Çözüm, bekleme noktasında duruyor
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Çözüm süreci tahriklere, provokasyonlara ve komplolara açık bir şekilde bekleme durağında beklemektedir. Üstelik habire kriz üreterek daha fazla taviz koparmak, Suriye’deki askeri oluşumlara bağlayarak zamana yaymak çözümün ruhuna da terstir.
"Barış ve Demokratik Toplum Süreci"ne bütün varlığıyla kendisini yatıran Kürt Özgürlük Hareketi, çözüm konusundaki samimiyetini ortaya koymuştur. Silahlarını yakarak, güçlerini Türkiye sınırları dışına çıkararak, karar aşamasından pratik uygulama aşamasına geçtiklerini ispatlamıştır. Türk devleti buna rağmen süreci krize sokarak daha fazla taviz koparmanın peşindedir.
Tarihten günümüze Kürt-Türk birlikteliğinin arka planını ve nelere yol açtığını, biraz tarih okuması olanlar iyi bilirler. Selçukluların Anadolu’ya, Osmanlıların Doğu’ya açılmalarında, Türklerin yurt tutmalarında ve Cumhuriyet’in kuruluşunda Kürtlerin rolü hep belirleyicidir. Kürt-Türk ilişkilerinin tarihi seyir içinde bozulması, inkâr ve imha süreçlerine tabi tutulmasının halklarımıza kaybettirdiği de bir o kadar gerçektir.
Avrupa düşünce ekolünden ödünç alınan milliyetçilik akımları ve tekçilik üzerine kurulmuş sistemler, ırkçı, şoven politikalarla çok kültürlü, çok dilli toplumsal yapılara sahip Ortadoğu coğrafyası için bir tuzak olmuştur. Bu tuzağa en fazla çekilen de Türkiye olmuştur. Ermeniler, Kürtler, Aleviler başta olmak üzere azınlıklara karşı uygulanan politikalar ve soykırıma kadar varan katliamlar, Türkiye’nin karanlık yüzü olmuştur.
Cumhuriyet’in yüzyıllık Kürt politikası çökmüştür. Kürt Özgürlük Hareketi’nin doğuşuna yol açmış ve elli yılı aşkındır amansız bir savaş sürdürülmektedir. Sonuçta ise birlikte, barış içinde yaşamanın, sorunu demokrasi içinde çözmekten başka seçeneğin olmadığı açığa çıkmıştır.
Elli yıllık süren savaşın kazananı olmamıştır. İmha operasyonlarıyla, katliamlarla sonuç alınamamıştır. Taraflar çözüme gelmişlerse savaşta yenişemedikleri içindir. Bu nedenle ortaya çıkan çözüm fırsatı Türkiye’nin geleceği açısından önemli ve tarihi bir andır. Bu fırsattın heba edilmemesi adına Kürt Özgürlük Hareketi’nin tek taraflı attığı adımlara karşılık verilmesi de bir o kadar tarihi önemdedir.
Komisyon kurulmuş ama hiçbir somut-pratik adım atılmamıştır. Çözüm süreci tahriklere, provokasyonlara ve komplolara açık bir şekilde bekleme durağında beklemektedir. Üstelik habire kriz üreterek daha fazla taviz koparmak, Suriye’deki askeri oluşumlara bağlayarak zamana yaymak çözümün ruhuna da terstir.
Çözüm denilen denklem, taraflar arasında var olan sorunlar üzerinde uzlaşmak, anlaşmaktır. Kürtlere hakkını teslim etmektir. Dili-kültürü başta olmak üzere hukuki, siyasi, demokratik haklarının tanınmasıdır. Devletin gücünü arkasına alarak, ‘Büyük devlet’ edebiyatıyla külhanbeylik yaparak dediğini zorbalıkla yaptırmak değildir. İlle de ‘terörsüz Türkiye ve teslimiyet’ denilecekse, bunun adı çözüm olmaz.
Çözüm süreci başlamışsa buna mutlaka yol aldırmak gerekecektir. Bir yılı aşkın bir süredir Kürt Özgürlük Hareketi’nin geleceğine, Kürt sorununun çözümüne dair hukuki zemin açılmıyor. Siyasal düzenlemeler yapılmıyor. Anayasal hakların güvence altına alınması meselesi ise henüz tartışmaya açılmış değildir. Çözümün daha fazla rölantide çalışır halde beklemesi çatışmaya dönülmesi, sürecin bozulması kaçınılmaz olacaktır. Kaldı ki çözüm sürecinin sadece politik, askeri siyasi, hukuki tarafı değil, psikolojik boyutu da vardır. Haklı talepleri olan bir halkın veya siyasi bir hareketin kayıtsız şartsız teslim olmasını istemek akla ziyandır. 40 yıl direnmiş ve ağır bedeller vermiş bir hareketin mensuplarına ‘gel teslim ol’ çağrısı büyük bir hakarettir. Çözüm sürecinin beklenen hukuki ve siyasi eşikleri henüz aşılmadığı gibi psikolojik boyutu da yeterince aşılmış değildir.
Kürt sorununun gerekçeleri henüz ortadan kalkmamışken çözümün ön şartlara bağlanması gerçekçi değildir. "Barış ve Demokratik Toplum Süreci" geri dönülmez bir aşamaya gelmiş dayanmışken krizlerle işi açmaza sokmaktan medet uman iktidar tarafı, devlet aklını temsil etmekten de uzaktır. Toplumsal barışın sağlanması konusunda ilk defa büyük bir halk desteği sağlanmıştır, çözüm sahiplenilmiştir. Siyasi çıkarlara kurban edilmeyecekse bu sürecin önünde ciddi bir engel kalmamıştır. Kimi marjinal bireyler ve çevreler ulusalcılık adına diyaframlarını yırtsalar da çözüm sürecini engelleyecek potansiyele sahip değildirler. Barış fırsatının bu sefer de kaçırılması durumunda herkes bunun ağır vebali altında ezilecektir ve sonuçlarıyla bir gün mutlaka yüzleşmek durumunda kalacaktır.
Bu aşamadan sonra Kürtlerin sabrını test etmekten vaz geçilmelidir. Real politikalar devreye girmediği müddetçe, barışa hasıl olan güven duygusu da zedelenecektir. Barış gibi yüce amaçlara ulaşmak için, insan onurunu zedeleyecek hiçbir yola tenezzül ve tevessül edilmemelidir. Daha yolun başındayken unutmamak gerekir ki, rızaya dayalı entegrasyonlarla halklar arası birlik-beraberlikler sağlanır, barış ve çözüm kalıcı hale gelir.
