mesajı) dergisini çıkardı. 1982’de Pakistan’a geçti. Quetta mülteci kamplarında Watan Okulları’nı kurdu, dikiş atölyeleri açtı, yetimhaneler yönetti. Kadınların hem zihinlerini hem ellerini özgürleştirdi.

Meena’nın en ünlü sözü buydu:“Afgan kadınları uyuyan aslanlardır; uyandıklarında herhangi bir toplumsal devrimde harika bir rol oynayabilirler.”

Bu sözü söylemesinden tam altı yıl sonra, 4 Şubat 1987’de, 30 yaşındayken Quetta’da KHAD (KGB’nin Afgan kolu) ajanları ve köktendinci ortakları tarafından suikast sonucu katledildi.

https://www.ozgurpolitika.com/haberi-yeryuzunu-sarsan-abya-yala-kadinlari-206721

https://justpaste.it/hgml6

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.