AKP faşizmi, KDP işbirlikçiliği!

Sara AKTAŞ yazdı —

KDP ve Türk devletinin işbirliği ile 15 Haziran 2020’de bir kez daha Mexmûr, Şengal, Zap, Qendîl ve Xakurkê’ye hava saldırıları gerçekleşti. Bu saldırıların ilk olmadığını, KDP tarihinin bu anlamda olabildiğince kirli bir sicile sahip olduğunu elbette biliyoruz. Türk devleti, 1983’ten beri Başûrê Kurdistan’a “sınır ötesi” operasyonlar düzenlemektedir. Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı bu operasyonlarla yetinmeyen Türk devleti, aynı zamanda KDP’nin desteğiyle kurduğu askeri ve istihbari kamplarla Kürdistan’ın bu parçasına egemen olmaya çalışsa da diğer taraftan geçmişten bugüne Kürt halkının ve savaşçılarının muazzam direnişi karşısında sonuç alamadığı bilinen bir diğer gerçektir.

Nitekim KDP ile Türk devletinin işbirliğinin başlaması 1980’lerin ortalarına kadar gitmektedir. Dönemin KDP sorumluları 1987’de açıkça ‘Türkiye’yi dost olarak gördüklerini ve PKK’nin kendilerinin düşmanı olduğunu’ ifade etmişlerdir. Öyleki 1983, 1984, 1986, 1990’lı ve 2000’li yıllarda gerçekleştirilen saldırılarda yüzlerce sivil katledilmiş, KDP Türk sınır karakollarıyla koordineli hareket etmiş, pek çok gerilla komplo şehit edilmiş, 1990’lı yıllarla birlikte ise ortak operasyonlara başlanmıştır. Bu bakımdan Türk devlet yetkilileri ile Güney Kürdistanlı partilerin ilk resmi temasları 1991’de gerçekleşmiştir. Mesud Barzani’nin danışmanı Muhsin Dizayi ve YNK lideri Talabani, 1991’de Türkiye’ye giderek dönemin MİT ve Türk Dışişleri Müsteşarları ile görüşmüş, hemen ardından ise Bakur’un kimi kentlerine Türk istihbarat uzmanları ve subayları yerleştirilmiş, Türk askeri güçleri sıcak takip adı altında birçok defa sınırı geçmiştir. Örneğin 1991’de 5 bin asker ve korucunun katılımıyla Xakurkê alanına, 6 Mayıs 1992’de ise Behdinan alanına kara harekatı yapılmış, 1992’de Çekiç Güç’ün Kürdistan’daki görev süresi uzatılmıştır.  

Türk ordusunun, 2 Ekim 1992’de KDP ve YNK ile birlikte Başûrê Kurdistan’da gerçekleştirdiği saldırı ise cumhuriyet tarihinin en yoğun hava desteği sunulan, en büyük kara ve hava harekatlarından biri olarak kabul edilen ve “Büyük Güney Savaşı” olarak belleklerimize kazınan saldırıdır. Ancak bu savaşta büyük bir direniş sergilenmiş, işbirlikçiliğe ve işgale karşı her koşulda direnileceği ispat edilmiştir. 1995’e gelindiğinde ise KDP’nin karadan Türk ordusuna öncülük ettiği ikinci büyük savaş yaşanmıştır. 21 Mart’ta ‘Çelik Harekâtı’, 6 Mart 1996’da ise ‘Atmaca-Tokat’, 14 Mayıs 1997’de ise ‘Balyoz’ adı verilen operasyonlara on binlerce asker, korucu ve pêşmerge katılmıştır. 16 Mayıs 1997’de Hewlêr’de tedavi gören yaralı gerillaların, gazeteci, sanatçı ve doktorların içinde olduğu onlarca kişi, KDP tarafından katledilmiş; katliam, Kürdistan tarihine Hewlêr Katliamı olarak geçmiştir. Aynı yıl içinde ‘Çekiç Harekâtı’ ve ‘Şafak Harekâtı’ adı verilen, iki operasyon daha gerçekleşmiş, bu operasyonlar da diğerleri gibi sonuçsuz kalmıştır. KDP ile Türk devletinin 1997’de yaptığı anlaşmayla Türk ordusu, tank, savaş helikopteri gibi büyük silahlarıyla birlikte kalıcı olarak Güney Kürdistan’a yerleşmiş, 1998’in bahar aylarında ‘Murat’, 1999’da 'Sandviç' ismi verilen operasyonlar gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda Türk devleti, KDP ile birlikte Güney-Kuzey sınır hattında irili ufaklı birçok kara ve hava operasyonu düzenlemeye devam etmiş ve günümüze kadar bu operasyonlardan hız kesilmemiştir.

KDP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı Türk devleti ve uluslararası sömürgeci güçlerle yaptığı işbirliği, elbette ki askeri operasyonlarla sınırlı kalmamış, pek çok komplo ve suikast saldırısında rol üstlenmiş, ekonomik ve siyasal olarak kendini Türk devleti ile işbirliğine yatırmıştır. AKP iktidarını başından beri desteklemekten geri durmayan KDP, son yıllarda hem Rojava’da hem de Kuzey Kürdistan’da gelişen halk direnişlerine açık tavır almış, ulusal birlik çalışmalarını ısrarla sabote etmiş ve bu bağlamda AKP iktidarı ile birlikte kendi halkının düşmanı işbirlikçi bir çizgide ısrar etmiştir.

KDP, 40 yıldır Kürt halkının düşmanlarıyla işbirliğini kendi varlık gerekçesi yapmıştır. Kürdistan’ı bölüp parçalayan, soykırım uygulayan, Kürt’ü inkar ve imha eden güçlerin destekçisi olmayı benimseyen; ulusal çıkarları kendi dar aile, hanedan, hizip çıkarlarına kurban eden KDP çizgisi, bu bağlamda günümüzde Kürt halkının ve direnişçilerinin en büyük düşmanlığına soyunmuştur. Bu bakımdan son saldırılarda da görüldüğü gibi AKP faşizmi ve KDP işbirlikçiliği, artık Kürt halkının en asli iki mücadele sahasıdır. Kanımca direnme ahlakı edinmiş her Kürt ve devrimci için önümüzdeki dönem; faşizme, sömürgeciliğe ve işbirlikçiliğe karşı direnişin yükseltileceği iki merkez, AKP faşizmi ve KDP işbirlikçiliğidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.