Bu yazı bir araştırma önerisidir

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Uluslaşma süreçlerinin tarihi bize, inşa edilen ulusların "yarım uluslar", yani "erkek uluslar" olduğunu gösteriyor. Kürt uluslaşma süreci ise, her geçen gün kadın öncülüğündeki hamleler sayesinde "bütünsel Kürt ulusunu" inşa ediyor.

Bugünkü yazım güncel değil. Sosyologlara bir araştırma önerisi. Başlayalım: 

Türkiye’de birbiriyle var olan "geçişkenliklere" rağmen, üç farklı "uluslaşma" süreci yaşandı ve üç farklı "ulus" ortaya çıktı.

Laik-modern Türk ulusu.

İslamcı-muhafazakar Türk ulusu.

Demokratik-devrimci Kürt ulusu.

Türkiye’de uluslaşma süreci Cumhuriyet’in kurulmasıyla başladı. Kemalist iktidar, bir çoğu Türk etnik kökeninden gelmeyenlerden oluşan bir elit eliyle "laik-modern Türk ulusunu" yukarıdan aşağıya inşa etti.

Cumhuriyet kurulduğu zaman Türkler henüz ulus değildi. Ne dil birliği vardı, ne kültür, ne ekonomik Pazar ve ne de politik örgütsel birliğe sahipti. Başlangıçta Türk nüfusun ancak yüzde 5-6’sı okur yazardı. Kemalistler işte bu küçük azınlığı uluslaştırmakla işe başladılar. Sonuçta nüfusun yaklaşık yüzde 25’ini kapsayan bir ulus inşa ettiler. Bu laik-modern Türk ulusudur. Başlangıçta bu ulusun egemen gücü asker-sivil bürokrasiydi. Giderek devlet kapitalizminin uzantısı olan modern burjuvazi egemenliği paylaştı. Tek parti rejimi böyle bir ulus inşası için zorunluluktu. Çünkü Türk kökenli nüfus ulusal kurtuluş savaşında bile "aşağıdan yukarıya" doğru bir "ulusal birlik" oluşturmamıştı. Anadolunun derin bir cahillik içinde bırakılmış nüfusu bu savaşa ancak "tekalifi milliye" zorlaması, Kuvay-ı milliye idamları ile zorla katılmıştı. Laik-modern Türk uluslaşması sürerken, tek parti rejimi boyunca nüfusun çoğunluğu kendi kaderiyle baş başa bırakıldı. Bu nüfus 1950’lere gelinene kadar hala "ulus" niteliği kazanmamıştı.

İslamcı-muhafazakar Türk uluslaşması ise, çok partili rejime geçişle birlikte kapitalizmin Anadolu’da adım adım egemen olma sürecinin eseri oldu. Sonraları 'Anadolu kaplanları' denilen İslamcı muhafazakar burjuvazi tek parti rejiminin tasfiyesi sonrası oluştu. İslamcı-muhafazakar Türk ulusu, TC’de yaşayan nüfusun yüzde 50’sine tekabül eder. Modern Türk ulusu tek parti rejiminin ve devlet eliyle kapitalistleşmenin ürünü iken, muhafazakar Türk ulusu çok partili rejimin ve özel kapitalistleşme sürecinin ürünü oldu. Çok partili rejim modern laik Türk uluslaşmasının yayılmasını durdurdu. Türkiye’nin siyasi kutuplaşması da böylece 1950’lerden bu yana neredeyse Kemalist-laik ve İslamcı-muhafazakar politik örgütlenmelerle süregeldi. Bunları temsil eden politik partilerin oylarının yüzde 25’e karşı yüzde 50’lerde seyretmesi aslında "iki" ulusun varlığının bir sonucuydu. Türk kökenli nüfusun tümünün "birlikte uluslaşmamış" olması bugünkü Türkiye’nin siyasi yapısını belirledi. Hiç kuşkusuz "birlikte uluslaşma" gerçekleşseydi, yine ülkede modern ve muhafazakar akımlar ortaya çıkardı. Ama bunlar farklı iki ulus anlamına gelmezdi. Aynı ulusun farklı politik-ideolojik bölünmüşlüğünü gösterirdi.

Nüfusun yüzde 75’nin iki farklı Türk ulusunu oluşturmasına karşılık geriye kalan nüfus, malum olduğu üzere Kürt nüfusuydu. Bu nüfusun uluslaşma süreci Kürt isyanlarının içinde ilk nüvelerinin ortaya çıkmasına karşılık, "okur yazar" Kürtlerin dışındaki Kürt nüfusunun niteliksel olarak "ulus" düzeyine çıkması istikrarlı bir politik gücün, PKK’nin ortaya çıkmasıyla gerçekleşti. Kürt uluslaşma süreci Kürt isyanlarından ve PKK’nin başlattığı politikleşmeden ve ayaklanmadan itibaren aşağıdan yukarıya doğru yükselen bir uluslaşma süreci oldu. O nedenle Kürt ulusu içinde bir burjuva katmanı olmakla birlikte, bu katman PKK öncülüğündeki ayaklanma sürecinde hegemonyayı ele alamadı. Kürt uluslaşma süreci emekçi, yoksul Kürt halkının kanlı bir süreç içinde ulus haline gelmesiyle sonuçlandı.

Böylece günümüz Türkiyesinde birbirinden farklı üç ulus oluştu. Laik-modern Türk ulusu, İslamcı-muhafazakar Türk ulusu ve demokratik devrimci Kürt ulusu.

Sözü edilen iki farklı Türk ulusunun egemen güçleri ise kapitalist modernitenin metropollerde örgütlü  temsilcisi olan "Batı sermayesine organik olarak bağlı" burjuvazi ile gecikerek ortaya çıkan "yeni muhafazakar" burjuvazi iken, Kürt ulusunun "egemen gücü" bizzat Kürt ulusunun emekçileri ve yoksullarıdır.

İşte bu durum bu üç ulus içinde Kürt ulusunu demokrasi mücadelesinde öncü-devrimci güç düzeyine yükseltmiştir. Her iki Türk ulusunun demokratikleşmesi ve devrimcileşmesi bu iki ulus içindeki sınıf mücadelesine, bu mücadele içinde doğacak sosyalist güce bağlıdır. Kürt toplumunda ise ulusun politik öncüsü PKK ve onun sosyal temelini oluşturan emekçi halk, Kürt burjuvazisini ya ulusal-demokratik cephenin bir unsuru haline getirme ya da gelmeyeni tecrit etme yeteneğinde olduğunu kanıtladığı için biz bu ulusa Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun devrimci demokratik öncü  ulusu diyebiliyoruz.

Yalnız bu nedenle değil. Uluslaşma süreçlerinin tarihi bize, inşa edilen ulusların "yarım uluslar", yani "erkek uluslar" olduğunu gösteriyor. Kürt uluslaşma süreci ise, her geçen gün kadın öncülüğündeki hamleler sayesinde "bütünsel Kürt ulusunu" inşa ediyor.

Her iki Türk ulusu, bir ulus olarak devrimci demokratik barutunu, egemenliği burjuvazi ele geçirdiği için tüketmiştir. İş her iki Türk ulusunun işçi sınıflarına ve emekçilerine ve onlardan önce uyanmakta olan laik ve muhafazakar Türk kadınlarına düşüyor.

Bu yazı başta dediğim gibi sosyologlara yapılmış bir "araştırma" önerisidir. Yeni yılda tüm okurlara zafer vaat eden mücadelelerinde başarılar dilerim.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.