Amerika ve Çin Hegemonya Savaşı: Tukidides Tuzağı

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Siyasi literatürde Tukidides Tuzağı, yükselmekte olan bir gücün egemen olan diğer bir gücü, onun yerine geçmekle tehdit etmesinden dolayı oluşan şiddetli yapısal gerilim olarak tanımlanmaktadır.

Joe Biden’ın Amerika'sı, Vladimir Putin'in Rusya'sı ve Xi Jinping'in Çin'i tüm dünyayı tehlikeli sulara doğru itip, faturasını halklara çıkarırken, Pandemi ile sarsılan Kapitalist Modernite güçlerinin, daha büyük bir geri dönüş için hazırlandığı, çok kutuplu güç dengelerinin ve ittifakların yaniden şekillendiği, 3. Dünya Savaşı olarak da yorumlanan bir dönemden geçiyoruz.

Çin, yükselen güç olarak, ABD ile birçok alanda karşı karşıya gelirken bu çatışma yakın zamanda “Ticaret Savaşları” olarak somutlaşmıştı. Diğer taraftan ABD başkanı Biden dış politikaya ilişkin ilk konuşmasında “Amerika geri döndü. Diplomasi geri döndü” diyerek yeni bir dönemin ilk şifrelerini vermişti.

Nitekim çok geçmeden, Çin ve Rusya’nın ABD’yi tehdit eder boyuta gelmesinden, iklim değişikliği ve teknolojik değişimlere kadar birçok konunun işlendiği ulusal güvenlik belgesinde ABD’nin uluslararası sistemin geleceğini şekillendirmesi gerektiğine işaret ediliyor, ittifaklara büyük vurgu yapılıyordu.

Belgede; ABD’nin Ortadoğu’da İsrail’in güvenliğine büyük önem verdiği, İran’ın başka ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerine engel olunacağının altı çiziliyordu. Savunma bütçesindeki açıkların kapatılacağı ve ordunun ileri teknolojiyi en üst düzeyde kullanması için çalışılacağı belirtiliyordu.

Ardından Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada Biden, Avrupalı ve NATO müttefiklerine ABD’nin tekrar güvenilir bir ortak olduğu mesajını vermiş, yeni bir dünya düzenini şekillendirmek için yeni ittifaklar kurmaya hız vermişti.

Biden dış politikaya ilişkin yaptığı ilk konuşmasında ise Çin’in ABD’nin en büyük rakibi olduğunu teyit etmiş, dahası “ABD’nin Rusya’nın agresif adımları karşısında sessiz kaldığı günler sona erdi’’ ifadelerini kullanmıştı. Askerî açıdan da ABD, Çin üzerinde baskı kurmaya hız vermiş, Asya’daki Japonya, Avusturalya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkelerle ittifak anlaşmaları gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Nitekim 10 Haziran 2021’de ABD Başkanı Biden ile İngiltere Başbakanı Johnson 80 yıldan sonra Atlantik Paktı’nı tekrar güncelleyerek Yeni Atlantik Paktı’nı imzaladı. Daha sonra bu anlaşmayı G-7 ve NATO ülkeleriyle ortaklaştırdılar. Küresel hegemonya savaşlarının yeni rengini yansıtan sekiz maddelik pakt bu stratejiye uygun şekillendirildi.

Zira Çin, uzun süredir bir yandan Asya, Afrika ve Avrupa’da 60’tan fazla ülkede ticaret ve altyapı projesi olan Kuşak ve Yol Girişimi’yle ekonomik etkisini dünya çapında genişletiyor, diğer yandan özellikle Güney Çin denizinde askeri güç ve teknolojik üstünlük sağlamaya çalışıyordu. Orta Avrupa ülkeleri ve Balkanlar da giderek ekonomik ve jeopolitik açıdan daha fazla Çin etkisi altına giriyordu. Rusya jeopolitik düzlemde Çin'e doğru yönelmiş, kendi Avrasya Ekonomik Birliği projesini Çin'in İpek Yolu Ekonomik Kuşağı projesi ile birleştirmişti.

Çin ile ABD arasındaki ilişkiler birçok dalgalanmaya uğramışsa da, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Çin ekonomik ve siyasi alanda büyük gelişmeler kaydetmiş ve batılı olmayan bir süper güç olma yolunda önemli adımlar atmıştı. Çin’in bu yükselişi Soğuk Savaş’ın ardından başat güç olarak dünya sahnesinde yerini alan ABD’nin gözünden kaçmamış ve ‘Çin Tehdidi’ ABD tarafından önemli konulardan birisi haline gelmişti.

Çin ile ABD arasındaki gergin ilişkilerin zirve noktalarından birisi Trump döneminde yaşanmış, oldukça agresif bir politika izlenmiş, liderlik savaşı, pandemi döneminde de devam etmişti. Çin ekonomik ve politik olarak birincil derecede küresel aktör olduğunu söylüyor ve mevcut uluslararası sistem içerisindeki küresel payını arttırmak istiyor.

Çin’in Güney Çin Denizi’ni temel ulusal çıkar alanı olarak görmesi, ABD’nin İndi-Pasifik’teki hegemonyasına meydan okunması, ABD’nin de Çin’i meydan okuyucu güç olarak görmesi, taraflar arasındaki çatışmayı artırıyor.

Bu yeni dönemin yeni küresel güç dengesini sağlamaya en yakın güç Çin olduğu için yeni Soğuk Savaş dönemi olarak tanımlayanlar var. Dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük Tukidides tuzağının Amerika ve Çin arasında yaşanacağına işaret edenler de var.

Nitekim Çin'in yükselişinin oluşturduğu gizli gerilim geniş kapsamlı çatışmaları tetikleyecek koşullar yaratmaya her gün biraz daha yakınlaşmaktadır. Atlantik Paktı’nı gerçekleşen NATO ve G7 zirvelerinin sonuçları ile birlikte ele adlığımızda ise tablo biraz daha anlam kazanmakta ve son dönemdeki gelişmeleride daha anlaşılır kılmaktadır.

Sonuç olarak yeni bir dünya dizaynının geliştiğini, bunun bölgelere ve kıtalara yansımalarının olacağını en somut olarak Asya ve Ortadoğu’da yeniden dağılan kartlarda görüyoruz. Siyasi literatürde Tukidides Tuzağı, yükselmekte olan bir gücün egemen olan diğer bir gücü, onun yerine geçmekle tehdit etmesinden dolayı oluşan şiddetli yapısal gerilim olarak tanımlanmaktadır. Bu bakımdan kapitalist modernite güçleri arasında, yükselen gücün hegemon güç üzerinde tehdit oluşturduğu algısı nedeniyle çatışmanın kaçınılmaz olduğu varsayımına dayanan ‘Tukidides tuzağı’na günden güne bir adım daha yaklaşıldığını belirtmek yanlış olmayacaktır....

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.