AKP'nin yeni müfredatı: Tekçilik

Dosya Haberleri —

Eğitim

Eğitim

AKP tarafından yapboz sistemine dönen eğitim sisteminde "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adlı yeni eğitim müfredatını Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım'la konuştuk:

  • Milli Eğitim Bakanlığı'nın 'yeni müfredatı', düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Elbette ki laik, bilimsel, demokratik, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitim hakkını savunan, eşitlik, özgürlük ve demokrasi için mücadele eden herkesin müfredata yönelik tepkileri var. Ancak bu tepkilerin daha örgütlü bir mücadeleye dönüşmesi gerekir.

HAVAR DERYA

AKP-MHP iktidarı bir yandan anadilde eğitim taleplerini görmezden gelirken bir yandan da mevcut eğitimi kendine göre şekillendirdi. Eğitim sisteminin içi boşaltılırken bir yandan da müfredat yapboz tahtasına çevrildi. Her fırsatta akademiye saldıran iktidar, kendi akademisyenlerini ihtilallerle yarattığı gibi müfredatları da kendine göre şekillendirdi. AKP-MHP iktidarının "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adlı yeni müfredat değişikliği, eğitim sistemini iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine uygun hale getirme amacı güdüyor. Son dönemde geliştirilen bu yeni eğitim müfredatta laik, bilimsel, demokratik ve cinsiyet eşitliği temelli eğitimi geri plana ittiği ve "milli ve manevi değerler" vurgusunun ön plana çıkarıldığı görülüyor. Müfredat taslağında farklı kimlikler, inançlar ve kültürler ya hiç görünmez kılınıyor ya da "karşı tarafta" gösteriliyor. Konuya ilişkin sorularımızı yanıtlayan Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, Eğitim Sen olarak bu müfredatın tamamen geri çekilmesini talep ettiklerini belirterek, ’’Müfredatın, iktidarın siyasal ideolojik hedeflerine uygun olarak hazırlandığı açıktır’’ dedi.

"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adlı yeni eğitim müfredatı hakkında neler söylemek istersiniz? Bu taslak Türkiye'deki eğitimi nereye götürür?

AKP iktidarı, eğitim politikalarına uzun bir süredir müdahale etmekte. Özellikle 4+4+4 sistemiyle birlikte derinleşen laik, bilimsel ve demokratik eğitime yapılan müdahaleler, iktidarın siyasal ideolojik hedeflerine uygun bir toplum inşası amacıyla tarikatlar, cemaatler ve vakıflarla yapılan protokollerle destekleniyor. Eğitim sisteminde öğrencilere sunulan bilginin belirlenmesi ve seçilmesi, müfredat ve ders kitapları aracılığıyla öğrencilere iletilen süreç, baştan sona siyasi bir nitelik taşımakta. Dolayısıyla, bugün eğitim müfredatında yapılmak istenen değişiklikleri ve içeriği tartıştığımızda, bu değişikliklerin iktidarın eğitimdeki siyasi-ideolojik hedeflerinden bağımsız değerlendirilmesi mümkün değil. İktidarın kendi siyasal ideolojik anlayışına uygun bir toplum düzenine dönük politikalarının bir uzantısı olan bu müfredat değişikliklerini ele alırken, pedagojik itirazlarımızın yanı sıra temel itirazımız da müfredatın politik yönüne yöneliktir. Müfredat değişiklikleri, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede işlenecek derslerin içeriği ve bu derslerle ilgili önemli ve tüm toplumu ilgilendiren düzenlemeleri içermekte. Normalde, müfredat değişikliklerinin içeriğinin belirlenmesi sürecinde bilim insanları, eğitim bilimcileri ve eğitim sendikalarının görüşleri alınarak, çeşitli yönleriyle tartışılması gerekir. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sürecin başından sonuna kadar, ülkenin bugününü ve geleceğini yakından ilgilendiren bu önemli konuda "ben yaptım oldu" anlayışıyla hareket etmekte. Müfredat taslağında, laik, bilimsel, demokratik ve cinsiyet eşitliğini esas alan, çocuk haklarını gözeten eğitim geri plana itilirken, bütün ders kitaplarında 'milli ve manevi değerler' merkeze alınmakta. Milli ve manevi değerler vurgusu, yaratılan tüm eşitsizliklerin örtbas edilmesi için kullanılmakta.

Ders kitaplarında yüzde 35 oranında 'sadeleştirme' yapıldığı iddiasıyla doğrudan bilim, tarih, felsefe ve sanat derslerinin hedef alındığı gözlemlenmekte. Bazı derslerde ünite ve kazanım sayılarının azaltılarak 'tek din, tek mezhep, tek cins ve tek kimlik' üzerinden ağırlıklı olarak hem 'dini', hem de 'milli ve manevi' öğeler ve referanslarla donatılmış bir müfredat taslağı hazırlanmakta. Müfredat taslağında, Türkiye'de yaşayan farklı kimlikler, inançlar ve kültürler genellikle ya hiç görünmez kılınmakta ya da 'karşı tarafta' gösterilmekte. Eğitim müfredatında, 12 Eylül darbecilerinin izinden gidilerek Türk-İslam sentezinin benimsenmiş olması ve 'tek din, tek mezhep, tek kimlik' yaklaşımının daha da belirgin hale getirilmesi önemli tespitlerden biri. Türkiye'nin eğitim müfredatı, ülkedeki kültürel ve dilsel çeşitliliği, yanı sıra zenginliği yok sayan, farklı inanç ve kimlikleri dışlayan ve piyasanın ihtiyaçlarına yanıt vermeye çalışan bir içeriğe sahip. Bu müfredat, "insan"ı değil, "birey"i ve "bireyciliği", özellikle kimlik ve dini inanç üzerinden milliyetçiliği, Osmanlıcılığı ve iktidar cephesinde sıkça kullanılan "dini" ve "milli" değerleri öne çıkararak farklılıkları ya yok saymakta ya da ötekileştirmekte. Yeni müfredatın bu durumu daha da belirgin hale getirerek sürdüreceği anlaşılmakta.

Müfredatta cinsiyete dayalı ayrımcılığı derinleştiren içeriklerle ilgili endişeleriniz nelerdir? Öğrencileri nasıl etkileyecek?

Toplumsal cinsiyet rolleri, aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde inşa edilirken, eğitim sistemi bu eşitsizliklerin sürdürülmesinde önemli bir role sahip. Okula erişen her bireyin eşit haklara sahip olduğu ve okulların ayrımcılık biçimlerinden arındırılmış ortamlar olduğu düşüncesiyle örtüşen resmi söylemin aksine, okullarda ve dersliklerde öğrenciler, resmi ve yazılı olmayan gizli müfredat aracılığıyla toplumsal cinsiyet temelinde ayrıştırılmaktadır. Bu durum, cinsiyet eşitsizliğine dayalı eğitim politikalarıyla toplumsal cinsiyet algısının ve eşitsizliğinin derinleşmesine katkıda bulunur. Bu süreci besleyen ve büyüten en önemli etken, resmi ve örtük eğitim müfredatının cinsiyetçi bir anlayışla hazırlanması ve özellikle kadınların ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerini meşrulaştıran yapısıdır. Kadına ve erkeğe yüklenen toplumsal roller, anaokulundan üniversiteye kadar eğitim sisteminin her aşamasında pekiştirilmektedir. Cinsiyet ayrımcılığı, okulun fiziki şartlarından, öğretmenlerin tutum ve davranışlarına, kullanılan dil ve materyallere, ders içeriklerine kadar birçok araçla yeniden üretilmektedir. Okullarda, cinsiyetçi rol, beklenti ve kalıp yargılar, kız ve erkek öğrencilere dolaylı ya da dolaysız yollarla aktarılmaktadır. Cinsiyet eşitsizliklerini "doğal" ve "gerekli" bir durum olarak sunan uygulamalı dersler ve veli-öğretmen-idareci ilişkileri ile öğrencilerin cinsiyet rollerine uygun davranış kalıpları kazanması beklenmektedir. Bu durum, kadınları ve kız çocuklarını eğitimden dışlayan, ev içine hapsetmeye çalışan ve güçsüzleştiren eğitim politikaları, çocukları şiddet ve istismara açık hale getirmektedir. Öte yandan, geleneksel kadınlık rollerini meşrulaştırmaya çalışan MEB, 'aileyi' koruma ve güçlendirme politikalarıyla kadının farklı kimliklerini yok saymakta, kadının asli görevinin "annelik" olduğunu ve yaşam alanının ev içi alanla sınırlı olduğunu dayatmaktadır. Karma eğitime yönelik müdahaleler, eğitimin dinselleşmesi ve çocukların geleneksel rol kalıplarıyla yetiştirilmesine yönelik müfredatlar, kadınları kamusal alandan dışlamayı amaçlamakta ve kadınlar açısından daha fazla şiddet anlamına gelmektedir; aynı zamanda ataerkil sistemin yeniden üretilmesine araç olmaktadır.

Öğrencilerin eleştirel düşünme yeteneklerini geliştirmesi yerine, belli bir ideolojiye yönlendirilmesi yaşamlarını nasıl etkileyecek?

Müfredat ve ders kitaplarıyla ilgili olarak vurgulanması gereken en önemli nokta, bu materyallerin özel bir kitle olan öğrenciler ve çocuklar için hazırlandığıdır. Bu durum, ders kitaplarını özel kılar çünkü hedef kitlesi öğrencilerdir. Ders kitapları, planlanmasından yazılmasına, basılmasından sınıf içinde kullanımına kadar olan tüm süreçlerde çocuğun üstün yararı ve gelişim özellikleri göz önünde bulundurulmak zorundadır. Ancak siyasi iktidarın, çocuğa veya bireye nasıl yaklaştığı, hangi insan modelini yetiştirmek istediği, yetiştirdiği bireylerde hangi özelliklerin olmasını istediği doğrultusunda eğitim müfredatını hazırladığı da unutulmamalıdır. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı'nın 'yeni müfredatı', düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlanmıştır.

Bireycilik, milliyetçilik, dini ve milli değerler ve rekabet gibi unsurlarla yoğrulmuş, bilimsel, sanatsal ve estetik açıdan yüzeysel, halkları ve inançları yok sayan, büyük ölçüde dini kural ve referanslara dayanan bir dilin kullanıldığı yeni eğitim müfredatının çocukların yaşamlarında, gelişimlerinde ve davranışlarında olumsuz etkiler yaratacağı açıktır. Eğitim müfredatı, öğrencilere yaşamı bir bütün olarak kavramayı hedefleyen, çocuk ve gençlerin çok yönlü gelişimlerine hizmet eden öğrenme deneyimlerini içeren laik, bilimsel ve anadili esas alan çok dilli bir içerikte olmak zorundadır.

Toplumun genel olarak bu konuya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce toplum yeteri kadar tepki gösteriyor mu?

Eğitim sistemindeki dönüşümler, içinde bulunulan ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bir ülkenin eğitim sistemi, o toplumun gerçekliğini yansıtır. Türkiye'deki tüm eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle asli işlevlerinden hızla uzaklaştırılmıştır. İktidarın eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın her alanında uyguladığı baskı, şiddet ve dayatmacı politikalar, laik eğitime, eşitlik, özgürlük ve demokratik yaşama karşı açık bir meydan okuma olarak görülmektedir. Bu nedenle bilimsel, demokratik, laik, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitim mücadelesi, okulda ve toplumda yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesinden ayrı düşünülemez. Eğitim sistemi ve okullar ya tamamen egemen ideolojiye teslim edilecek ya da çocuk ve gençlerin nasıl bir eğitim alması gerektiği, nasıl bir toplumda yaşaması isteniyorsa, onun için mücadele edilecektir. Bu noktada, çok güçlü bir toplumsal tepki gösterilmesi gereklidir. Elbette ki laik, bilimsel, demokratik, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitim hakkını savunan, eşitlik, özgürlük ve demokrasi için mücadele eden herkesin müfredata yönelik tepkileri vardır. Ancak bu tepkilerin daha örgütlü bir mücadeleye dönüşmesi gerekmektedir.

***