Fatih Altaylı davası ve süreçle bağlantısı

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Fatih Altaylı’nın Cumhurbaşkanı'nı ‘milletle tehdit etme’ anlamına gelecek sözler sarf etmesi, pek de boşa söylenmiş olarak anlaşılmıyor.

HÜSEYİN GEDİK

Fatih Altaylı’nın ikinci duruşmasından tahliye beklentisi gerçekleşmedi. "Cumhurbaşkanı'nı tehdit etme" suçuyla itham edilen Altaylı’ya, benzerlerinden farklı bakmakta yarar var.

Altaylı, kendi YouTube kanalında sarf ettiği sözler, ucu başka mecralara kadar uzandığı ima edilerek tutuklanma gerekçesi yapıldı. Altaylı, "Bu millet padişahını boğmuş bir millettir. Hoşuna gitmediği zaman istemediği zaman. Padişahını yuhlamış bir millettir. Az buz değildir öldürülen suikaste kurban giden Osmanlı Padişahı. Suikast demeyelim de komploya kurban giden veya boğazlanan veya intihar etti süsü verilmiş. O yüzden öyle baktığın zaman bu halk her şeyden vazgeçebilir ya da vazgeçmiş gibi görünür ama seçme hakkının elinden alınmasından ve kendi kaderini kimin belirleyeceğini belirleme hakkının elinden sonsuza kadar alınmasından hoşlanmaz" dedikten sonra "Sen bana efelenemezsin. Türk halkının yüzde 70'i bu kanaattedir. O da onu gösteriyor zaten" diye devam etmişti.

Bu, bir mesaj olarak görüldü

Bu yazının başlığına bakınca ‘bu da nerden çıktı, ne alaka’ diyecekler olabilir. Altaylı’nın bu konuşmasından çıkarılacak sonuç, niyet okumak veya komplo teorisi olarak anlaşılmasın. Bu davaya, gazetecilik faaliyeti olarak yaklaşıldığında elbette haksız, hukuksuz, adalettin tecelli etmediği ve siyasi bir dava olduğu, ilk aklımıza gelendir. Türk yargısı, aynı kanaatte değildir. Bu konuşmanın, "bir mesaj içerdiği ve birilerine hizmet ettiği" şeklinde anlaşıldığı görülüyor.

Osmanlı'da kim değiştiriyordu?

Altaylı’nın konuşmasında geçen "Bu millet padişahını boğmuş bir millettir" çıkışı, aslında pek de yerine oturan bir cümle değildir. Osmanlı'dan Cumhuriyet dönemine kadar iktidarların zorla değişimi, hiçbir zaman milletin maharetiyle olmadı. Millet, tebaa ve maraba olmaktan hiçbir zaman kurtulmadı. Sürü psikolojisinin etkisinde güdülmekten öteye bir rol oynamadı. Millete yüklenen anlam, hep abartılıdır. Türkiye’de, iktidar değişimlerinin, iktidar içi çatışmaların, darbelerin, dış müdahalelerin aparatı haline gelmiş apolitik bir ‘millet’ yaratıldı.  Osmanlı'da taht kavgaları, aile içi sorunların sonucu veya bir dış parmağın marifetidir. Osmanlı'nın iç işlerine, özellikle de son dönemlerinde Avrupa merkezli müdahalelere maruz kaldığı barizdir. İngiltere ve Almanya’nın Osmanlı ile ilişkisi öteden beri rekabet içerisinde geçti. İktidar değişikliğinde özellikle de İngiltere’nin belirleyici etkisini görmek gerekir.

Cumhuriyet'te de 'millet' yoktu

Cumhuriyet döneminde yaşanan darbelerin tümünde de ‘millet’ yoktur. Tek partili dönemden çok partili siyasi hayata geçişte de ‘millet’ yerine dış müdahale vardır. ABD'nin, 12 Eylül askeri faşist darbesine ‘bizim çocuklar darbe yaptı’ mealindeki açıklamaları biliniyor. Zaten 2 milyon 700 bin civarında takipçisi olan Altaylı’nın duruşmasına sadece birkaç yüz kişinin gitmesi, 'millet'in ne halde olduğunu göstermeye yeterlidir.

'Padişah boğduran millet’ ötesi

Fatih Altaylı’nın sarf ettiği sözler, aslında 'padişah boğduran millet’ ifadesinden öteye 90’lı yılların savaş-darbe mekaniğine bir göndermedir. Tarafsız ve bağımsız gibi görünen, masum bir gazeteci profilini çizen Altaylı, doğal olarak siyasi eğilimleri olan, bir yerlere yaslanan, bir yerleri temsil eden kimliğe de sahiptir. Taraflı olması, işin doğası gereğidir. Sığındığı 'millet' kavramı da siyasi tercihleri olan topluluklardır. Tıpkı milliyetçi, muhafazakâr, dinci, ulusalcı veya demokrat görüşleri temsil edenler gibi. Kürt meselesi söz konusu olunca her fikirden bir araya gelen ve Kürt karşıtlığında birleşen siyasi partilerde olduğu gibi bir ‘millet temsili’ de vardır.

Darbe mekaniğine göndermedir

Fatih Altaylı’nın bu süreçteki çıkışı; dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Genel komutanı Eşref Bitlis, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve birçok komutanın ortadan kaldırılmasında olduğu gibi bir hatırlatmadır. Özel savaş kliğinin, 'yerli ve milli' gladionun savaş-darbe mekaniğinin devreye sokulmasına bir göndermedir. Fatih Altaylı, sıradan bir figür olmadığı gibi sarf ettikleri de galeyana gelerek söylenmiş sözler değildir. Çözüm süreciyle bağlantılı amaçlanmış tehdit içerikli bir mesaj gayesi, yabana atılmamalı. Bir yıla yakındır iyi-kötü yürüyen bir çözüm süreci devredeyken Fatih Altaylı’nın 'millet' kavramına sığınarak üst perdeden Tayyip Erdoğan’a tehdit anlamına gelecek türden laf çakması, sürecin akamete uğramasına hizmet etme olarak anlaşılmasına yol açacaktı. Altaylı davasına bu pencereden bakıldığında, gazetecilik faaliyeti nedeniyle yargılandığı anlamını çıkarmak zorlaşıyor.

Barışı savunan herkesin görevi

Fatih Altaylı’nın Başkan Apo ile 1997'deki söyleşisi, bir süre önce paylaşıldı. Başkan Apo’nun konuşması, günümüzde de anlamını koruyan ve aynı noktada olduğunu ispatlayan düşünceleridir. Başkan Apo'nun Türkiye’nin çıkarlarına vurgu yaptığı sözlerine Altaylı, ‘bir Türk’ten daha fazla Türkiye’yi savunuyorsunuz’ diye karşılık veriyor. 28 yıl önce söylenenlere belki de pek inanmayarak bıyık altında gülüp geçmiş olabilir ama Kürt sorunu, günümüzün en can alıcı sorunu ve gündemin en başında yer alıyor. Tam da böylesine bir süreçte Altaylı’nın Cumhurbaşkanı'nı ‘milletle tehdit etme’ anlamına gelecek sözler sarf etmesi, pek de boşa söylenmiş olarak anlaşılmıyor.

Bilerek veya bilmeyerek, çözüm sürecini boşa çıkaran, yapıcı yaklaşmayan her türlü söylem ve niyete karşı çıkmak, barışı savunan her bireyin görevidir. Altaylı davası da dahil her konuda duyarlı olunmalıdır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.