HTŞ ile çözüm olmuyorsa alternatifler aranmalıdır

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Suriye’nin diğer halk bileşenleriyle kendi yol haritasını ete kemiğe büründürerek yeni bir siyasi alternatif ortaya koyarak kendi çözümünü oluşturması şarttır. Hem öz savunmada hem de siyasi bir irade oluşturmada öncülük yapması gerekmektedir.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin denetimi altında bulunan alanların statüsünü hazmedemeyen güçler Suriye’nin demografik yapısına uygun, makul bir idari sistemde hemfikir değildirler. Dolaysıyla Rojava ismi ön plana çıkmakta ve Kürt nüfusunun yoğun olduğu alan üzerinden gündem yaratarak ayrıştırıcı değerlendirmelere zemin oluşturmaktadırlar.  

Türkiye, kendi iç barışını havale ettiği Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim alanlarında örgütlü öz savunma güçlerini tehdit olarak algılaması sorunun özünü oluşturmaktadır. Türkiye’nin güvenlik meselesine gerekçe yaptığı QSD-YPG-YPJ askeri yapılarının tasfiyesini öngören Türk dış politikası, Rojava meselesini Suriye için de sorun olarak görmektedir. ‘Öküzün altında buzağı aramak’ gibi asılsız gerekçelerle sorun üreten bir tavır sahibidir.

Türkiye’nin Suriye politikası özü itibarıyla çökmüştür. Rojava’yı tehdit olarak görmesinin birinci nedeni, Kürt düşmanlığında ısrar etmesinden kaynaklıdır. Olası bir Kürt oluşumuna engel olmaktır. İkinci nedeni ise, Suriye’de güç bulundurmasının gerekçeleri ortadan kalkmasına rağmen, işgal ettiği alanlardan çıkmamak için Rojava’nın varlığını düşman bellemesindendir. Bu nedenle Rojava’ya uygun çözümün önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.

Suriye’de salt bir Kürt statüsünü oluşturmanın koşulları uygun değildir. Uygun olsa bile temsil ettiği paradigmaya uygun değildir. Daha açık söylemek gerekirse sadece Kürtlere dayanan idari bir sistem, savunmakta olduğu demokratik ulus fikriyatına terstir. Halkların ortak iradesine uygun bir çözüm de değildir. Rojava’nın böyle bir amacı da yoktur. Türkiye’nin bu konudaki tezleri temelsizdir.

Türkiye’nin engelleyici tutumundan dolayı Suriye’de çözümsüzlük aşılamıyor. Asıl amacı, HTŞ üzerinden baskı oluşturarak kendi politik çıkarlarını uzun vadede Suriye’ye dikte ettirmesidir. Bu nedenle, İmralı barış sürecini de ağırdan alıyor ve bir türlü adım atmıyor. Buna karşı durmanın da iki yolu vardır. Birincisi; Türkiye içinde yerel yönetimleri güçlendirme, geliştirme ve halka dayalı örgütlemeye ağırlık vermek, her alanda siyasi mücadeleyi yükseltmek, İkincisi; Suriye’de ortak kaderi yaşayan halklarla demokratik birliği sağlamaktır.

El-Kaide’nin devamı olarak Suriye’de varlık göstermiş cihatçı bir örgütün isim değiştirerek Şam yönetimine getirilmiş Selefi HTŞ oluşumuyla müzakere yapmanın zorlukları da çözümsüzlüğün başka boyutudur. HTŞ’yi Türkiye’den bağımsız düşünmek mümkün olmadığı gibi, HTŞ’nin kendisiyle de müzakere yapmak, anlaşmak-uzlaşmak da mümkün görünmemektedir. Devlet yönetme kültüründen ve siyasi kapasiteden yoksun bir HTŞ yönetimiyle karşı karşıya kalan Suriye halkları kendi öz yönetimlerini kurmak zorundadırlar.

İmzalanan 10 Mart anlaşması ayakları havada kalmış bir anlaşmadan öteye geçmediği gibi uygulama zemini dahi yoktur. Gelinen aşamada yeni bir 10 Mart anlaşmasına ihtiyaç hasıl olmuştur. Anlaşmanın odağındaki tek konu silahlı güçlerin ‘entegrasyonuna’ (tasfiyesine) kilitlenmiş olmasıdır. Askeri güçlerin dışında hiçbir konuda ne anlaşma ne de uzlaşma mümkün görünmemektedir. Ne HTŞ’nin zihniyet yapısı ne de Türkiye’nin şimdiki tutumu buna uygundur.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni Kürtlerden ibaret bir yapı gibi göstererek hedef alınması ve tasfiyesinin düşünülmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğü adına HTŞ’ye mahkûm edilmesi gerçekçi değildir. Asla kabul görecek bir çözüm de değildir. Bunda ısrar etmek savaşta ısrar etmekle eş anlamlıdır. Savaşa yol açmak isteyenlerin art niyetli dayatmaları olarak okunması gerekir. Konuyu böyle ele alırsak Rojava için eninde-sonunda bir savaşın kaçınılmazlığını şimdiden öngörmek gerekir.

HTŞ ile bir çözüm şimdilik pek mümkün görünmediğine göre bir yandan öz savunmayı güçlendirecek tarzda tahkimatlar yapmak bir yandan da farklı çözüm alternatifleri üzerinde durmak bu aşamadan sonra önem kazanmaktadır.

Rojava her ne kadar olası bir savaştan kaçınmak için bütün yöntemleri deneyerek yol almaya çalışsa da çözümsüzlükte direten güçlerin savaş istemi aşikardır. Zaten HTŞ ile QSD görüşmelerinin içeriğinden ziyade zamanlaması da manidardır ve eleştiri konusudur. Alevi ve Dürzi katliamı sürecinde görüşmelerin ayarlanması da QSD’yi tuzağa çekme anlamına gelmektedir. Katliam süreçlerinde katliamcılarla yan yana gelmek, halkların birliğine zarar vermekte ve siyaseten kaybetme anlamına gelmektedir. 10 Mart anlaşmasından beri yaşanan pratik süreçlerden anlaşıldığı gibi HTŞ’nin amacı müzakere değildir. Görüşmelerin zamanlaması dikkate alındığında katliamlar sürerken QSD ile masaya oturarak görüntü vermesi, kendisini aklamanın aracına dönüştürmesinden başka sonuç vermemiştir.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Suriye’nin diğer halk bileşenleriyle kendi yol haritasını ete kemiğe büründürerek yeni bir siyasi alternatif ortaya koyarak kendi çözümünü oluşturması şarttır. Hem öz savunmada hem de siyasi bir irade oluşturmada öncülük yapması gerekmektedir. Temsil ettiği özerk alanların sınırını aşarak Suriye çözümüne öncülük etmelidir. Bunun zemini ve zamanlaması da son derece uygundur.

Kürtler, HTŞ dışındaki seküler-demokrat Araplar, Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ve şimdiye kadar adı hiç anılmayan Türkmenleri kapsayacak şekilde geniş bir yelpazede hareket etmenin imkanları mevcuttur. BAAS rejiminin hitap ettiği kitle tabanını da denkleme dahil edecek kapsamda geniş bir çözüm perspektifi oluşturmak içten bile değildir. Nüfusları az olsa da Êzîdîler, Ermeniler, Çerkezler vb. demokratik ulus içinde yer alabilecek bütün kimlik ve inançları buluşturduğu oranda çözüm gelişecektir.

Savaş dayatmalarına karşı halkların dayanışmasını esas alan bir Suriye çözümü sadece Suriye için değil, bölge halkları için de en gerçekçi çözüm modeli olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.