CHP’ye operasyon süreci etkiliyor

Dosya Haberleri —

Cengiz Çiçek

Cengiz Çiçek

  • ⁠Kürt hareketi başlangıç adımları bağlamında üzerine düşen görevi önemli oranda oynadı. Ancak bu tek başına iktidarın pragmatist yaklaşımlarını aşacak bir işlev görmüyor. İktidarın üzerindeki demokratik tazyiki Kürt siyaseti ve Türkiyeli güçlerle birlikte arttıracak demokratik toplum politikasına daha fazla yüklenmeliyiz.  
  • Siyaset kurumu geçmişteki hatalara düşmeden Kürt sorununun siyasi ve hukuki zemine yerleşmesi için Sayın Öcalan’ı muhatap almalıdır. Siyasal muhataplık aynı zamanda sorunun siyasal, toplumsal özünü kabul etmek demektir ki, çözüm için ilk gerçekçi ve tarihi adım bu olacaktır.
  • Yapılan operasyonlar, aynı zamanda CHP’nin hem Komisyon’un dışına hem de sürecin dışına çıkmasını isteyen geleneksel ulusalcı, beyaz Türkçü eğilimi de güçlendirerek sürece dönük bir provokasyona, tuzağa dönüşüyor.

AZİZ ORUÇ

Meclis’te kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun çalışmaları, siyasi gündemi hareketlendirmeye devam ediyor. Yakın zamanda Komisyon’dan 5 milletvekilinin İmralı’ya giderek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmesi bekleniyor. Öte yandan CHP’ye yönelik yargı operasyonları ve kayyım atamaları ise hız kesmeden devam ediyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye Şam ile ortak operasyon tehdidi, bölgedeki hassas dengeleri yeniden gündeme taşıdı. Komisyon’un önümüzdeki günlerde alacağı kararlar, barış süreci ve bölgesel gelişmeler açısından kritik önem taşıyor. Tüm bu gelişmelere dair DEM Parti Milletvekili ve Komisyon Üyesi Cengiz Çiçek, gazetemizin sorularını yanıtladı.

Komisyon çalışmaları devam ediyor. Neler söylemek istersiniz?

Komisyon çalışmaları dinlemelerle devam ediyor. Dinleme faslında esas amacımız, davet edilen kişi ve kurumların mevcut sürece dair görüşlerini, önerilerini alarak ortak akıl etrafında katılımcı, şeffaf bir yöntemle yapılması gerekenleri somutlamaktır. Elbette Komisyon’un asıl işi dinlemelerden sonra olacak. "Barış ve Demokratik Toplum Süreci" bağlamında gerekli olan siyasal adımları atmak ve ihtiyacı duyulan yasa teklifi tasarılarını hazırlamak Komisyon’un başlıca işleri arasında olacak. Komisyon gerçek anlamda tarihsel görevini bu siyasal ve hukuki edimleriyle oynayacaktır.

 

 

Komisyon’un ağır işlediğini ve dinlemelerin zaman aldığı yönünde eleştiriler var, neler söylemek istersiniz?

Komisyon ve faaliyetlerini mevcut siyasal gelişmelerden ve bu gelişmeler karşısında devletin, iktidarın, iktidar ortaklarından herhangi birisinin siyasal tutumlarından bağımsız ele alamayız. Sonuçta Komisyon silah bırakma töreninden sonra sürecin gerektirdiği ihtiyaçlar üzerinden kuruldu. Bu ihtiyaçların en önemlisi de Kürt meselesini ya da bir başka deyişle Kürt Özgürlük Hareketi ile devlet arasındaki ilişkiyi, çatışma zemininden siyasal ve hukuki zemine çekmektir.

Kürt Hareketi ve Önderliği bu konuda gerekli adımları atmış bulunmakta. Belli ki sürecin taraflarından birisi olan devlet-iktidar, Kürt hareketine göre stratejik dönüşüm konusunda daha fazla zorlanıyor. Başta Suriye-Rojava olmak üzere, bölgedeki mevcut gelişmeler karşısında iktidarın yaklaşımları, geleneksel güvenlik ve “terör” konseptinin dışına çıkmıyor, çıkamıyor. Temel politikalardaki bu patinaj hali doğal olarak Komisyon’un faaliyetlerinin hızına da yansıyor diyebiliriz.

Komisyon üstlendiği görev ve sorumluluğunu yerine getiriyor mu? Sizce neler yapılabilir?

Komisyon’un görevini yerine getirip getirmemesi, sadece Komisyon içi dinamiklerle ya da yaklaşımlarla izah edilmemeli. Sonuçta Komisyon’a üye veren partiler bu işin temel muhatabı. Özellikle iktidar blokunun sürece yaklaşımı Komisyon’un sorumluluklarını yerine getirip getirmeyeceğini belirleyecek temel faktör olacak.

Bu gerçekten hareketle Komisyon’un görevini layıkıyla oynayabilmesi için;

1. İktidarın ve özellikle AKP’nin bu süreci kendi partisel çıkarları temelinde değil, toplumun çıkarı temelinde ele alması gerekiyor.

2. ⁠Kürt hareketi başlangıç adımları bağlamında üzerine düşen görevi önemli oranda oynadı. Ancak bu tek başına iktidarın pragmatist yaklaşımlarını aşacak bir işlev görmüyor. İktidarın üzerindeki demokratik tazyiki Kürt siyaseti ve Türkiyeli güçlerle birlikte arttıracak demokratik toplum politikasına daha fazla yüklenmeliyiz. Yani toplumun örgütlü güçlerinin de sürecin doğru rotaya girmesi için daha fazla rol üstlenmesi ve çaba göstermesi gerekiyor.

3. ⁠CHP üzerindeki siyasi kırım operasyonları, ciddi anlamda Komisyon faaliyetlerini odaklı yürütmenin önünde en büyük engellerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. İktidarın CHP operasyonlarına son sürat devam etmesi, sürece olan toplumsal desteği azaltıyor ve kendisinin de içinde bulunduğu bu sürece gölge düşürüyor. O nedenle yargı eliyle yürütülen bu siyasi operasyonlara son verilmeli. Yanı sıra CHP bu operasyonlar karşısında hem örgüt içinde hem de tabanı nezdinde ne kadar zorlanırsa zorlansın Komisyon faaliyetlerine ve sürece tarihsel bir sorumlulukla yaklaşarak kendilerini sürecin dışına çıkarmak isteyen aklı, devre dışı bırakmalı.

4. ⁠AKP-MHP, DEM Parti ve CHP dışındaki diğer tüm partiler de hem Komisyon faaliyetlerinde hem de Komisyon dışında sürecin gerçek anlamda "Barış ve Demokratik Toplum" içeriğine uygun seyretmesi için gerekli politik ve toplumsal kuruculuk pozisyonlarını güçlendirmeleri önemlidir.

 

 

Toplumun ve kamuoyunun yasal düzenlemeler ve Meclis’e gerekli düzenlemeler için Komisyon’dan beklentileri var, bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Zaten Komisyon’un varlık gerekçelerinden birisi budur. Komisyon’u odağından uzaklaştıran kimi siyasi operasyonlar ve tartışmalar olsa da Kürt meselesini çatışma zemininden uzaklaştırmak için gerekli olan yasa teklifi taslaklarının hazırlanması Komisyon faaliyetleri bağlamında olmazsa olmaz.

 

 

Komisyon’un Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmesi bekleniyor. Sayın Öcalan da Komisyon’un kendisini dinlemesi gerektiği yönünde bir açıklaması oldu. Neler söylemek istersiniz? Komisyon’un Sayın Öcalan’ı dinlemesinin önemi nedir?

Sayın Öcalan her şeyden önce bu sorunun siyasal muhatabıdır. Bir siyasal muhatabı sadece güvenlik bürokrasisiyle sınırlı bir muhataplığa daralttığınızda hem sorunu bir güvenlik sorunu olarak gördüğünüzü dolaylı olarak ikrar etmiş olursunuz hem de siyasetin ana görevlerinden birisi olan çözüm sorumluluğundan kaçmış olursunuz.

Kürt sorunu tek başına bir güvenlik meselesi ya da silaha daraltılacak bir olgu değildir. Siyasi bir sorundur, siyasi bir sorun olmanın yanı sıra Kürt halkının kolektif haklarının inkar edilmesiyle birlikte bir sistem sorunudur. Bu sorunu -tasvip etseniz de etmeseniz de- gün yüzüne çıkaran, devleti bu soruna muhatap kıldıran Sayın Öcalan ve liderliğini yaptığı hareketidir. O nedenle siyaset kurumu geçmişteki hatalara düşmeden Kürt sorununun siyasi ve hukuki zemine yerleşmesi için Sayın Öcalan’ı muhatap almalıdır. Siyasal muhataplık aynı zamanda sorunun siyasal, toplumsal özünü kabul etmek demektir ki, çözüm için ilk gerçekçi ve tarihi adım bu olacaktır.

 Komisyon’un Sayın Öcalan’ı dinlemesi aynı zamanda siyasal muhataplığın iktidarın tekelinden çıkarılarak, bütün siyasi partilerce kurulması demektir. Komisyon Sayın Öcalan’ı dinlemek için gerekeni yapmalıdır. Bu da başlı başına sürecin şeffaf yürütülmesi demektir. Sürece dair şeffaflık eleştirisi yapanların ilk işi Komisyon’un Sayın Öcalan’ı dinlemesini savunmaktır.

Devlet Bahçeli’nin Rojava’ya yönelik tehditleri süreci, Komisyon’u etkiler mi? Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açıklamaların temel sebebi ne?

Geçmiş yüzyılın dersleri demiştik. O derslerden birisi de zulüm ile abat olunmayacağının anlaşılmasıdır. Karşı tarafı kendi değerlerine hapsetmeye çalışmak, onun içinden tariflemek ve ona göre bir dil kullanmak, politika geliştirmek Kürt sorununun derinleşmesinin en temel nedeniydi. Şimdi bunda ısrar etmek de çözüme değil çözümsüzlüğe, barışa değil savaşa hizmet eder. Gerçekten geçmişten ders çıkardık diyorsak, bir kere bu mevcut sürecin egemen, buyurgan bir dille, tehdit diliyle götürülemeyeceğinin kabul edilmesi gerekiyor. Zaten Kürt halkının tarihsel itirazı, bu kültüre, bu dile ve bu politikalaraydı. İnkarcı, imhacı politikalara ve buna dayanan sisteme itiraz ederek, mücadele vererek kendilerini muhatap kıldırdılar. Şimdi bir muhatap olarak muamele görmek istiyorlar. Tehdit diliyle ve yenme-yenilme mantığıyla yaklaşılması durumunda hem geçmişten ders çıkarılmamış demektir hem de demokratik bir gelecek vizyonundan mahrum olmak demektir.

Kürtlerin ve bir arada yaşadıkları halkların demokratik geleceği ise demokratik birlik perspektifinden; halkların eşit, adil, özgür birlikteliğini ve dayanışma bilincini savunan demokratik ulus anlayışından geçiyor. Şimdi Rojava’da, Suriye’de Kürt halkının demokratik ulus fikriyatını tehdit olarak görmek, Kürtleri halen siyasi ve toplumsal bir özne olarak görmekten ne kadar uzak olunduğunu göstermektedir. Ayrıca bu yaklaşım, sadece Kürt’ün değil, adına hareket edildiği iddia olunan Türk’ün de demokratik geleceğini riske atmak demektir. Süreç de bu bölgesel risk okuması üzerinden başlamadı mı? “İç cephe” vurgusu, bu gelecek kaygısının bir sonucu değil miydi? O halde yapılması gereken basittir; halkların geleceği, geleneksel politikalarla, mezhepçi, milliyetçi politikalarla halkları tehdit eden anlayışlarla ittifakta değil, geliştirdiği demokratik değerlerle Ortadoğu’da bir arada yaşamın kaynağı haline gelen Kürt aklı ile ittifaktan, bütünleşmekten geçmektedir.

 

 

CHP’ye yönelik operasyonlar da kayyum da sürüyor. Bunun altında yatan sebep sizce hukuki mi yoksa siyasi mi? Neden bu süreçte bu politika yürütülüyor?

Yapılan bir hamlenin sonuçlarının kime-kimlere kazandırdığını ya da kaybettirdiğini yorumlayarak cevap oluşturabiliriz. Her şeyden önce bu operasyonların sadece CHP belediyelerine ve CHP yönetimlerine yapılması, toplumda şöyle bir soruyu meşru kılıyor: “Peki yolsuzluğa karışan ya da usulsüzlük yapan tek bir AKP yönetimi ya da belediyesi yok mu? Varsa neden benzeri süreçler AKP yönetimlerine ya da belediyelerine işlemiyor?” Siyaseti bir bütünen içine düştüğü durumdan kurtarmak ayrı, iktidar alternatifi olan bir partiyi bu yöntemlerle tasfiye etmeniz ayrı. Şimdi burada siyasete bir bütünen bulaşmış olan yolsuzluklarla mı, rantçılıkla mı mücadele ediliyor yoksa CHP mi tasfiye edilmek isteniyor? Kamuoyunun aklı da vicdanı da ikincisine daha yakın. Dolayısıyla bu operasyonlar AKP’nin CHP’yi tasfiye ederek, güçten düşürerek kendi iktidarı için bir nevi “yol temizliği” gibi görülüyor. O halde diyebiliriz ki Kürt sorunu gibi bir sistemsel sorunun tarihsel çözümünün uğraşı içerisinde olduğumuz bir dönemde yapılan bu operasyonlar, AKP’nin kendi parti çıkarlarını ya da kendi bekasını ülkenin, toplumun bekasıyla en azından eşitlediğini gösteriyor. Ancak unutulmamalı ki bu zihniyet ve yaklaşım, sadece AKP’ye değil tüm ülkeye, topluma kaybettirecektir.

Siyaset üstü bir perspektifi Kürt sorunu bağlamında geliştirmeye çalıştığımız bu günlerde yapılan operasyonlar, aynı zamanda CHP’nin hem Komisyon’un dışına hem de sürecin dışına çıkmasını isteyen geleneksel ulusalcı, beyaz Türkçü eğilimi de güçlendirerek sürece dönük bir provokasyona, tuzağa dönüşüyor. CHP yönetiminin bu katı ulusalcı anlayışa operasyonların etkisiyle teslim olması, sadece CHP’ye değil aynı zamanda sürecin siyasal ve toplumsal desteğini azaltarak hepimize kaybettirme riski taşımaktadır.

Yanı sıra Kürt siyasetinin ve DEM Parti’nin demokrasi ve özgürlük için uzun yıllar yürüttüğü saygın mücadele de bu operasyon aklı etrafında tartışmaya açılarak adeta niyetli-niyetsiz DEM Parti’ye yönelik “süreç için demokrasi mücadelesinden taviz veriyorsunuz, demokrasi mücadelesinden uzaklaşıyorsunuz” gibi haksız ithamlarla karşı karşıya kalıyor. Buradan hareketle denilebilir ki bu operasyonlar aynı zamanda DEM Parti’nin özellikle batıdaki politika alanını, toplumsal zeminini daraltmayı hedeflemektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.