Nazım ve Cihan’a
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Risklere aldırmadan doğru haber akışını kesintisiz sağlayan ve bunun için her türlü bedeli göze alan basın kahramanları Nazım ve Cihan'ı ne kadar ansak da azdır. Kürt basın geleneğinin en yılmaz örnekleriydiler.
HÜSEYİN GEDİK
Yokluklarının birinci yılı, sanki dün gibi, acısı hala taze. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, haber takibi sırasında Türk devleti tarafından bilerek hedef alınıp katledildi. Rojava’da sıcak gelişmelerin yaşandığı, Suriye'de yönetimin el değiştiği, cihatçı, selefi gurupların terör estirdiği bir dönemde, sıcak savaş cephesinden haber geçmeye çalışan iki yürekli insanın hedef alınmasıyla insanlık suçu işlendi.
Suriye’de Esad rejiminin yıkıldığı günlerde savaşın en şiddetli yaşandığı Tişrîn Barajı (HES) ve Qereqozax Köprüsü gibi iki stratejik noktada haber yapan Nazım ve Cihan, sayılı gazeteciden ikisiydi. Baraj ve köprü, Rojava Devrimi açısından da en kritik noktalardır. Devrimi korumak için sivil halk cepheye akın etti, öz savunmanın en iyi örneği sergilendi. Türk devletinin hava desteği eşliğinde çetelerin karadan saldırmaları, halkın direnişi karşısında sonuçsuz kaldı ve Rojava üzerindeki emelleri boşa düştü.
Her türlü bedeli göze aldılar
Nazım ve Cihan, işte böylesi bir dönemde çatışmaların yoğun olduğu iki noktada görev yapmaya ısrarla talip olup neredeyse zorlayarak cepheye gittiler. Risklere aldırmadan, doğru haber akışını kesintisiz sağlayan ve bunun için her türlü bedeli göze alan bu basın kahramanlarını ne kadar ansak da azdır. Kürt Özgür Basın geleneğinin en yılmaz örnekleriydiler. Görev bilinci ve sorumluluğu, ön saflarda olma arzusu, onları Rojava’ya kadar sürüklemişti. Türk devletinin işgal saldırılarında da en kritik savaş cephelerine herkesten önce gitme dayatmasında bulunan arkadaşlardı. Hep en önde olma isteğiyle görevlerine yaklaştılar. Son nefeslerine kadar da aynı duygular içinde yaşadılar ve görevlerini yerine getirdiler.
Gerçek bir basın savaşçısıydı
Nazım, birçok başarılı çalışmaya imza atan bir arkadaştı. Üretkenliği tartışılmazdır. Yaptığı haberler, sadece haber olarak kalmadı, aynı zamanda belgesellere, sinema filmine konu oldu. Alçak gönüllü, fedakarlığı, mütevaziliği, sade yaşamı ve bir de yüzünden hiç eksik etmediği gülüşüyle, kimin yaşamına dokunmuşsa mutlaka iz bırakan bir arkadaştı. Meziyetlerini sıralamakla bitmez. Nerede savaş varsa Nazım da oradaydı. Bakur'dan Başûr'a, Şengal’den Rojava’ya gidilmedik cephe bırakmadı. Gerçek anlamda bir basın savaşçısıydı.
Mesleğine aşık bir emekçiydi
Aynı saldırıda birlikte şehit düşen Cihan, uzun yıllar Özgür Basın çalışmalarında kalmış, mesleğine son derece bağlı, emekçi ve arkadaş canlısıydı. ANHA’da çıkan yazılarımın neredeyse tümü Cihan'ın elinden geçerdi. Yazılarımı Cihan’ın özel hesabına gönderirdim, o da kontrol ederdi. Yılları aşan bir diyalogla sürekli bir iletişim halindeydik. Cihan da tıpkı Nazım gibi güler yüzlü, sıcak kanlı, mesleğine aşıktı. Benzer özellikler taşıyan bu iki güzel insanın basın arkadaşlığı daha eskilere dayanır. Savaş süreci, onları bir kez daha bir araya getirdi. Gitmelerine ihtiyaç olmadıkları halde adeta kendilerini dayatarak cepheye gittiler.
Şehadetinden iki gün önce Cihan’ı aramıştım onun telefonundan Nazım’la da konuşmuştum. Minbic cephesinden yeni döndüklerini, Tebqa’da olduklarını söylemişlerdi. Hazırlıklarını yapıp Tişrîn Barajı'na ve Qereqozax Köprüsü'ne gitmek istediklerini söylediler. Cihan, tez canlı biriydi, kendisine dikkat etmesi yönünde uyarılarda da bulundum. Bir iki güne kalmaz geri döneceklerini ve görüşeceğimizi söyledi.
Cephelerden uzak tutmak zordu
HTŞ’nin Şam’a yürümesi ve iktidara gelmesiyle birlikte Kürtlerin yerleşim alanlarına saldırıların arttığı bir dönem yaşanmaktaydı. Halep, Şehba, Minbic, Tişrîn ve Qereqozax cepheleri sıcak savaş alanları haline gelmişti. Rojava’nın varlığı için de tehlikeli bir süreçti. Türk basını üzerinden psikolojik savaş ayyukaya çıkmıştı. Böylesi bir süreçte Nazım ve Cihan arkadaşları cephelerden uzak tutmak neredeyse mümkün olmadı.
Savaşta basına da büyük görevler düşüyordu. İki arkadaşın da günler öncesinden hazırlık yaptıkları belliydi. Cihan, ‘savaşa hazırlandığını’ bana söylediğinde şaka sandım. Kamerasını, teknik malzemelerini, sırt çantasını önceden hazırlamıştı. Moralli ve heyecanlıydı. Kendilerine en fazla ihtiyaç duyulan bu iki güzel insanı zamansız kaybetmenin derin üzüntüsü ve hüznü beklenmedik bir şekilde üzerimize çökmüş oldu. Alçakça yapılan bir saldırı sonucu iki arkadaşın şehadeti, onları tanıyan ya da tanımayan birçok kişiyi tarifsiz bir acıya boğdu. Nazım ve Cihan’ın kaybı, Kürt medyası açısından da ağır oldu. Sayısız habere imza attılar. Gerçeklerin peşinden koşturmayı hiç bırakmadılar. Görev olunca, her konuda tereddütsüzdüler.
Nazım ve Cihan arkadaşların şehadeti, yeri doldurulamaz bir kayıp olarak tarihe geçti. Sadece üstlendikleri basın çalışmaları açısından değil, kişilik ve karakter olarak da sağlam yapılıydılar. Bu arkadaşları tanımak kendim için de şans olarak addediyorum. Nazım’ın ve Cihan’ın yokluğunda geçen bir yıl dolarken arkadaşlıklarıyla, basın çalışmalarıyla, imzasını attıkları sayısız haber, röportaj ve analizleriyle kendilerini hep yaşattılar. Anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum. Ailelerine, yakınlarına, sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum.
