AKP ve pornografik şiddet!

Forum Haberleri —

  • İktidar taban yaratmak için bin bir yol denenir; kalıcı ve güvenilir olan ise yığınları kendisine benzetmektir. Bir yandan toplum üzerinde “korkması gerektiği”, öte yandan herkesin zalim olduğu bir “düzen” yaratmaya çalışır. Erdoğan-Bahçeli-Soylu eliyle uygulanan şiddetin pornografiye dönüştürülmesi bununla bağlantılıdır

DOĞAN AMED

Şiddet, sadece maruz kalanın ruhunu örselemez; daha çok ve asıl yıkıcılığını tanık olanlar da gösterir. Suçlu ilan edilip ağır işkenceler gören kişi, bundan çok etkilenmez, esasında. Etkilenen yanındakilerdir; ötesinde, berisinde, bu şiddete tanık olanlar ve duyanlardır.

Uygulanan şiddete tanık olanlar tanık oldukları ve duydukları şiddetin kendi başlarına gelmemesi için köşelerine, kabuklarına çekilirler. Bunu en iyi devlet bilir ve kullanır. Bu nedenledir ki devlet, açık fiziksel şiddetten tutalım, manevi, ekonomik, ruhsal ve ideolojik şiddeti bir arada ve sistematik olarak sokakta kullanır, ya da sokağın duyacağı biçime büründürür.

Bununla toplum korku bataklığında soluk alamaz hale getirilmek istenir; şiddet uygulayanlar, uyguladıkları şiddet ile her kesime her an tutuklanabileceği, işkence görebileceği, aç ve açıkta kalabileceği, resmi toplumdan dışlanacağı ve sesini duyuramayacağı bir “denetim ve gözaltı” dünyasına çekilebileceğini düşündürerek içe kapanmasını telkin eder.

Tanık olduğu şiddet nedeniyle takatten düşen insanlara, “korunmak” için çevresinde, ötesinde, berisinde uygulanan şiddete karşı edilgenlik, umursamazlık tavsiye eder. Ancak salt bu değildir, amaç; zira her korkunun bir sınırı vardır ve korku duvarları gün gelir yıkılmakla yüz yüze kalır. Bu sebepten ötürü, kalıcı olabilmesi için, salt çıplak şiddet yetmez; bu şiddete rıza üretmesi ve taraftar bulması da gerekiyor rejimin.

Taban yaratmak için bin bir yol denenir; kalıcı ve güvenilir olan ise yığınları kendisine benzetmektir. Bir yandan toplum üzerinde “korkması gerektiği” düşüncesini eksik etmezken, öte yandan kendisine benzetmeye, herkesin zalim olduğu bir “düzen” yaratmaya çalışır.

Halka açık ücretsiz bir film gibi…

Erdoğan-Bahçeli-Soylu eliyle uygulanan şiddetin pornografiye dönüştürülmesi bununla bağlantılıdır; Kürtler başta olmak üzere, muhaliflere, kadınlara, öğrencilere, sokaktaki sıradan yurttaşa dek toplumun göreceği, duyacağı biçimde özellikle ve bilerek uyguluyor ve görünür kılınıyor şiddeti. Bununla hem toplumun depolitizasyonu, hem de insan bedeninin biyopolitik bir tahakküm nesnesine dönüştürülerek içeriye hapsedilmesi hedeflenir.

Rejimin şiddeti halka açık ücretsiz bir film gibi sahnelemesi bu nedenledir; “halk”ın bir kısmını oyuncu-figüran olarak kullanırken, büyük çoğunluğunu ise sahnelediği filmin seyircisi yapmak istemektedir.

Oyuncu-figüran, rolünün hakkını vermek için var gücüyle rolünü yerine getirirken, seyirci olanların da filmle bütünleşmesi, sergilenen filmden “haz” almasını dayatmaktadır. Bununla, yüz yıllık devlet aklının devamlılığının şiddet pratikleri üzerinden yeniden üretildiği ve “her şeye kadir, bütün dertlere deva” bir devletin inşa edildiği algısı verilmek istenmektedir.

“Yalanları doğru” göstermek, “tanrının gökyüzünde oturduğu” ve “yeryüzünde işlerin iyi gittiğini” (Yevtuşenko) söylemek, bu pornografik şiddetin örüntüsünü anlamak açısından önemlidir. Burada görülmesi gereken şey, Kürtler ve bir kısım muhalif dışında buna inanan ve bağlanan çok geniş yığınların varlığıdır ve bu varlığın şimdilik demek kaydıyla, iktidar bloğunu ayakta tutmaya önemli bir katkı sağladığıdır.

Bu varlığın sokaklara salınmasıyla Kürt’e ve muhaliflere uygulanan linç, şiddet pornografisinin en üst aşaması olarak ortaya çıkarken, toplumsal çıldırmanın en üst seviyesi, hazzın doruk noktası ve “deşarj olma” ifadesinde karşılık bulabilen bir cinnet halini imlemektedir,

Bir diğer yön ise linçe uğrayanların dili-dini-kültürü ve cinsiyeti politik atmosfere göre kimi zaman değişse de, linç pratiğinde yer alanların ruh hali değişmemesidir; şiddete uğrayan kesime sürekli, cinsel ilişki üzerinden küfür etmek!

Neden?

Foucault, ‘Hapishanenin Doğuşu’ adlı kitabında, “bedene yönelik verilen cezanın seyirlik unsur olmaktan çıktığını, cezanın bedenden ruha doğru yöneldiğini” söyler: “Beden, ceza ile yıldırmanın ana hedefi olmaktan çıkmıştır. Mademki bedene değil, o halde ruha müdahale edilmelidir. Bedeni kudurtan kefaret cezasının yerine kalp, düşünce, irade, ruhsal durum üzerine derinlemesine etki eden bir ceza geçmelidir” der.

Tarihe kazınan bu eşitsizlik

AKP-MHP rejiminin yaptığı bugün tam olarak budur: Bir yandan şiddeti pornografik kılıp, bu pornografiye yığınları dâhil ederken, öte yandan da hem linçe uğrayanın ve hem de linç pratiğinde yer alanların ruhunun örselenmesini amaçlıyor… Ruh örselenmesi nasıl oluyor? Bunu en iyi Kürt bilir, yaşamıştır çünkü ve halen yaşamaktadır.

Şêx Said, Ağrı ve Dersim’den başlayarak, 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllar boyunca Kürt insanının bedeni, yaşadığı mekânı, dili, mülkü, ilişkileri ve onuru farklı biçimlerde hırpalandı, dağlandı, damgalandı ve imha edildi.

80’li yılların darbe sonrası zor pratikleri, 90’lı yılların fiziksel imha ve yok etme pratikleri, 2000’li yılların “yasal” ve bürokratik baskı ve şiddet pratikleri üst üste binerek ve kendi zamansallıkları içinde başka türden yok etme pratikleri de içererek devam etti.

Sömürgeciliğin uyguladığı bu şiddet, Türkiye’nin Kürt toplumu dışındaki kesimleri tarafından en iyi ihtimalle suskunlukla geçiştirildi, bir kısmı tarafından ise onaylandı ve desteklendi.

Tarih “Kürdistan’da farklı, Türkiye’nin geri kalan yerlerinde farklı aktı.” Tarihe kazınan bu eşitsiz ve bileşik zamansallık, Kürtlerin yalnız kaldığı her anı imledi.

Bunun en iyi görülebileceği yer sokaklardır; sokakta sömürgeci devletin şiddetine uğrayanlara ve bir film karesi gibi bu şiddeti izleyenlere, polisin elinden kaçmaya çalışanların, izleyiciler tarafından nasıl yaka paça kovalandığına, kaçtıkları yönlerin nasıl gösterildiğine, yetmediği yerde bizzat filmin içerisine nasıl girmeye çalıştıklarına bakıldığında bu rahatlıkla görülebilecektir.

Arenanın dışı yoksulluk

Kürdistan’dan sömürgeci devletin uyguladığı şiddet nedeniyle göç etmiş ve 3 kuruş için Türkiye kentlerinde karda-güneşte çalışmak zorunda bırakılan Kürtlerin nasıl linç edildiklerine bakalım; uygulanan pornografik şiddete dahil olmanın kıvancı ile dolan yığınların dolduğu sokaklara hani!

Yığının birlikte olmaktan aldığı baskı gücünü, ses çıkaran Kürt’e, ekmek talebinde bulunan işçiye, okulunu savunan öğrenciye, odalarını savunan meslek birliklerine karşı uygulaması, şiddet pornografisinin gerçek zamanlı video oyununda, yığınların hareketlerinin, zemine kan ve küfürler eşliğinde iz bırakırken, bu izlerin gizlenmeye dahi gerek duyulmaksızın asker-polis-mahkeme ve politikacılar tarafından sahiplenilirken salonlardan yükselen alkışlara bakalım!

Roma arenaları aklına geliyor insanın. Herkesin bildiği bir sahnedir: imparatorun gözüne girmek, efendiyi mutlu etmek için tüm gücünü rakibine karşı kullanan Gladyatör, bir an için Arenada ki seyircilere bakar, seyirci trans halindedir ilkin; Gladyatörün bir bakışı, bir hareketi ile çılgına döner, “öldür” diye bağırır kalabalıklar; “Kan, daha fazla kan” diye kendinden geçer.

Rakibinin şah damarına batırır kılıcını Gladyatör, efendiye selam durur ardı sıra. Bir köle, hayatta kalmak için bir başka köleyi öldürmüştür! Efendinin, mutlu ve istediğini elde etmiş yüzüne döner kameralar; amaç hâsıl olmuş ve herkes bu vahşetin ortağı olmuştur.

Kimin öldüğü, kimin öldürdüğü çok önemli değildir artık, zira kazanan efendidir, her halükarda. Efendi ellerini yıkamaya giderken, yığınlar bir daha ki filme kadar, kulübelerine dönebilirler. Arenanın dışı yoksulluk-yoksunluk ve açlıktır, oysa…

Erdoğan-Bahçeli ve toplum ortaklığı

Erdoğan-Bahçeli-Ergenekon kliği tam da bunu yapıyor: Halka açık ve ücretsiz bir film gibi sahnelenen şiddet ve işkence sekansları toplumun üzerine boca ediliyor.

Seyircisi bol bu gösteride oyuncu-figüran olarak oynamak isteyen “makbul-muhbir ve muharip vatandaş’ın” varlığı meşruiyet aracı olarak kullanılırken, karşı çıkanlar hedef haline getirilerek fasit döngü sürdürülmek isteniyor ve bu figür, andığımız şiddet örüntüsünün ortaya çıkardığı en önemli komplikasyon oluyor, artık!

Diyeceğimiz şu ki; Biliniyor ki, “pornografi” kendini görünür kılıp “kamusal” olabildiği sürece pornografi niteliğine hak kazanır ve gösteri toplumunda en başarılı film en çok izleyici çeken ve filmde oynama duygusu verendir, filmden haz alıp filmin devamını görmek isteyendir!

Erdoğan-Bahçeli rejiminin tam olarak yaptığı budur; geniş yığınları şiddetine ortak etmek, şiddetin izleyicisi kılarak, uygulanan şiddetten haz almasını sağlamak ve filmin devamının olacağı duygusunu vermek temel politika olmuş durumda.

Günümüzde Kürt’e uygulanan pornografik şiddet ile toplumun her hücresine nüfuz eden politik bir kontrol yöntemi kullanılırken, aynı eşitsiz ve bileşik zamansallık sürmekte. Kürt ve “muhalif” dışında kalan geniş kesimleri ya “suskunluk” yasasıyla ya da “suç” ortağı haline getirerek filmin ana aktörü olmasa da, figüranı ve/ya filmin seyircisi, alkışlayanı haline getirmek istemektedir.

Sadece 7 Haziran 2015 sonrası yaşananları ele alacak olursak, şiddetin, toplum üzerinde tatbik edilen ve zor’a dayalı dönüşümünü içeren yapısal örüntüsünü rahatlıkla görebiliriz. Erdoğan, bu örüntüden ziyadesiyle yararlanmaya çalışmakta ve iktidarını mukim kılacak bir aparata dönüştürmek istemektedir.

Uygulanan pornografik şiddete dâhil olmanın kıvancı ile dolan “muhbir/muharip vatandaş”ların bol ve yükselen “değer” olduğu yeni Türkiye fikriyatı yığın halinde karabasana dönüşmüş durumda! Bu karabasanı def etmenin tek yolu, radikal demokrasi programı etrafında buluşmak ve Kürt’ün özgürlük mücadelesine ortak paydalarda katılmaktır. Aksi halde, karabasan tüm hayatı, tüm ruhları ve tüm zihinleri teslim alacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.