Kürdistan’da ilk kurşunun anlamı

Sara AKTAŞ yazdı —

  • 15 Ağustos 1984 tarihi, Kürtlerin yenilgilerle ve katliamlarla yüklü tarihinde devrimin altın vuruşu olarak kabul edilmekte, sıkılan ilk kurşun hem Kürtlerin ruhundaki esarete hem de sömürgeci diktatörlüklere sıkılan ilk kurşun olmaktadır. 

15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli eylemleriyle birlikte Kürt tarihinde uzun, karanlık, imha ve inkarla beslenmiş gecenin sonunun gelmesi ve özgürlük için yeni tarihsel bir döneme girilmesi nedeniyle Kürt halkı bu tarihi ‘Atılım ve Zafer Bayramı’, “Ulusal Diriliş Bayramı” gibi anlamlarla birlikte en çok da özgürlük için ilk kurşun anlamını yükleyerek 38 yıldır kutlamaktadır. Zira bu kader belirleyici aşama Kürt halkının Türk sömürgeciliği tarafından tarihten tamamen silinmek istendiği veya silindiği kabul edildiği bir zaman diliminde, Kürtlerin varlığını inkar eden kolonyal şiddet ve sömürgeci politikalara karşı bunların radikal bir reddi olarak şekillenir. İşte bu hafta ise 39. yılının kutlamalarına bütün hızıyla start verildi. Bu vesileyle geldiğimiz aşamada dost düşman herkesin kabul ettiği bu atılımın tarihsel anlamına ilişkin bir kaç boyutun altını çizmekte yarar var.

Öncelikle 15 Ağustos atılımını Fanonun ilk kurşun teorisinin Kürdistan’daki yansıması olarak da okuyabiliriz. Nitekim Kürt halkı 15 Ağustos atılımı ile sadece bir silahlı mücadele başlatmamıştır, bundan çok daha fazlası olan bir sosyal, siyasal ve cins özgürlükçü toplumsal devrim sürecinin startını vermiştir. Önder Apo, Kürdistan’da Zorun Rolü kitabında Kürdistan devriminin rolünü ve hedefini sadece Kürdistan’da silahlı bir mücadele olarak tanımlamaz; “Küba Devrimi'nin Latin Amerika'da, Vietnam Devrimi'nin Uzakdoğu'da, Angola ve Mozambik Devrimlerinin Afrika'da oynadıkları rolü, Kürdistan Devrimi de Ortadoğu'da oynayacaktır” diyerek özetler. Dahası Türk sömürgeciliğine karşı verilen ulusal kurtuluş mücadelesini aynı zamanda "yerli gericiliğe" karşı yürütülen anti-feodal bir mücadele olarak da temellendirir. Bu bakımdan belirtmek gerekir ki, Kürt özgürlük hareketi kendini sadece sömürgeciliğe karşı savaşan silahlı bir örgüt olarak tanımlamaz. Kendine biçtiği anlam, varlığı yok sayılan bir halkın özneleşme ve kolektif özneler olarak kendi tarihini yeniden yaratma kapasitesini kazanmaktır. Zira Kürtlerin yaşadıkları topraklarda yok edilen tarih bilincini yenden yaratma, gaspedilen kendini üretme araçlarını yeniden elde etmek, hem dış egemen güçlerle hem de iç kölelik ve sömürgeci ruhla mücadele etmek merkezi bir rol almıştır. Aslında bu tutum Fanon'un "savaşalım tarihteki yerimizi alalım” tespiti ile de tamamen örtüşmektedir. 

İkinci önemli boyut tam olarak Frantz Fanon’nun “Sömürgecinin işi, sömürge halkının özgürlük hayallerini bile olanaksız kılmaktır” sözlerine denk gelmektedir. Zira Kürt halkının içinde bulunduğu durum tam da bir varlık problemine denk gelmektedir. Kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda toplumsal olarak karşı karşıya kalınan saldırıların sonunda kendisi olmaktan çıkarılmış ve kendisini inkar ettiği oranda yaşam alanı bulan bir boyuta taşınmıştır. Dolayısıyla Kürt özgürlük hareketi açısından temel mesele devlet sahibi olmak değil, Kürt halkına ve tarihine dayalı bir öz gücü ve tarzı ortaya çıkartma, özgürlüğe dair yok edilen tüm umutların yeniden canlandırılması meselesidir. Bu nedenle hareket içerisinde ‘Ne yapmalı?’ ‘Nasıl Yaşamalı’ ‘Nasıl Mücadele Etmeli?’ soruları da sürekli gündemde tutulmuş, yaşamın esas anlamını tesis eden bu sorular paranteze alınmamış ve bir eleştiri ve öz eleştiri mekanizması geliştirilerek kitleselleştirilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla sömürgecilerin tükettiği özgürlük hayalleri kadar yarattığı umutsuzluk da 15 Ağustos atılımıyla yeniden ruh kazanmıştır. Bu bağlamda Kürt özgürlük hareketi gündemini 15 Ağustosta başlattığı silahlı mücadele çerçevesiyle kısıtlamamıştır. Tam tersine anlam yaratmayı esas aldığını ve anlam yaratmanın özgürlük olduğunu ifade eden PKK ve Önderliği, başkaldırı, toplumsal örgütlenme, değer üretimi, hakikat, öz savunma, çokluk, din, evren, toplumsal cinsiyet ve aile gibi siyasal, toplumsal ve hatta metafiziksel her mesele ile ilgilenmiştir.

Dolayısıyla 15 Ağustos 1984 tarihi, Kürtlerin yenilgilerle ve katliamlarla yüklü tarihinde devrimin altın vuruşu olarak kabul edilmekte, sıkılan ilk kurşun hem Kürtlerin ruhundaki esarete hemde sömürgeci diktatörlüklere sıkılan ilk kurşun olmaktadır. Sartre’ın diliyle söylersek burada yok edilen hem ezen hem de ezilendi. Geriye kalan ise ölü bir insanla özgür bir insandır. Yani o ilk kurşun kendini yeniden yaratan insana denk gelmektedir. Sömürgeleştirilen öznenin özgür özneye dönme eyleminin startı demektir. Yani sıkılan ilk kurşun hem sömürgeci Türk devletine, hem de sömürgeleştirilmiş, kişiliksizleştirilmiş, düşkünleştirilmiş Kürt halkına yönelik bir eylem olmuştur. Tıpkı Fanon’un ilk kurşun, kişinin, köle, sinmiş, sindirilmiş devamlı korkuyu yaşayan ezik kişiliğini öldürür tespitinde olduğu gibi. ilk kurşunla birlikte Kürt halkı yepyeni bir döneme, özgürlük yolculuğuna başlamıştır. Bu özgürlük yürüyüşüne canını katık edenleri saygıyla anıyor, tüm ezilenlerin direniş bayramına dönüşen 15 Ağustos tüm halklara kutlu olsun diyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.