Barışa karşı duranların çaresizliği
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Kürt sorunun çözümünü istemeyen bir kısım kifayetsiz medya mensuplarını da Kürt karşıtı, barış düşmanlığı yapanların listesine eklemek gerekir. Bu medya mensupları neyi niçin savunduklarını dahi bilmeyecek kadar muhteristirler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılına mal olmuş Kürt sorunu bir şekliyle hal yoluna girmiş gibi görünürken, barış kavramı tartışılır hale gelmişken, Meclis’te kurulan komisyonla sorunlara çözüm aranırken bazı partilerin, kimi marjinal grup ve bireylerin canhıraş bir şekilde saldırıya geçerek salya akıtmaları akıl kârı değildir. Çözüme dair henüz ortada fol yok yumurta yokken, çözümün olup olmayacağı daha belli değilken kıyameti koparıyorlar. Ortak yaşama kültüründen ve ahlakından bu kadar uzak bir kişilik şekillenmesi zihinsel olarak hastalıklıdır.
Zehirli dil kullanarak hakaretlere varacak kadar kendisinden geçen ve süreci provoke eden barış düşmanlarını iyi tanımak gerekir. Çağın gerisine savrulmuş, kafatasçı düşünce dünyaları içine hapsolmuş, saldırganlıklarıyla insanlığa zarar veren mahlukatları teşhir ederek örgütlü, bilinçli bir mücadele ile boşa çıkarmak gerekir.
İyi Parti ve Zafer Partisi, adındaki anlamın tam zıddı bir çizgide kendini ispatlamak için adeta yarış halindedirler. Biri kötülükler üretmek, diğeri ise halka kaybettirmek için her fırsatı, her mecrayı kullanır hale geldiler.
İyi parti, iktidara karşı sözde muhalefet yaptığını sanıyor. Aslında neye hizmet ettiği, neye muhalefet ettiği konularında oldukça tutarsız siyasi bir çizgide seyretmektedir. Kaba ajite çıkışlarla siyaset yaptığını sanmaktadır. MHP’den ayrılmış bu güruh bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde altılı masada bir araya gelen muhalefeti parçalayarak AKP’yi, cumhur ittifakını desteklemiş ve Erdoğan’ı iktidarda tutan partidir. Muhalefete olup muhalefeti içeriden parçalayarak seçimin kaybetmesine yol açmıştır.
Zafer Partisi de sağın sağında yer alarak, su katılmamış faşist çizgide kurduğu 'Ata' ittifakıyla doğrudan Erdoğan’ı desteklemiştir. Şimdi de iktidara karşıtmış gibi görünerek şahin kesilmişler. Kürt düşmanlığı üzerinden barış iklimine saldırmaktadır. Erdoğan bunların sayesinde iktidarda duruyor. Şimdi de kuyruklarına basılmış gibi ciyak-ciyak bağırıp duruyorlar.
Faşist, ırkçı partiler, ahlaktan kopmuş siyasetin en önde gelen temsilcileridir. Demokratik Türkiye ülküsünden uzaktırlar hatta şimdiki duruşları itibarıyla demokrasiye düşmandırlar.
Barışa ve demokrasiye düşman bir diğer kesim ise, kendisini iktidarın karşısında durduğunu göstermeye çalışan sözde muhalif basın ve bu mecralarda boy gösteren kesimlerdir. En çok Atatürkçü-Kemalist geçinen, ulusalcı olarak kendilerini ad eden, Türkçülük üzerinden kendini konumlandıranlar, laik, sosyal hukuk devletini savunanlar, Kürt düşmanlığı yaparak bölünme paranoyaları geçirenler koro halinde en çok barışa ve demokratik taleplere saldıranlardır.
Kürt sorunun çözümünü istemeyen bir kısım kifayetsiz medya mensuplarını da Kürt karşıtı, barış düşmanlığı yapanların listesine eklemek gerekir. Özgürlük Hareketi’ne düşmanlık üzerinden birbirleriyle yarış haline giren ve iktidarın muhalifliğine soyunan birkaç tane TV kanalı her gün zehir saçmayı kendisine meslek edinmiş. Algı oluşturup, süreci sabote etmeye kendilerini adayan bu medya mensupları neyi niçin savunduklarını dahi bilmeyecek kadar muhteristirler. Düşmanlık dilinin tutkunları haline gelmişler.
Türkiye, temel yaşam standartlarının en çok dibe vurduğu, insani kriterlerin silikleştiği, eğitimden sağlığa, ekonominin çöküşünden ahlaki ve kültürel yozlaşmaya kadar, sosyal yaşamın her alanında çürümenin yaşandığı bir yer haline gelmesinde hatırı sayılır rolleri olan bu müptezel takımı ciddi bir körlük yaşamaktadır.
Türkiye sevdalıları olanlar, özüyle sözüyle Türkiye’nin istikrara kavuşmasına, müreffeh olmasına, cumhuriyetin demokratikleşmesine can-ı gönülden bağlı olmaları gerekir. Zihniyet dünyası ve dili de bu amaca hizmet etmeleri gerekir. Oysa ki kör milliyetçilikle, toplumla bağı kopmuş elit tabakanın barışa ve demokrasiye muzdarip olmalarıyla bunun tam tersini yapıyorlar. Kürt sorununun çözümü demek, toplumsal refahın, demokratik bir idarenin tesisi demektir. Barışa, çözüme saldırarak halklara düşmanlık yapmaktadırlar.
Demokratik cumhuriyetten yana, insan haklarına saygılı olanların barışa karşı zehirli dil kullanmaları, provokatörlük yapmaları mümkün değildir. Kürt sorununun çözümüne karşı direnç göstermeleri, Atatürk Türkiye’sine karşı çıkmak anlamına gelmek demektir. Ortadoğu’da gelişmekte olan siyasal konjonktür Türkiye’nin aleyhine işlemesine rağmen iç barışa karşı durmak, Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve Önderliği’ne saldırmak, bindiği dalı kesmek anlamına gelecektir.
Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve Önderliği’ne saldırmak, küfürlü dil kullanmak çaresizliğin ve çözümsüzlüğün ürünüdür. Entelektüel açıdan bitiştir. Çözüme dair düşüncesi, perspektifi, önerisi olmamaktır. Aydın geçinenlerin, her gün TV ekranlarda topluma akıl vermeye çalışanların içine düştüğü bu durum aynı zamanda çürüyen toplumun göstergesidir. Halkları düşmanlaştırıp kutuplaştırarak topluma yol aldırmak, tekçi Türkçülüğü dayatarak demokrasiyi savunmak mümkün değildir.
Kürt Özgürlük Hareketi’ne saldırarak ekmek parası kazanmak, savaştan nemalanmak, kandan beslenmek, kraldan daha çok kral kesilmekle Atatürkçülük, Türkçülük, milliyetçilik yapma dönemi kapanmıştır. Özgürlük Hareketi, savaş defterini kapatmakla bu insan müsveddelerin suyu kesilmiştir. Saldırılarla, küfürlerle, hakaretlerle ortamı zehirleyenler, girdikleri girdapta boğulmaktan başka çareleri kalmayanların baş vurdukları yöntemlerdir. Boş fıçı çok langırtı çıkarır maalesef.
