Çoklu kriz çağı
Toplum/Yaşam Haberleri —

Çoklu kriz
- “Çoklu krizlerde, şoklar farklı kökenlere sahiptir, ancak birbirleriyle etkileşime girerek toplam etkileri tek tek krizlerin toplamından daha ağır hale gelir. Bazen insan, gerçeklik duygusunu kaybediyor gibi hisseder."
TİJDA YAĞMUR
Bazen kelimeler birdenbire patlama yapar. 2022'den önce "çoklu kriz" kavramını duymamış olmanız muhtemeldir, ancak bugün çevresel, ekonomik veya güvenlik meseleleriyle ilgileniyorsanız, bu terime mutlaka rastlamışsınızdır. Peki, "çoklu kriz" ne anlama geliyor? Bu terim, Kasım 2022'de Şarm El-Şeyh'teki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP27) ve ardından Ocak 2023'te Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda sıkça dile getirildi. Financial Times yazarı Jonathan Derbyshire, 2022'de "Yılın Kelimesi" olarak bu terimi seçti ve "birbiriyle bağlantılı ve eşzamanlı krizleri" tanımlayan bir kavram olarak açıkladı. Dünya Ekonomik Forumu da 2023 Küresel Riskler Raporu'nda "Birçok kriz bizi bir 'çoklu kriz' çağına sürüklüyor" ifadelerini kullandı.
Çoklu krizin kökeni
Bu terimi popülerleştiren en önemli isimlerden biri, Columbia Üniversitesi'nde tarih profesörü olan Adam Tooze oldu. Tooze, Financial Times'taki Ekim 2022 tarihli köşe yazısında şöyle diyordu:
"Bir sorun, başa çıkma kapasitemizi zorladığında ve kimliğimizi tehdit ettiğinde kriz haline gelir. Çoklu krizlerde, şoklar farklı kökenlere sahiptir, ancak birbirleriyle etkileşime girerek toplam etkileri tek tek krizlerin toplamından daha ağır hale gelir. Bazen insan, gerçeklik duygusunu kaybediyor gibi hisseder."
Ancak "çoklu kriz" terimi yeni ortaya çıkmış değil. Scott Janzwood ve Thomas Homer-Dixon, Cascade Institute'un 2022 tarihli "Küresel Çoklu Kriz Nedir?" başlıklı makalesinde, bu kavramın Edgar Morin ve Anne Brigitte Kern'in 1999 tarihli "Homeland Earth: A Manifesto for the New Millennium" kitabına kadar uzandığını belirtiyor. Kavramın Avrupa Birliği çalışmaları ve sürdürülebilir geçiş araştırmalarında da kullanıldığına dikkat çekiliyor. Avrupa Komisyonu'nun eski başkanı Jean-Claude Juncker, 2016'daki bir konuşmasında, farklı güvenlik tehditlerinin yalnızca aynı anda ortaya çıkmadığını, birbirlerini besleyerek "insanların zihinlerinde şüphe ve belirsizlik yarattığını" ifade etmişti.
“Çoklu krizin” anlamı
Terimin anlamı konusunda ise net bir fikir birliği yok. Bazıları "çoklu kriz"i belirli olayların bir araya gelerek birbirini güçlendirdiği bir kavram olarak ele alırken, bazıları bunu çağımıza özgü, tarihsel bir olgu olarak tanımlıyor. Örneğin, 2008-2009 küresel finans krizi ile gıda sistemindeki krizlerin kesişmesi veya COVID-19 pandemisi, küresel açlık krizi ve Rusya'nın Ukrayna işgalinin bir araya gelmesi, "bir" çoklu kriz olarak değerlendirilebilir. Ancak diğer görüşe göre "çoklu kriz" tek bir olguyu ifade eder ve bu, insanlığın daha önce hiç deneyimlemediği ölçekte birbirine bağımlı bir dünya düzeninde, ekolojik çöküşün eşiğinde yaşadığımız tarihsel dönemi tanımlar.
Kavramın gerekliliği ve evrimi
Bu kavramın gerekliliği de tartışmalı. Amerikalı siyasi gazeteci Daniel Drezner, Vox'ta yayımlanan bir makalesinde, bazı eleştirmenlerin bu terimi "kafa karıştırıcı ve gereksiz bir neolojizm" olarak gördüğünü belirtiyor. Niall Ferguson ise Davos'ta yaptığı bir konuşmada, "Bu sadece tarihin yaşanmasıdır" diyerek bu kavramın gerekliliğini sorguluyor.
Ancak kelimelerin değişkenliği göz önüne alındığında, kavramın nasıl evrildiğini anlamadan onu eleştirmek zor olabilir. Örneğin "sürdürülebilirlik" terimi ilk olarak 1987 tarihli "Ortak Geleceğimiz" raporunda yalnızca ekolojik sürdürülebilirliği ifade ediyordu, ancak zamanla ekonomik ve sosyal boyutları da kapsayacak şekilde genişledi. Benzer şekilde "çoklu kriz" de farklı bağlamlarda farklı anlamlar kazanıyor.
Tooze'un da belirttiği gibi, "çoklu kriz" eski neden-sonuç düşünme biçimlerimizi de sorgulamamıza neden oluyor. Christopher Hobson, bu durumu şöyle ifade ediyor:
"Çoklu krizi, çözümsüz kalmış krizlerin birikimi olarak düşünebiliriz; burada kesin sonuçlar ertelenmiş, açık çözümler reddedilmiştir. Üstelik geçici çözümler, sorunları geçici olarak önlemiş olabilir ama mevcut meydan okumaların büyüklüğünü de artırmıştır."
Ancak bu noktada eleştiriler de var. Ekonomist Baki Güney Işıkara, Developing Economics blogundaki yazısında, "çoklu kriz" kavramının kapitalizmin krizleri tetikleyen temel dinamiklerini görmezden geldiğini savunuyor:
"Bu analiz, sadece yüzeydeki belirtileri ele alıyor ve bu nedenle, krizin ortaya çıkmasına yol açan çelişkiler ağını kavramakta yetersiz kalıyor."
İç içe geçen geçen krizler
Ancak çevresel krizleri tek bir nedene indirgemek de yanıltıcı olabilir. İklim değişikliği, sanayileşme ve küresel kapitalizmin bir sonucu olabilir, ancak ozon tabakasının incelmesi veya kurşun kirliliği gibi sorunlar, sanayi öncesi toplumlarda da görülebilmiştir. Aynı şekilde biyoçeşitliliğin azalması, aşırı tüketimden kaynaklanabileceği gibi, yoksulluk ve güvensizlik gibi farklı dinamiklerden de etkilenebilir.
Sonuç olarak, "çoklu kriz" kavramı, içinde yaşadığımız tarihsel dönemi anlamaya yönelik güçlü bir çerçeve sunuyor olabilir. Ancak bu terimin bilimsel bir araç olarak faydalı olup olmadığı, ancak zamanla deneyimlenerek anlaşılabilir. Şu an için bildiğimiz şey, içinde bulunduğumuz çağın, daha önce eşi benzeri görülmemiş krizlerin iç içe geçtiği bir dönem olduğudur.