Almanya’nın yasakları yine devrede

Elif SONZAMANCI yazdı —

  • Söz konusu yasaklamaların sipariş usulü olduğu ortadadır. Nitekim belli yasaklama kararları nedense Erdoğan ile görüşmeler öncesi ya da Erdoğan’ın ziyareti öncesine denk gelmesinin tesadüf olmadığını artık herkes biliyor.

 

Çok yazıldı, çok konuşuldu. Bu köşede de asılı kalsın, zira gündemde tutmak açısından önemli.

Geçtiğimiz Pazar KCDK-E’nin Köln’de düzenlemek istediği 4. Kongresi Almanya tarafından yasaklandı.

Almanya’da Kürtlerin etkinliklerine yasaklama kararı aşina olduğumuz bir durum ve her yasağın bir konsept çerçevesinde uygulandığını artık biliyoruz. 1993’ten bu yana sistematik olarak geliştirilen politikalar, farklı örneklerle gündeme gelmeye devam ediyor.

Yasaklamalar belli bir konsept çerçevesinde uygulandığına göre, kararın uygulanması için de ön koşulların oluşturulması çeşitli aygıtlar üzerinden geliştiriliyor.

Zaten iktidarlar toplumu kontrol altında tutabilmek amacıyla çeşitli propaganda tekniklerine başvurmazlar mı? Bu aygıtlardan en önemlisi ise medya,ki son örnekte Focus dergisinde çıkan yazı bu misyonu (!) yeterince yerine getirmiş durumda. Amaç Kürtleri kriminal bir öğe olarak sunup, yasaklama kararlarını da normalleştirmek. Zaman zaman Kürtlere yönelik, amacı benzer haberler servis ediliyor. Zaten devletler toplumu belli bir algıya böyle yönlendirmiyorlar mı? 

Özellikle son yıllarda Almanya’da Kürtlerin düzenlediği en büyük etkinliklerden biri olan kültürel festivallerin bile yasaklanması bu konseptin gereği değil midir? 

İlginç bir detay hatırlatalım: Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın 2018 yılı raporunda

2008-2018 yılları arasında festivallere katılımın düştüğü iddia edilmişti. Rapor da istatistiki bilgilere dayanılarak çıkarılan bir sonuçtu bu. Oysa bu rapor da, yasaklama politikalarından elbette bahsedilmiyordu. Bunun karşısında halkı yıldırmak amacıyla yapılan engellemelere karşı sahiplenme coşkusu hiç değişmedi. Nitekim yasak ve engellemelere rağmen KCDK-E de Kongresi’ni açık alanda yaptı, yeni yönetimini seçti. 

Söz konusu yasaklamaların sipariş usulü olduğu ortadadır. Nitekim belli yasaklama kararları nedense Erdoğan ile görüşmeler öncesi ya da Erdoğan’ın ziyareti öncesine denk gelmesinin tesadüf olmadığını artık herkes biliyor. Geçtiğimiz haftalar da eski Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in TRT’ye yaptığı açıklamalar da aslında tesadüfi, spontane açıklamalar değil dolayısıyla.

Almanya demokrasi ve hukuk ilkeleri kavramlarına sıkı sıkıya bağlı olduğunu çoğunlukla dile getiriyor, fakat Türkiye’de bu ilkelerin nasıl erozyona uğradığı gerçeğine gözlerini kapıyor. Demokrasi, hukuk devleti ilkelerini kırmızı çizgileri olarak gösteren Almanya, Kürtler söz konusu olduğunda durup düşünüyor.

Baskının, korku atmosferinin demokrasiyi nasıl şekillendirdiğini Erdoğan geçtiğimiz gün çok net yansıttı. Geçtiğimiz gün demokrasi müzesinin açılışı gerçekleşti, bizzat Erdoğan tarafından. Demokrasinin hapsedildiği ortam belki de bu kadar güzel anlatılamazdı. Erdoğan müzede koruma altına aldığı demokrasi(!) anlayışını Almanya’ya da uygulatmak istiyor.  Öyle ki, mesela bir kurumun etkinliği hakkında yasaklama kararı veriliyor, bu karar muhataplarından önce basına sızdırılıyor. Erdoğan’da böyle yapmıyor mu? Kararları önce basına, sonra muhatabına ulaşıyor.

Alman devleti Osmanlı’dan bu yana Türkiye ile geliştirdiği derin ilişkileri Erdoğan döneminde şaha yükseltti. Temel prensiplerde anlaşan iki devlet Kürtlere yönelik baskı politikaları üzerinden ilişkilerini daha da güçlendiriyor. Almanya yasakları devreye koyduğunda yeni anlaşmaların yolda olduğunu anlayabiliyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.