Altın Ayı tartışma yarattı

Kültür/Sanat Haberleri —

Nicolas Philibert

Nicolas Philibert

  • Berlinale’de festivalin ana jürisinin verdiği ana ödüller büyük tartışma konusu olurken, yan jüriler ve daha küçük ödüller yine sinemanın neden yapıldığını bizlere hatırlatan filmlere gitti. Bu sene de festival hem film endüstrisi ve para için yapılan filmler, hem de küçük ve marjinal yapımları destekleme eğiliminden vazgeçmedi.

SUSAN WEINBLATT/BERLİN

Bu yıl 73.’sü düzenlenen Berlin Uluslararası Film Festivali 25 Şubat Cumartesi günü düzenlenen ödül töreniyle sona erdi. Festivalin merakla beklenen en büyük ödülü “Altın Ayı” Fransız yönetmen Nicolas Philibert’in “Sur l’Adamant” isimli belgeseline verildi. Ödülü bu filmin kazanması pek çok kesim tarafından şaşkınlıkla karşılandı.

Paris Seine nehri üzerine inşa edilmiş olan Adamant isimli bakım merkezinde çeşitli mental hastalıklardan muzdarip yetişkinler tedavi görüyor. Film, Adamant’taki hastalara yakından bir bakış sunarken akıl hastalıkları konusundaki toplumsal önyargıları kırma ve kamera ile özneler arasında güvenilir bir ilişki kurabilme konusunda mesajlar veriyor. Alman sinemasının ve Berlinale’nin kadrolu yönetmenlerinden Christian Petzold ise “Gümüş Ayı” ödülüne layık görüldü ve festivalin geleneği bozulmamış oldu.

Akıllarda kalanlar

Bu sene Ukrayna ve İran’a odaklanan festivalin açılış töreninde Türkiye, Kurdistan ve Suriye’de çok geniş bir bölgeyi etkileyen depreme dair herhangi bir söz söylenmemiş olması ve Türkiye’den çok az film yer alması geniş eleştiri konusu olmuştu. Son olarak kapanışta depremle dayanışma mesajları daha vurgulu biçimde paylaşıldı. Ancak akıllarda kalan, Almanya’nın Ukrayna’ya silah ve tank göndermesinin ardından tamamen Ukrayna’ya adanan bir festival, “Jin jiyan azadî“ sloganının “İranlı“ kimliği tarafından gasp edilmesi ve birkaç Kürt yönetmenin çabaları dışında bu sloganın kökeninin yani Kürt kadınların adının anılmaması oldu denilebilir.

Seyirci Ödülü doğru adrese gitti

Öte yandan seyircilerin oylarıyla belirlenen “Panorama Belgesel Seyirci Ödülü” ise “Kokomo City” isimli belgesele gitti. Bu da izleyicilerin içinde hala biraz politik bir belgeselden anlayan bir duygu kaldığını gösteriyor olabilir. Çünkü Panorama bölümünde gösterilen belgesellerden bir kısmı bu sene gerçekten pek çok izleyici için hayal kırıklığı oldu. Kokomo City’de ise ABD’de yaşayan siyah trans seks işçilerinin yaşamına içerden bir bakış ve özellikle siyah toplumda transfobiye yönelik eleştirel erkeklik girişimleri görüyoruz. Komünite tarafından komünite için yapılmış bir film olarak adlandırabileceğimiz Kokomo City, siyah beyaz çekimleri ve konuşan kişilerin hikayelerini tamamen duymamızı sağlayan samimi röportajları ile dikkat çekiyor. Özellikle belgeselde yer alan öznelerin anlattıkları hikayeler çok güçlü.

Beden, cinsiyet ve cinsiyet geçişi

Festivalin yükselen transfobiye yönelik başka mesajları da oldu. Trans-aktivist ve oyuncu Thea Ehre “Bis ans Ende der Nacht” filmiyle en iyi oyuncu dalında “Gümüş Ayı” kazanırken, 9 yaşındaki Sofia Ortero da trans bir çocuğu canlandırdığı “20.000 Species of Bees” filmiyle en iyi oyunculuk dalında “Altın Ayı” kazandı. Bu filmde trans olduğunu keşfeden ancak toplumun yapısından dolayı ne yaşadığından da emin olamayan bir çocuğun hikayesi anlatılıyor. İlk kez böyle bir film yapmanın sorumluluğuyla olsa gerek, film beden, cinsiyet ve cinsiyet geçişi ile ilgili görsel ve nesnel sembollere ve metaforlara boğulmuş. Kadraj ve oyunculuklar anlamında son derece başarılıyken bu boğulma da filmi “kör göze parmak” bir noktaya getirmiş. Ancak bu konudaki körlük düşünülünce belki de böyle bir yaklaşım kullanışlı olabilir.

Ana ödüller tartışma yarattı

Tatiana Huezo’nun “El Ec” filmi ve Paul B. Breciado’nun “Orlando, My Political Biography” isimli filmleri de yine çeşitli ödüllere layık görülen ve beğeni toplayan filmler arasında yer aldı. “Peace Film Prize” ödülü “Seven Winters in Teheran” filmine, “Amnesty” ödülü de daha evvel tanıttığımız Yemen’den gelen Al-Murhaqoon isimli minimal gerçekçi ‘kürtaj draması’na gitti.

Festivalin ana jürisinin verdiği ana ödüller büyük tartışma konusu olurken, yan jüriler ve daha küçük ödüller yine sinemanın neden yapıldığını bizlere hatırlatan filmlere gitti. Bu sene de festival hem film endüstrisi ve para için yapılan filmler, hem de küçük ve marjinal yapımları destekleme eğiliminden vazgeçmedi. Ancak savaşlarla ve çevresel krizlerle giderek kutuplaşan dünyada sanatçıları ve izleyicileri kızdırmadan bu orta yoldan ne kadar devam edilebileceği belli değil.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.