AKP iktidarının bahaneleri alındı

Barış ve Demokratik Toplum çağrısı
- EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Kürt Halk Önderi'nin çağrısı ve PKK'nin kararlarıyla AKP iktidarının elindeki ve dilindeki argümanın alındığını, hiçbir bahanesinin kalmadığını söyledi.
- Demokratikleşme ile Kürtlerin özgürlüğü arasındaki temel bağı vurgulayan SYKP PM Üyesi Harun Turgan da "Sadece Kürtlerin değil, Türkiye solunun da örgütsel yenilenmeye ihtiyacı var" dedi.
- Adil, demokatik, onurlu bir barış süreci için devlet suçlarıyla hesaplaşılmasının önemine işaret eden ESP Eşbaşkan Yardımcısı Sezin Uçar ise Kürtlerin taleplerinin toplumsal mücadeleyle büyütülmesi gerektiğini söyledi.
İktidarın niyeti, hedefi, amacı ne olursa olsun Kürt halkının ödediği bedellere rağmen taleplerinden vazgeçmemesinin, siyaset hakkını her türlü yol ve yöntemi deneyerek mücadelesini bugüne getirmesinin, iktidarı masaya oturtturduğunu vurgulayan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, "İktidar kendi türküsünü söyleyecek. Bizim de halk olarak kendi türkümüzü söylememiz gerekir" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın ardından 12. Olağanüstü Kongresi’ni toplayan PKK'nin fesih ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararları sonrası gözlerin çevrildiği iktidara yönelik eleştiriler devam ediyor. MA'ya konuşan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Kürt sorununu uzun süredir 'Türkiye'nin demokratikleşme sorunu olmaktan çıkmış ve bir bölgesel demokratikleşme ve barış sorunu haline gelmiştir' tespiti üzerinde değerlendirdiklerini belirterek, "Dolayısıyla bu kararın Ortadoğu coğrafyası açısından da sonuçları olacaktır. Emek ve demokrasi güçleri olarak, Kürt sorununu ülkenin temel demokrasi sorunlarından birisi olarak ele alıyoruz. Doğal olarak da çözümünü, hakların sağlanması, güvence altına alınması, Kürt halkının taleplerinin karşılanması temelinde ele alıyoruz. Dolayısıyla demokratikleşme tartışmaları için bu kararın olumlu bir olanak sağlayacağını düşünüyoruz” dedi.
Söz ve siyaset öncelikli dönem
PKK'nin kararlarının, iktidarın elindeki ve dilindeki bir sürü argümanı aldığını, hiçbir bahanesi kalmadığını vurgulayan Gürkan, şunları söyledi: "Bu dönemi, siyasal özgürlükleri ve demokrasiyi daha çok konuşacağımız bir dönem olarak değerlendirmek gerekiyor. Çatışmasızlık halinin yarattığı bir atmosfer; sözün ve siyasetin daha öne çıktığı bir atmosfer var. İktidar bunu kendine yontmaya çalışıyor. 'Terörsüz Türkiye'yi kazandık' diyor. Eğer masaya oturulmuşsa burada Kürt halkının 100 yıldır verdiği mücadelesinin geldiği bir sonuçtan dolayıdır. Ortadoğu'daki gelişmelerin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. İktidarın niyeti, hedefi, amacı ne olursa olsun; Kürt halkının vermiş olduğu mücadeleye, ödediği bedellere rağmen taleplerinden vazgeçmemesi, siyaset hakkını her türlü yol ve yöntemi deneyerek mücadelesini bugüne getirmesi, iktidarı masaya oturtturmuştur.”
Sadece Kürtlere yükleyemeyiz
Bu sürecin bütün sorumluluğunu Kürt siyasi hareketine ve Kürt halkının mücadelesine yüklemenin çok eksik kalacağını kaydeden Selma Gürkan, “Demokratikleşme sorunu hepimizin sorunudur. İstanbul'da bir fabrikada, İzmir'de metal sektöründe, gıda ya da tekstil sektöründe çalışan işçilerin de sorunudur. Emeklinin de sorunudur. Üretici köylünün de sorunudur. Küçük esnafın da sorunudur. Sıradan yurttaşların, üniversitedeki öğrencilerin de sorunudur. Türkiye'nin bir sorunu olarak ele almak gerekiyor. Mücadeleyi de bu eksende kurmak gerekiyor” şeklinde konuştu.
İktidara değil, kendimize güvenelim
Kürt sorununun çözümü noktasındaki iktidardan bir beklentinin olmaması gerektiğini ifade eden Selma Gürkan, şunları ekledi: “Birbirine karşı mücadele eden güçler arasında her zaman görüşmeler olmuştur. Bu mücadele gücüne göre anlaşma sonuçları farklılıklar arz edebilir ama kendi gücümüze güvenmeliyiz. Emekçi, işçi ve halklar olarak kendi örgütlü gücümüze, birleşik gücümüze güvenmeliyiz. İktidar kendi türküsünü söyleyecek. Bizim de halk olarak kendi türkümüzü söylememiz gerekir. Bu açıdan da değiştirici gücün çok etkili olduğunu düşünüyorum.”
Olanaklar ve riskler
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eşbaşkan Yardımcısı Sezin Uçar da sürecin bazı olanakları ve riskleri olduğunu düşündüklerini belirterek, devletinin faşist karakterine işaret etti, Uçar, "Bir savaş örgütü gibi konumlanıyor ama bazı olanakları da söz konusudur. Şu an belirsiz ve istikrarsız bir ara dönem içerisindeyiz. Devlet henüz bir adım atmadı. Bu geçiş sürecinin uzaması, ideolojik ve örgütsel olarak bazı sorunlara yol açabilir. Bu nedenle geçtiğimiz süreç risklidir. Devletin imha ve inkar politikası devam ediyor. Kürt sorunu çözülmüş değil ama sosyalist bir parti olarak elbette Kürt halkının bütün kolektif taleplerinin arkasındayız” dedi.
Kürtlerin taleplerini sahiplenme
Kürtlerin taleplerinin toplumsal mücadeleyle büyütülmesi gerektiğine dikkat çeken Sezin Uçar, başta Kürt Halk Önderi olmak üzere tüm tutsakların serbest bırakılması gerektiğini dile getirdi. Sezin Uçar, şöyle devam etti: “Hasta tutsaklar serbest bırakılmalı. TMK’nin kaldırılması, Başûr’da, Rojava’da işgal politikalarının son bulması, Kürt ulusunun varlık hakkının anayasal güvenceye kavuşması gibi bir dizi taleplerin hayata geçirilmesi için mücadele yürütüyoruz. Türk işçi ve emekçileri Kürt sorununda muhatap olmazsa işçi sınıfının özgürleşme sorunu ortadan kalkmamış olacak. Dolayısıyla her iki ulusun hak ve özgürlük mücadelesinin birbirine bağlı olduğunu düşünüyoruz. İşçilere, kadınlara, emekçi ve gençlere, Kürt ulusunun tüm taleplerini sahiplenme çağrısı yapıyoruz.”
Adil, demokratik, onurlu bir barış süreci başlayacaksa devletin işlediği suçlarla da hesaplaşılması gerektiğini vurgulayan Uçar, "Ana dilde eğitim, Kürtçenin resmi dil olması, savaş suçlarının yargılanması, hakikatlerin araştırılması gibi politikaların eylemini yapıyoruz. Sayın Öcalan’ın bu süreci yürütebilmesi bakımından umut hakkını önemsiyoruz. Aynı zamanda pek çok ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü bakımından da benzer koşullar söz konusu" dedi.
Ortak mücadele gerekli
Uçar, süreç nasıl tek başına diplomatik olarak ilerlemeyecekse Meclis Komisyonu’nu destekleyen, orada gerçeklerin açığa çıkartılmasına hizmet eden ortak bir mücadelenin, adalet ve hakikat arayışının komisyon çalışmalarına eşlik etmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları ekledi: "Buradan şu çağrıda bulunuyorum; Kürt sorununun artık toplumsallaştığı, her yerde konuşulduğu bir atmosfer içerisindeyiz. Dolayısıyla Kürt halkının tüm taleplerini daha güçlü bir mücadele programına dönüştürmek ve tüm talepleri sahiplenmek gerekiyor.”
Mücadele araçlarını belirleme hakkı
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclisi (PM) Üyesi Harun Turgan ise Kürt sorununun bir özgürlük sorunu olduğunu belirterek, Türkiye'nin demokratikleşmesi ile arasındaki temel bağa işaret etti. Turgan, PKK'nin silahsızlanma kararına işaret ederek, şunları dile getirdi: "Eğer kendi kaderlerini tayin hakkını onlara (Kürtler) bırakıyorsak; bu durum ezilenlerin kendi mücadele araçlarını ve biçimlerini belirleme hakkını da içerir. Silahlı mücadele kararını biz vermedik. Bırakmak ya da bırakmamak kararını verecek olan da bizler değiliz. Bunun tarihsel ve konjonktürel bağlamını anlamaya, yol açabileceği sonuçları ve olanakları değerlendirmeye çalışırız. Silahlı mücadelenin tek mücadele biçimi olmadığı, olmayacağı ve örgütsel dönüşüme ihtiyaç olduğu tartışılıyordu. Burada sadece Kürtlerin değil, Türkiye solunun da dünya emek ve sol örgütlerinin de bir örgütsel yenilenmeye ihtiyacı olduğunu yıllarca söylüyorduk. Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) kuruluşu da bu örgütlülüğe dayanıyordu. Bundan sonrası, bu kararı verenler ve hepimizin nasıl bir mücadele edeceğine bağlı. Bu karar mücadelenin sonu değil. Belli bir örgütsel biçimin sonu."
Ortak mücadele çabası
Yeni süreçte de Kürtlerin taleplerini desteklediklerini kaydeden Turgan, sol ve sosyalistlerin de Kürtlerle birlikte mücadele etmesi gerektiğinin altını çizdi. Turgan, şöyle devam etti: "Kürtlerin özgürlük talebini eylem içindeki kitlelere anlatmak ve taleplerin aslında birbirini tamamladığını kavratmamız gerekiyor. Ortak bir mücadele için çaba göstermeliyiz. Eğer tarihsel bir örgüt 'silah kullanmayacağım' demekle yetinmeyerek 'fesih' kararı alıyorsa kendisi olmasa bile toplumda bir örgütlenmenin kök salacağına güveniyor demektir. Batıda kapitalizme, militarizme ve diktatörlüğe karşı mücadelenin toplumsal dayanakları olduğunu görüyoruz. Bunların açığa çıkması, mücadele için barışın ve demokrasinin birlikte dillendirilmesi önemli."
Herkes için demokrasi
PKK’nin kararıyla birlikte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın cezaevinde kalma şartlarının da ortadan kalktığını belirterek, 'umut hakkı'nın pazarlık konusu yapılmasının onur kırıcı olduğunu dile getiren Turgan, "Mevcut hukuka göre en başta tecridin kaldırılması, ‘umut hakkı’nın uygulanması bir zorunluluk. Konumu ne olursa olsun demokratik muhalefetin Kürtlerle nesnel bir ittifakı var. Yine Kürtlerin tüm taleplerin karşılanması, anayasasızlaştırma rejimine son verilmesi, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının uygulanmasıdır. Herkes için demokrasi olması demektir" şeklinde konuştu.