‘Babam öldü, sınava çalışamadım’

Dosya Haberleri —

.

.

  • “Mexmûr'da çocuk olmak başka. Her biri bir yetişkin gibi savaşın gölgesinde yaşıyor. Bir öğrencimin babası şehit düşmüştü. Okula geldiğinde bana gelip, ‘Babam öldü, sınava çalışamadım' demişti. Daha dokuz yaşındaydı. Onu nasıl teselli edebilirdim ki?”

EYLEM KAHRAMAN

 

Mexmûr halkı, 1998 yılında Ş. Rüstem Cûdî Kampı'na yerleştiğinde, burası coğrafi olarak yaşanmaz bir yerdi. Halk, barınmak için kendi imkânları ile taştan, kerpiçten evler yaptı. Eğitim ve öğretim, önceki kamplarda 1995 yılında başlamıştı. Öğretmenlerin çoğunu ilkokul mezunu kamp sakinleri oluşturuyordu. Halk, kendisine ev yapmadan önce okul yapmaya karar verdi. Üç ilkokul, bir ortaokul ve bir de lise yaptılar. Okulların duvarları kerpiçten, tavanı odun ve naylondandı. Sınıflardaki sıralar ve öğretmen masası ise çamur harcından yapılmıştı. 

Mexmûr Kampı'nda öğretmenlik yapan Edibe Paksoy ile 17 Temmuz 2019 tarihinden bu yana kampa yönelik uygulanan ambargo, ardı arkası kesilmeyen saldırılar ve bir yıldan fazla bir zamandır dünyaya hükmeden koronavirüs salgınının eğitim/öğretim ve çocukları nasıl etkilediğini konuştuk.

 

Bir defter, yarım kalem

“Ekim'de okullar açıldı. Altı yaşında okula başladım. Başlarda çok az olsa da kırtasiye yardımları geliyordu. Her öğrenciye bir defter, yarım kalem. Defter bitince silip tekrar yazıyorduk. Ders kitapları yoktu. Öğretmen, bildiklerini  öğretiyordu. Yeter ki çocuklar eğitimsiz kalmasın diye bakılıyordu. Çok zordu ama bunun zorluk olduğunu bilmiyorduk. Hiçbirimiz normal okulun nasıl olduğunu görmemiştik ki” diye başlıyor Edibe öğretmen anlatmaya.

Edibe öğretmen, Mexmûr’da yaşayan her çocuk gibi ev ödevlerini akşamları gaz lambasının ışığında yapar. Her sınıfında kırk öğrencinin olduğu okulunu çok sever. Birkaç sene içinde yardımlar olur, yeni okullar yapılır. Öğrenciler gerçek sıralara kavuşur ama imkânlar yine de çok kısıtlıdır.

 

Beş öğrenciye bir kitap

Edibe öğretmen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Beşinci sınıftayken her beş öğrenciye bir ders kitabı veriliyordu. Evde ödevleri sırayla yapıyorduk. Öğretmenler hiçbir ücret almadan eğitim veriyordu bize. 2005 yılında Kürdistan Bölgesi ile bir anlaşma yapıldı. Öğrenciler üniversiteye, öğretmenler de sözleşmeli olarak işe alındı. Bu süreçte kırtasiye ve diğer gıda yardımları Birleşmiş Milletler (BM) tarafından veriliyordu. 2010'da BM, Mexmûr Kampı'ndan elini çekti ve bütün yardımları kesti. Bölge hükümeti tarafından verilen yardımlar çok kısıtlıydı. Halk fakirdi. Kamptaki herkesin maddi durumu birbirine yakındı.”

 

Vatandaş sayılmıyorlar

Paksoy, tarihe duyduğu merak nedeniyle Hewlêr’de bulunan Selahaddin Üniversitesi'nin Arkeoloji bölümünü seçer. 2013 yılında başarıyla mezun olduktan sonra ne yapacağını bilemez. Vatandaş statüsü olmadığı için kamp dışına atanması veya kendi mesleğini yapması söz konusu bile değildir.

 

Boş oturmaktan iyidir diye

Öğretmenlikte nasıl karar kıldığı sorusunu ise Edibe öğretmen, şu sözlerle yanıtlıyor: “Kamp nüfusu artıyordu ve yeni öğretmenler gerekiyordu. Daha önce mezun olanlardan her yıl yeni öğretmenler alınıyordu kamp içinde ama her sene  sözleşme yenileme sistemi vardı. Her ne kadar yeni öğretmen gerekiyorduysa da hükümet, başvuruları çok sınırlı sayıda kabul ediyordu. Yılda beş veya altı kişi. Her mezun da öğretmen olamıyordu. Bazıları inşaatlarda işçi olarak çalıştı, diğerleri işsiz kaldı. Mezun olduktan sonra boş oturmaktan iyidir diye öğretmenliğe başvuru raporu yazdım. Kampta çok mezun vardı ve dolayısıyla başvuru da çoktu.”

 

Hükümetin keyfine göre

Paksoy, hemen işe alınmayı beklemez. O sene hükümet yeni öğretmen atamaz. Okullar açıldığında dört sınıf öğretmensiz kalır. Okuldaki öğretmenler birkaç hafta o sınıfları idare eder ama dört yeni öğretmenin alınması kaçınılmaz olur sonunda. Başvuru yapanlar çağrılır tekrar. Onlara durumu anlatırlar. O yıl yeni sözleşme yapılmayacak, gönüllü olarak çalışmayı kabul edenler öğretmenliğe alınacaktır. Bu teklifi hiç düşünmeden kabul eder Edibe ve Ekim 2013'te Dibistana Ş. Dr. M. Nûri Dersimî ilkokulunda öğretmenliğe başlar. Şartlar onun zamanındaki gibi değilse de çok iyi de değildir.

 

Eğitim hakları gasp ediliyor

Edibe öğretmen, anlatmaya devam ediyor: “Öğrenciler zor şartlarda okuyor. Okullar çok eski ve yıpranmış. Duvarlar  çatlamış. Çökme tehlikesi var. Sıralar dökük, kırtasiye sıfır. Burası bir mülteci kampı ve hiçbir yardım alamıyoruz. Geçim sıkıntısı her evde var. Bölgedeki savaşlar, kampa yönelik saldırılar, ambargo… Çocuklar psikolojik olarak çok etkileniyor. 2018'den bu yana kamptan öğrencileri üniversiteye almıyorlar, bu da öğrencileri boşluğa düşürüyor. İnsani bir hak olan eğitimden de mahrum bırakıyorlar. Üniversiteye gidemeyecek diye okul ve okumaktan soğuyorlar.”

Ambargo altında

Kampa 17 Temmuz 2019'dan beri uygulanan ambargoyu soruyorum, üzüntü ile yanıtlıyor: “Ambargo devam ediyor hâlâ. Başlarda hastaları zar zor olsa da Erbil'deki hastanelere götürebiliyorduk, şimdiyse hiçbir şekilde izin verilmiyor. Daha da sıkı oldu. İnsanlar çaresiz Musul ve Bağdat'a yöneldi. Oralar da tehlikeli ve yabancı dil sıkıntısı çekiyoruz maalesef. Arapça bilmediğimiz için doktorlara derdimizi anlatamıyoruz. Bu gibi onlarca sıkıntı. İşçiler çok zorlanıyor. Bugün yedi çocuk babası gencecik bir vatandaşımızı Bağdat'da bir iş kazası sonucu kaybettik. Bunun sorumlusu, ambargoyu uygulayanlardır.”

 

Uzaktan eğitim koşulları yok

“Mart 2020'de Covid-19 salgını başladığında 2019/2020 eğitim yılının birinci dönemi bitmiş, ikinci döneme başlamıştık. Irak ve Kürdistan hükümetlerinin kararı ile her yerde okullar kapandı. İnternet, tablet bilgisayar, online eğitim gibi imkanlarımız yok tabii. Haziran ayında birinci dönem sonuçlarına göre öğrencilerin geçemediği derslerden bir kurtarma sınavı yaptık, o senenin kapanışı oldu” diyen Edibe öğretmen, pandemi sürecinde okulda yaşadıklarını anlatmaya şöyle devam ediyor:

 

Eğitimsiz yaşanmaz

“2020/2021 eğitim yılı için çok kez toplandık. Eylül'de bütün zor koşulları göz önünde bulundurarak eğitim yılına başlama kararı aldık. Virüs öldürebilir ama eğitimsiz yaşanmaz zaten. Elimizden geldiği kadar maske ve temizliğe dikkat ettik fakat sınıflar kalabalık olduğu için mesafe koyamadık maalesef. Her sınıfta ortalama otuz öğrenci vardı. Bu süreçte ben dahil çoğu öğretmen, Covid-19 virüsü kaptık. Bazılarımız hastalığı ağır geçirdi, çocuklar ise pek etkilenmedi. Kampta koronavirüs hastalığı hafif geçiriliyor genelde. Bu kadarcık da şansımız  olsun!”

Bunları anlatırken gülümseyen Edibe öğretmen, zor koşullarda verdikleri mücadelenin gururunu ise, “Eğitim yılını başarıyla bitirdik ve sanırım dünyada bir yıl boyunca hiç ara vermeden eğitimi tamamlamak, çok nadirdir” sözleriyle dile getiriyor.

 

En fazla bir sene

Öğrencileri ile olan iletişimini, “Onlarla geçirdiğim her an, çok güzel” diye anlatan Edibe öğretmen, devam ediyor:

“Öğretmenliğe ilk başladığımda 21 yaşındaydım. 'En fazla bu sene yapar, sonra bırakırım' diyordum. Birinci sınıf ile başladım. O küçücük çocuklar, saf ve sevgi dolu yürekleriyle beni öylesine sardılar ki, onları bırakamadım bir daha. Her öğrenci, bir sözü veya davranışı ile etkiledi beni. Çok sabırsız, sinirli bir insanken bambaşka biri oldum.”

 

Çocuklar her şeyin farkında

Kampa yönelik saldırılara getiriyorum sözü. Öğrencilerin bu durumdan nasıl etkilendiği sorusuna Edibe öğretmenin yanıtı şöyle oluyor: “Mexmûr'da çocuk olmak başka. Her biri bir yetişkin gibi savaşın gölgesinde yaşıyor. Bir öğrencimin babası şehit düşmüştü. Okula geldiğinde bana gelip, ‘Babam öldü, sınava çalışamadım' demişti. Daha dokuz yaşındaydı. Onu nasıl teselli edebilirdim ki? Ders ortasındayken gelen top ve uçak seslerini, ‘Bir şey yok, biri ön kapıyı sert çarptı yine’ diyerek açıklamaya çalışıyorum çocuklar korkmasın diye. Bu cümleyi kurduğum bir gün öğrencilerden biri, ‘Hayır, etrafta savaş var'  dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Her uçak sesind e, yine  bombalayacaklar diye korkmalarına öyle alıştık ki. Alışmak, ne  korkunç bir kelime!”

Her bir öğrencisinin farklı sorunu olduğunu belirten Paksoy, “Aile, okul, çevre, her biri özel ilgiye muhtaç. Okulda pedagog yok. Aileler Mexmûr Kampı'nın şu anki durumu nedeniyle zorda zaten. Bu durum çocuk ve okullara da yansıyor haliyle. Saldırılar, ambargo, Mexmûr'un coğrafi yapısı, işsizlik, gelecek  kaygısı... Son kaç senedir öğrencilerin üniversiteye alınmaması da ailelerde boşuna okuyorlar düşüncesi oluşturuyor. Bu yüzden eğitime de eskisi gibi sıcak bakmıyorlar” diyor.

 

Bu çocuklar okumalı

Öğretmen sayısının yeterli olmadığını söyleyen Edibe öğretmen, “Hükümet kaç senedir yarım maaş veriyor. Geçen yıl sadece beş yarım maaş aldık. Bu yıl sözleşme yenilenmedi. Öğretmenlerin çoğunun bir evi geçindirme sorumluluğu var ve sadece öğretmenlik yaparak geçim sağlanamıyor” diyor ve kamptaki görevlerinin sadece öğrencileri eğitmek olmadığını, toplumu eğitmeye çalıştıklarını belirtiyor.

Edibe öğretmen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çocukların geleceğini inşa etmekten sorumluyuz. Okulda her şeyle kendimiz ilgileniyoruz. Sınıfları öğrencilerle birlikte temizliyoruz. En önemlisi ve zoru, daha önce de dediğim gibi ambargo, baskılar ve hava saldırıları. Berbat bir psikoloji ile çocuklara eğitim veriyor, bir yandan kendimizin, diğer taraftan çocukların psikolojisini düzeltmeye çalışıyoruz. Bu çocuklar okumalı. Onların en doğal hakkı bu. Şimdi hepimizin en önemli derdi,  üniversite okumaları için bir çözüm bulunması.”

 

 

 

Son hava saldırısı:

Okul kapalı olmasa…

“Sıcak olduğu için öğle saatlerinde herkes evine kapanıyor. Birden patlama sesi duyduk o gün. Hepimiz dışarı çıktık. Çalıştığım okulun yanında bir lise var, onun hemen altında da bir çocuk parkı. Bizim okula en fazla elli metre uzaklıkta. Çocukların oynadığı bir alan. Orası bombalanmış. Okul kapalı olmasa... Gerisini düşünemiyorum bile. Olay yerine koştuk hemen. Akşam saat 17.00'da tüm kamp halkı ilçe merkezine yürüdük. Basın açıklaması yapıldı burada. Sonrasında da protesto gösterileri devam etti, hala ediyor. Herkes dışarıda. Kimse evinde oturmuyor.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.