Anadilde eğitim Kürtçeye statü

Dosya Haberleri —

Anadil eylem

Anadil eylem

  • Amed Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığına bağlı Dil Koruma ve Geliştirme Şube Müdürlüğü’nde görev alan Dilbilimci Zana Farqînî, anadilde eğitimin önündeki en büyük engelin yaklaşım, zihniyet ve niyet olduğunu ifade ederek, ''Kürtçe okullara girmeli. Aksi taktirde asimilasyon kaçınılmaz olur" diye konuştu. 
  • Anadilde eğitim hakkının önemine dikkat çeken Zana Farqînî, "Bütün Kürtlerin, siyasi partiler başta olmak üzere kurumların, sivil toplum kuruluşların anadilinde eğitim hakkı, Kürtçeye statü tanınması konusunda daha güçlü bir şekilde bu talepleri dile getirmesi ve buna dönük mitingler, yürüyüşler düzenlenmesi gerekir" ifadelerini kullandı.

AZİZ ORUÇ/AMED

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın ardından Kürt sorununun çözümüne ilişkin tartışmalar sürüyor. En çok tartışılan ve merak edilen konulardan biri anadilde eğitim konusu. Kuzey Kürdistan’da Kürtçeye dair çalışmalar söz konusu olduğunda ilk akla gelen isimlerden biri olan Dilbilimci Zana Farqînî. Amed Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığına bağlı Dil Koruma ve Geliştirme Şube Müdürlüğü’nde görev alan Farqînî, anadilde eğitim, belediyelerin bu alanda çalışmaları, partilerin yaklaşımı ve bu konuda atılması gereken adımlar konusunda sorularımızı yanıtladı. 

 

 

Kürtçenin kamu kurumlarında ve belediyelerde resmi olarak kullanmasıyla ilgili en büyük yapısal ve hukuki engeller neler?

Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendini tekçilik üzerine inşa ettiğinden ve Türkçe dışında da başka bir dili kabul etmediğinden dolayı hem yasal hem anayasal olarak çok ciddi engeller söz konusu. Kürtçenin resmi olarak kullanılmasına yönelik çok ciddi engeller var. Anayasa, yasalar, var olan mevzuat ve yönetmelikler Kürtçenin resmiyette kullanılmasının önündeki en büyük engelleri teşkil etmektedirler. Bu sorun ve engeller yüz yıldan fazla bir süredir sürüyor. Anayasa’nın 42. Maddesi “Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyor. Zaten okullarda, kamusal hizmetlerde Kürtçe kullanılmıyor. Bu dil yasaklı. Son yıllarda TRT-6, daha sonra TRT Kurdî, Kürt dili ve kültürü alanında açılan lisans eğitimleri, yüksek lisans ve doktora, seçmeli Kürtçe dersleri dışında herhangi bir adım atılmış değil. Eskiye dayalı ziynet aynen devam ediyor. Yani Kürtçe resmi olarak kabul edilmediğinden dolayı o eski mantalite, o yaklaşım halen diri. Yani tekçilik zihniyeti 100 yıldır süregeliyor. Her ne kadar asimilasyonist politikalarda bir gevşemeden söz edilse de, durum bu.

Belediyelerin Kürtçeyi destekleyici politikaları geliştirmesi için mevcut mevzuatta hangi değişiklikler olmalı? 

Kısmen yapısal sorunlardan bahsettik. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar toplum sosyolojisine uygun yasalar oluşturmadığı için, belli bir ideolojinin egemen kılınmasına dönük yasalar oluşturulduğu için temel sorun alanları oluştu. İşte temel yapısal sorunlar da toplumun sosyolojik yapısına uygun hareket edilmediğinden ortaya çıkan sorunlardır. Bu egemen anlayıştan kaynaklı meselelerdir. 

Barış sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa Birliği'ne girmek için uyum yasalarını hazırlıyordu. O dönem Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özellik Şartı da gündeme gelmişti ve bu konuyla alakalı tartışmalar da yaşanmıştı. Bazı yetkililerin belediyelere devredilmesinden bahsediliyordu. Mesela İsveç'te eğitim merkezi değil ve eğitim faaliyetlerin ana sorumluluğu belediyelerdedir. Burada resmi diller dışında da insanlar ana dilinde eğitim alabiliyor, anadilini öğrenme hakkına sahip. Bu ülkede belediyelerin böyle yetkileri var. Eğer Türkiye'de de belediyeler Avrupa Birliği normlarına göre yeniden dizayn edilecekse, merkeziyetçilik aşılıp yerine ademi merkeziyetçilik ikame edilecekse, o zaman eğitim ve öğretim faaliyetleri de belediyelere devredilebilir. Belediyeler de kendi bulundukları yerlere özgü modelleri geliştirebilirler. Bunun da örnekleri dünyada var. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde de bazı modeller var.

Kendi yerelin özgünlüğünü de dikkate alarak birtakım düzenlemeler yapılabilir. Bunlar da bir adım olarak görülebilir. Netice itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan günümüze değin devam eden süreci gözden geçirip kendisini yeni döneme adapte etmesi gerekiyor. Eğer demokratik toplumdan bahsedilecekse o zaman toplumda bulunan herkesin temel hak ve hürriyetlerine sahip olması lazım. Tabii ki dil de bunun içerisinde, kültür de bunun içerisinde, eğitim de bunun içerisinde. Yani her halk kendi kimliğiyle, kültürüyle, rengiyle var olmalı. Önündeki bütün engeller de kaldırılmalı. 

 

 

Siz aynı zamanda dil alanında İstanbul Kürt Enstitüsü’nde de uzun yıllar çalışmış, başkanlık yapmış bir isimsiniz. Kürtçenin eğitim sisteminde kullanımı konusunda mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Anadilinde eğitim konusunda en büyük eksiklikler ve engeller neler?

Enstitü, TZP-Kurdî, Kurdi-Der şubelerinin ve diğer var olan kurumların bu alanda yetiştirdiği binlerce insan ve kadro var. Bazı üniversitelerde bildiğiniz gibi Kürdoloji bölümleri var. Buralarda lisans eğitimleri ve bu bölümlerde mezun olanlar var. Tabii ki bazı şeyler için zamana ihtiyaç var, kadro gerekiyor. Hadi demekle bazı şeylerin olmayacağı da bilinmeli. Ama her şeyden önce iyi niyet önemlidir. Adımlar atılacaksa bu konuda engeller ortadan kaldırılacaksa eğer, süreç içerisinde hem materyaller konusunda hem de eğitmen kadrosu konusunda gerekli mesafeler alınabilir. Bunlar aşılır. Anadilde eğitimin önündeki en büyük engeller yaklaşım, zihniyet ve niyettir. Bunlar değişir ve dönüşürse, sorun çok daha kolay çözülür. 

Anadilinde eğitim hakkı tanınsa, mevcut öğretmen kapasitesi ve altyapısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Buna yanıt verecek yeterli insan gücü ya da materyal gibi altyapı hazır mı? 

Her şeyden önce bu monist anlayıştan vazgeçilip anadilini temel bir hak olarak görmek lazım. Bir kere bu hem insanî hem demokratik hem de kültürel bir haktır. Evet, mevzuat şu anda bunlara engel, ama çözüm iradesini ortaya koymak, o niyeti göstermek esas olan. Gerisi teferruattır, teknik meselelerdir. Önce hakkın hak sahibine teslim edilmesi gerekir. Bunlar da sonra çözüme kavuşturulur. Daha önce de belirtiğim gibi, eğer mesela öğretmen kadrosuysa, mesela materyallerse, bunlar da birkaç sene içerisinde hal edilebilecek konulardır.

Tabii ki şu an milyonlarca çocuktan bahsediyoruz değil mi? Buna uygun eğitim ya da eğitmen kadrosu olması lazım. En azından 10 yıldan fazla bir süredir Kürdoloji bölümleri var. Kürt dili ve edebiyatını okuyan ve mezun olan öğrenciler var. Bunların yüzde kaçının ataması yapılıyor? Mesela seçmeli Kürtçe dersler var değil mi? Buna uygun ya da bu talebi karşılayacak öğretmenin atamaları yapılıyor mu? Hem Kurmancî lehçesi için hem Kirmanckî yani Zazakî lehçesi için soruyorum. Yapılıyor mu? O kadar mezun veriliyor, bu alanda iş bulabiliyorlar mı? Hayır bulamıyorlar, atamaları yapılmıyor. Bu hakkın da tam anlamıyla kullanılabilmesi için gerekli kolaylıklar sağlanmıyor. En azından bu bölümlerden mezun olanlar için soralım. Devletin resmi kurumlarından mezun olanların atamaları yapılsaydı, bu alanın önü açılmış olsaydı ve devlet de cidden bu konuda samimi olmuş olsaydı, şu anda binlerce eğitmenden bahsediyor olacaktık.

Elbette realist olmak lazım, hazırda eğitim ve öğretimin her kademesi için ne gerekli materyal ne de öğretmen kadrosu var. Bu süreç meselesi. Önce hak tanınır, sonra bu hakkın kullanabilmesi için zemin hazırlanır. Diğer taraftan, ben daha önce şöyle bir öneride de bulunmuştum. Şu anda devletin eğitim kadrosunda yer alan ve Kürtçe bilen en az on binlerce Kürt öğretmen var. Bunları alır, hızlandırmış bir kursa ya da eğitme tabi tutarak onlardan faydalanabilirler. Yani yeni kadrolar yetişene kadar, var olan kadrolardan da istifade edilebilir. Aslında iş gelip samimiyete dayanıyor. Bahanelerin arkasına sığınmadan ciddi, hızlı ve gerekli adımlar atılmalıdır. 

 

 

DEM Parti, belediyeler ve Kürt dil kurumlarının anadilinde eğitimin temel gündem maddesi haline getirilmesinde tutarlı ve yeterli bir politika izlediğini düşünüyor musunuz? 

Tabii geçmiş yıllara kıyasla söyleyecek olursak, umut verici adımlar atılmaya başlandı. İnsanlar geçmişe nazara daha fazla anadilinde eğitim için, Kürtçenin resmi statüye kavuşması noktasında talepleri daha bir gür çıkmaya başlandı. Bu konularla ilgili yürüyüşler yapılıyor. Toplantılar, basın açıklamaları yapılıyor. Siyasette de bu alanda bir hareketlilik söz konusu, ama bana göre istenilen düzeyde değil, daha öncelikli konularda sanki sayılmıyor. Ama bir dilin gündeme gelebilmesi için ya da güçlü kitlesel bir desteği arkasına alabilmesi için siyasi partilerin, kurumların, sivil toplum kuruluşların anadilinde eğitim hakkı, Kürtçeye statü tanınması konusunda daha güçlü bir şekilde bu talepleri dile getirmesi ve buna dönük mitingler, yürüyüşler düzenlenmesi gerekir, diye düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi bu konularda toplumsal ve siyasal desteğin olması elzemdir.

Yetersiz de olsa seçmeli Kürtçe derslerine dair artık bir politika ve yol haritası izlenmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? 

Bir kere baştan şunu söylemeliyim, bir halkın anadili seçmeli olarak insanlara sunulamaz. Bu temel bir haktır ve her insan anadilinde eğitim görme hakkına sahip olmalıdır. Bu bir prensip. Ama neticede elde edilmiş bir hak var, kısmi de olsa edinilmiş bir hak bu. Bu hak da öylesine verilmemiş, bu bir lütuf da değil. Netice itibariyle bir mücadele sonucu elde edilmiş, o yüzden bu hakka da sahip çıkılması gerektiği inancındayım, zira bu da Kürt mücadelesinin bir meyvesi. Kürtlerin talebi anadilinde eğitimdir, Kürtçeye resmi bir statünün tanımasıdır. Ama diğer tarafta da Kürtçeyi öğrenmek isteyen insanlara da, seçmeli de olsa bu hak tanınmalı. Ya da insanlar özel okullarda, dershanelerde de bu dili öğrenebilme hakkına sahip olmalı. Önümüzde yeni bir süreç var. Bu sürecin motivasyonu da talepleri de farklı olacağa benziyor. Kürt siyaseti de bu konuda şapkasını önüne alıp düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu da es geçmemesi lazım. Anadilinde eğitim hakkı güçlü bir şekilde istenmeli, Kürtçe okullara girmeli. Aksi taktirde asimilasyon kaçınılmaz olur. O yüzden Kürt siyaseti bu konuda çok hassas davranmalı, bu hakkı geçmişe kıyasla fazla gündemine almalı, bu talebi her platformda ciddi bir şekilde dillendirmelidir.

 

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Anadilinde eğitimin oturulup konuşulmasına hiçbir zaman karşı olmadım” sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni süreçte anadilinde eğitim konusunda ılımlı bir çizgi izleneceğini düşünüyor musunuz?

Sanırım kişisel kanaatini dile getirmiş. Elbette bu da önemli ve olumludur. Ama CHP’nin kurumsal politikası bu mudur, diye sormak da lazım. Daha önceki yıllarda Kürtçeyle ilgili bir çalıştay yapılacağını duyurmuşlardı. Anadilinde eğitim için Kürtçenin yeterli olup olmayacağı konusuyla ilgiliydi galiba. En son, hatırlarsanız CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, “Kürtçe anadilinde eğitim olmaz” demişti. Bence önemli olan parti politikasının ne olduğudur. Diğer tarafta iktidar var, yani hükümet var. AKP ile MHP var. Beri tarafta işte ana muhalefet olarak CHP ve onunla beraber hareket edenler var. Bunların Kürtçeyle, Kürt meselesiyle ilgili hangi kurumsal bir siyasete sahip oldukları daha çok önemli. Şahsi beyanlar değil. 

Belediyelerde Kürtçenin kamusal dil olarak kullanılması konusunda karşılaştığınız en somut zorluklar hangileri?

Bu konuda en fazla birkaç aylık bir süreden bahsedebilirim. Belediyenin kendi bünyesinde kurmuş olduğu Dil Geliştirme ve Koruma Müdürlüğü bünyesinde yaptığımız çalışmalar vardı. Bu da direkt belediyeyle ilgili olduğu için herhangi böyle bir sıkıntıyla, sorunla karşılaşmadık ya da başımızı ağrıtacak öyle büyük bir sorun yaşamadık. Çünkü bunlar belediye faaliyetleriydi. 21 Şubat Dünya Anadil Günü, 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı çerçevesinde yaptığımız çalışmalardı. Ayrıca hem Kürtçenin Kurmancî ve Kirmanckî (Zazaki) lehçeleri hem de Süryanice ve Ermenice dil kurslarımız ve diğer kurslar, işte müzik kursu, sinema, tiyatro ile ilgili yapılan çalışmalarda herhangi bir sıkıntı söz konusu olmadı. Ama neticede belediyelerde kamu kurumları olduğu için onların yazışmaları, resmi işlemleri tabii ki Türkçe oluyor.

 

 

Son olarak eklemek istediğiniz ya da bir mesajınız var mı?

Dil kolektif bir haktır ve o dili konuşan halktan bağımsız değildir. Bir dili tanıyacaksan o halkı da tanımak durumundasın. Halkı bütün halklarıyla birlikte tanıyıp ona göre çözüm önerileri geliştirmek gerekiyor. Türkiye de ona göre bir politika önüne koymalı. Eğer gerçekten sorunları demokratik yollarla çözme iradesi ortaya konulacaksa, meşru talepler de demokratik yollarla dillendirilebilmeli. Devleti yöneten ve iktidarlar bu konuda samimiyetlerinin bir gereği olarak adım atmalı, çözüm iradesini ortaya koymalıdır. Hoş, duyguları okşatacak söylemlerden ziyade, pratiklerle kalplere dokunulmalı. Eski politikalarla, eski çözüm yöntemiyle bu sorunların çözülmediği, tam aksine büyüdüğü gerçeği görülmeli.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.