Bahçeli-Erdoğan-Soylu Türkiye’si

Forum Haberleri —

  • Türkiye’yi tanıyanlar, politikayla ilgilenenler soygunların, işkence, zulüm, katliam gibi politikaların hangi boyutlara vardığını biliyordu. Peker’in yaptığı kapağı biraz aralamak oldu. Bu bile pis kokuların ne kadar ağır olduğunu gösterdi. 

ZEKİ AKIL

7 Haziran 2015 seçimlerini kaybeden Erdoğan iktidarda kalmak için deyim yerindeyse yılana sarıldı. Demokratik ve yasal mekanizmaları işletmek yerine gizli ve karanlık işlerle, pazarlıklarla MHP’nin ipine sarıldı. Şimdi adına Cumhur İttifakı diyorlar ama bu ittifakın ne üzerine oturduğu, hangi içerikli bir protokolün imzalandığı bilinmiyor. Bundan dolayı Bahçeli’nin Erdoğan’a kayyım olarak atandığını söyledik. Çünkü Türkiye şekli de olsa artık yasalara ve kurallara göre yönetilmez oldu. Nitekim Erdoğan muhalefeti ve Kürt halkının yararlandığı mevzileri bertaraf etmek için her türlü kirli ve karanlık işler içinde olmaya başladı. Suruç ve Ankara katliamlarından tutalım Sur, Cizre, Nusaybin’in yıkılmasına, yüzlerce insanın katledilmesinden belediyelere kayyım atanmasına kadar tam bir faşist terör estirildi. Propaganda dilinden tutalım katliamların, yasaların ve mahkemelerin demokrasi güçlerine karşı bir sopa olarak kullanılmasına kadar demokrasi güçlerinin bastırılması Hitler tarzı bir yönetimin inşası Erdoğan’ın artık temel hedefi oldu. Başka türlü de iktidarda kalamaz ve Türkiye’yi yönetemezdi.

Erdoğan 2002’den beri iktidardadır. Yıllar yılı mağduriyet edebiyatı yaptı. Avrupa Birliğine (AB) gireceğiz, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözeceğiz vb. bütün sözlerini ve vaatlerini tüketti. Ekonomiyi kendisini ayakta tutacak yandaş bir çevreyi palazlandırmak için batırdı. Bir yandan savaş harcamaları bir yandan da yandaşları besleme bütün yasadışı kara para trafiğine, çeteleşmeye ve mafyalaşmaya zemin oluşturdu. Halk yoksullaştı, yolsuzluklar yayılıp etrafa saçıldı, yalan ve demagoji zirve yaptı. Bu sistemin içinde de Erdoğan batıkça battı. Sedat Peker’in son bir ayda ortaya çıkıp yurtdışından videolar yayınlaması bu bataklığın çok sınırlı da olsa deşifre edilmesini sağladı. Türkiye’yi tanıyanlar, politikayla ilgilenenler soygunların, işkence, zulüm, katliam gibi politikaların hangi boyutlara vardığını biliyordu. Çok da gizlenecek bir tarafı kalmamıştı. Ancak AKP basını kullanarak ve devlet sopasını sallayarak halkı korkutmaya, gerçeklerin üzerini örtmeye çalışıyordu. Peker’in yaptığı kapağı biraz aralamak oldu. Bu bile pis kokuların ne kadar ağır olduğunu gösterdi.

S. Peker, AKP’nin gözdesiydi. Adeta Türkiye toplumuna ve gençlerine bir rol modeli olarak sunuluyordu. Korumalarla, lüks araç konvoyuyla geziyor, villalarda oturuyor, protokolün baş köşesinde, mitingler düzenliyor, muhalifleri tehdit ediyordu. Bugün organize suç örgütü lideri olarak lanse ettiği bu şahıs yurtdışına çıkmadan önce büyük bir özgüven, serbestlik ve sırtını AKP’ye, devlete dayanmanın rahatlığıyla yaşıyordu. Aralarında çelişki çıkınca da Peker’i yurtdışına çıkardılar. O da arkasından dolap çevrilmesini kabullenmedi, çıkıp konuşmaya başladı. Devletin yayın organları, AKP emrindeki medya kendisine kapalıydı. Sanal medyadaki açıklamaları onu Türkiye’de en çok izlenen, tartışılan insan konumuna getirdi. On milyonlarca insan gelişmeleri merakla izledi. Süleyman Soylu’nun, Binali Yıldırım oğlu, M. Ağar, Korkut Eken dahil nasıl milyarlarca dolara konduklarını, cinayetlerden uyuşturucu trafiğine kadar büyük işler yaptıklarını anlatmaya başladı. İşin ilginç tarafı anketlere göre izleyenlerin büyük bölümü bakanlık yapan Soylu’yu değil, suç örgütü lideri dedikleri Peker’i daha inandırıcı buldu. Niye? Peker’in de dediği gibi bu işleri cami imamı veya kilise papazı bilemezdi. Ancak onun gibi bu işlerin içinde olan biri bilebilirdi. Böyle olunca tabi ki inandırıcılığı fazla oluyordu.

Türkiye’nin her şeyine karışan, kimin kaç çocuk yapacağını, yandaş medyanın hangi manşeti atacağına müdahil olan Erdoğan haftalarca bu tartışmalara, ifşalara sessiz kaldı. Kendi partisi de dahil birçok çevrede rahatsızlıklar, kafalarda soru işaretleri vardı. Erdoğan ne Peker’i ne diğer mafya çevrelerini ne de MHP gibi ortaklarını incitmek istemiyordu. Çünkü tabanı gitgide eriyordu. Bütün anketlere göre tek başına bir seçimi kazanma şansı yoktu. MHP’yle ortaklık bile onu kurtaramıyordu. MHP’yi de kaybederse koltuğa elveda demesi gerekiyordu. İki ucu pislik bir değnek karşısındaydı. Sonunda kayyım Bahçeli, kaşarlanmış provokatör Perinçek açıktan Soylu’yu sahiplenince Erdoğan’a da sahiplenmek düştü. Yine vatan, millet nutuklarıyla bütün kirli ilişkilerin arkasında olduğunu, MHP ve Perinçek’le birlik ve beraberliğini koruyacağını açıkladı. Üstüne de M. Akşener’i tehdit ederek, muhalefeti hedefleyerek Türkiye’de normal bir siyasi çalışma yürütülmesine izin vermeyeceklerini belirtti. Aslında herkes boşuna mafyayı, çeteleri ve reis Peker’i tartışıyor. Dikkat edilirse Peker gibileri kendilerine reis denilmesinden çok hoşlanıyor ve haz alıyorlar. Ama bundan en fazla hoşlanan, haz alan Erdoğan’ın kendisidir. Reislerin reisidir. Türkiye’yi yöneten herkesin haklarını gözeten, vatandaşlarına hizmet eden bir cumhurbaşkanı olmaktan çok reis olmaya bayılıyor. Ama yeraltı dünyasının kuralları da böyledir. Şimdilik raconu ben keserim diyor. Sonuçta faturayı da Türkiye’de emekçiler, Kürtler, demokrasi çevreleri ödüyor. Açık ki, çeteler sistemine son verilecekse yolu demokratik temelde örgütlenme ve mücadele etmekten geçiyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.