Değişim-dönüşüm kendiliğinden olmaz

Dosya Haberleri —

Tülay Hatimoğulları

Tülay Hatimoğulları

DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları ile DEM Parti’nin yeniden yapılanma sürecini konuştuk

  • Bizler DEM Parti olarak bu yeni sürece kendi açımızdan bir yeniden yapılanma sürecine gireceğiz. Öyle bir dönem hepimizi bekliyor. Sosyalistleri, işçi, emekçi, kadın hareketi, ekoloji, gençlik, Alevi hareketi, hepsini, mütedeyyinleri herkesi değişim dönüşüm bekliyor.
  • İran-İsrail savaşı yaşanırken bizim oyalanma lüksümüz yok. Eşit yurttaşlık hakkını birbirimize tanıyalım. Hiçbir yurttaşımız bu ülkede kendini dışlanmış hissetmesin. Eşit, ortak bir yaşam için hepimiz ev sahibiyiz. 86 milyonun kenetlenmesini sağlayalım. 

 

GÜLCAN DERELİ

Demokratik Toplum Çağrısı ile girilen yeni sürecin neden başlatıldığına dair pek çok güncel gelişmeler yaşanıyor. Ortadoğu'da hız kazanan hegemonya savaşı, İsrail-İran savaşıyla görülmemiş boyutlara ulaştı. ABD'nin de doğrudan dahil olduğu bu hegemonik çatışma, yüzyıllık statükoları sarsıyor, yeni bir gerçeklik ortaya çıkarıyor. Bunun merkezinde de Kürdistan yer alıyor. 4 parça Kürdistan'ın durumu, bölge halkları ve inançların ilişkileri bu yeni zeminde şekilleniyor. Bu yüzden başlatıldığı belirtilen yeni sürecin nereye evrileceği, beklentiler ve yapılması gerekenler konusunda tartışmalar yoğunlaştı. Sürecin merkezinde yer alan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın koşulları, İsrail-İran savaşının sürece etkisini, DEM Parti ve toplumsal kesimleri bekleyen yapısal değişim dönüşüm sürecini, atılması beklenen adımları, kadınları, gençleri, emekçileri, doğayı, inançları ve halkları ne beklediğini DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları ile konuştuk.

Öncelikle partinizin kurullarının yakın bir dönemde Sayın Öcalan'ı ziyaret edeceğini kamuoyuna duyurmuştunuz. Bu konuda bir gelişme var mı? Nasıl bir heyet olacak ve gündeminiz ne olacak?

Sayın Öcalan’la heyetimiz bugüne kadar seyrek de olsa bazı görüşmeler gerçekleştirdi. Şimdi DEM Parti eşbaşkanlarının ve beraberindeki bir heyetin gitmesini bekliyoruz. Bununla ilgili taleplerimizi ilettik. Bu konuda olumlu bir dönüş almamız durumunda da resmi başvurumuzu gerçekleştireceğiz. Sayın Öcalan'ın aslında her kesimle görüşmek istediğini biliyoruz. Özellikle "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"ndan sonra PKK'nin de kongresini gerçekleştirmesinin akabinde Sayın Öcalan demokratik toplumun kuruluş ve oluşum sürecine dair aktif bir çalışma yürütmek istiyor. Sayın Öcalan'ın kendi çıkışının altında yatan en önemli sebep barış, demokratik toplumun inşası ve bir paradigma değişikliğiyle bir yapısal değişim ve dönüşüm öne çıkarıyor. Burada da demokratik toplum sosyalizmini ön plana çıkartıyor. Bu anlamıyla demokratik toplum sosyalizminin inşası bakımından çok ciddi tartışmalara da ihtiyaç var, çok ciddi görüşmelere de ihtiyaç var. Bütün bu sürecin gelişimine Sayın Öcalan aktif bir biçimde katkı vermek istiyor. Sayın Öcalan'ın her kesimde görüşebileceği koşullar çok acil sağlanmalı. Özeti şu, biz pek yakın bir zamanda gitmek niyetindeyiz. Bunu kamuoyuna da deklare ettik. Umarım en kısa zamanda gideriz.

 

 

Sürece dair olumlu atmosfer devam etse de beklentiler karşılanmış değil. Siyasi ve hasta tutsakların bırakılmaması, kayyumların çekilmemesi, yasal adımların atılmaması... Süreç konusunda nerde ve hangi aşamadayız?

Şimdi süreçte ciddi bir yavaşlık var. Bir yavaşlama süreci geçiriyoruz gibi. Tabi ki özellikle bölgesel gelişmeler, İsrail-İran savaşı bu konuda ne yazık ki yavaş davranılmaması gerektiğini bir kez daha bize pratikte acı bir biçimde gösterdi. Bu konuda zaten Sayın Öcalan'ın çağrısı akabinde işte PKK'nin fesih kongresi ve koşulların oluşmasıyla birlikte silahsızlanma sürecinin hızlanabileceğine dair deklarasyonu var. Şimdi bütün bunlar ortadayken iktidardan ve devletten atılması beklenen adımlar var. Sonuçta bu adımlar karşılıklı atılınca bu zemin güçlenir. Demokratik toplumun inşasına giden yolun az da olsa tesis edilmesi için ciddi adımlara ihtiyaç var. Bunun bir yanı toplumun kendi mücadelesini yürütmesi ve örgütlenmesidir. Barışın toplumsallaşmasını sağlamaktır ve toplumun kendi kendine bütün dinamiklerinin kendi öz örgütlenmesini sağlamasıdır; bir aşaması budur ve bu en önemli aşamadır. Toplumun kendisinin örgütlü bir güç hâline gelmesi çok önemlidir. 

Diğer aşamalarda çok daha derin sorunların çözümüne odaklanmamız gerekiyor. Ama şimdi bahsini ettiğimiz bu sorunlar aslında ilk elden bir çırpıda yapılabilecek, kolaylıkla gerçekleşebilecek şeyler. İşte, AİHM kararlarının uygulanması, AYM kararları, hasta mahpuslar, infaz yakmaların ortadan kalkması, siyasi tutsakların bırakılması gibi. Bunun yanı sıra yasasının lağvedilmesi. Bu adımlar da henüz gerçekleşmeyince, toplum ve basın endişe içinde bizlere "bir tıkanıklık mı var görüşmelerde" diye çok soruyor. Tabii ki tıkanıklık olduğunu söyleyemeyiz ama çok yavaş ilerlendiğini, tek taraflı bir ilerleme olduğunu söyleyebiliriz. 

Peki sürece eşik atlatacak adım veya adımlar neler sizce? Örneğin umut hakkı... 

Umut hakkı çok önemli bir eşiktir. Bu konuda demokratik siyasetin bir talebi var. PKK'nin silahsızlanma koşulu olarak altını çizdiği noktalardan biri buydu. Hatta en temel atılması gereken adım olarak bunu ortaya koydu. Şimdi bütün bunlardan hareketle, evet umut hakkı çok önemli bir adım ve umut hakkının gerçekleşmesi bu sürecin pozitif yönde ilerlemesine inanılmaz derecede katkı sağlayacaktır. Sayın Öcalan diyor ki, buradaki mesele kendisinin söylemi. Diyor ki, "Buradaki adımı sadece benle sınırlamayın." O'nun bunu demesi çok doğal ve önemli. Ancak milyonlarca Kürt Sayın Öcalan'a umut hakkının tanınmasını istiyor. Biz aynı zamanda halkın ve toplumun isteklerini, duygusunu ve talebini de dile getirmek durumundayız. Bu bakımdan kendisi büyük bir mütevazilik gösteriyor. Fakat halkın ve toplumun hakiki talebi budur. Bu konuda umut hakkı başta olmak üzere topluma güven veren adımların atılması bu sürecin sağlıklı gelişmesini güçlendirecektir.

 

 

Tam da bu süreçte İsrail-İran savaşı yaşanıyor. Süreç başlarken gerekçelerden biri de bölgesel ve küresel hegemonik güçlerin Ortadoğu müdahalesinin hızlanacağı, dolayısıyla iç cepheyi güçlü tutmak gerektiği belirtiliyordu. Şimdi bu pencereden bakarsak İsrail-İran savaşı bu süreç için hangi anlamlara geliyor, nasıl etkileyebilir?

İsrail ve İran savaşı aslında uzunca bir zamandır öngörülen bir şey. Hakikaten keşke başlamasaydı ama oldukça sert ve sivillerin hayatına kasteden bir şekilde cereyan etti iki taraflı. Bu konuşmayı yaparken biz, ateşkes ilan edildi. Umarız ki ateşkes sağlanır ve kalıcı barışa zemin hazırlar.

DEM Parti olarak çok net bir tutumumuz var. Bu süreç bizi emperyalist güçlerin bölgeyi parsel parsel böldükleri 100 yıl öncesine götürüyor. Tarihsel bir dejavu yaşıyoruz hakikaten. Fakat yaşadığımız bu dejavunun bir farkı kullanılan silahlar 100 yıl önceki silahlar değil. Çok daha ileri bir teknoloji ve ne yazık ki öldürmek için kullanılıyor. Savaşın devam etmesi halinde çok daha güçlü silahların kullanılma ihtimali ve tehlikesi var. Birçok ülke nükleer silahtan ari değil ne yazık ki. Dolayısıyla bugün karşılıklı nükleer silahların kullanıldığı bir bölgede zaten yaşam bitiyor. Bizim bütün bu konuştuklarımız ortadan fiilen kalkıyor. Öyle bir tehlike bekliyor bizi. Ben savaşın bu boyutlarının az konuşulduğunu düşünüyorum. Biz bugün bu röportajı bile burada yapamayabilirdik. Bu kadar ağır silahların kullanıldığı bir yerde. Çünkü o silahlar sınır tanımıyor, her yeri etkiliyor. Olayın öyle bir boyutu var. 

1 Ekim'de Bahçeli'nin DEM sıralarına gelip selamlaşmasıyla başlayan süreç kesinlikle direkt şu an yaşanan gelişmelerle bağlantılıdır. Zaten Bahçeli bunu çok açık ifade etti. Türkiye'yi zayıf kılan Kürt sorununun çözümsüzlüğünü bir an önce ortadan kaldırmak gerekiyor. E biz bunu on yıllardır söylüyoruz gerçekten. Bunu şimdi biz haklı çıktık demek için söylemiyorum ama on yıllardır biz şunu öngörüyorduk: Kürt sorunu Türkiye'nin ayağındaki ağır prangadır. 

Gelecek yüzyıl, Ortadoğu coğrafyasının, hatta Kuzey Afrika'nın gelecek yüzyılını belirleyecek. Daha da ilerisini görmek zorundayız. Sonuçta büyük emperyalist güçlerin paylaşım savaşı yaşanıyor. O yüzden gelecek yüzyılımızı hem bölgesel düzeyde hem dünya ölçeğinde belirleyecek. İran-İsrail savaşı yaşanırken Türkiye'de bizim oyalanma lüksümüz yok. "Hele bir bakalım ne olacak, hele bir görelim ne olacak İran'da, İsrail'de? Hele bakalım bunun Suriye'ye yansımasına, ne olacak ki Türkiye'ye?" gibi bir yaklaşım bizi zarara uğratır. O yüzden devlet aklına da her daim sesleniyoruz. Aklı selim bir şekilde iç barışımızı tahkim edelim. Eşit yurttaşlık hakkını birbirimize tanıyalım. Hiçbir yurttaşımız bu ülkede kendini dışlanmış hissetmesin. Eşit, ortak bir yaşam için hepimiz ev sahibiyiz. 86 milyonun kenetlenmesini sağlayalım.

Sayın Öcalan'ın partinize ilişkin değerlendirmeleri basına yansıdı. Kendini dönüştürmesi ve geniş toplumsal alanlara hitap etmesi halinde yüzde 20'yi bulabileceği ve iktidara yürüyebileceği yorumunda bulunmuştu. Partiniz kendini yeni sürece göre nasıl hazırlıyor? Yol haritanız nedir? 

Bizler de DEM Parti olarak bu yeni süreci kendi açımızdan bir yeniden yapılanma süreci olarak görüyoruz. Elbette bu yeniden yapılanma sürecimizde Sayın Öcalan'ın demokratik siyasete yapmış olduğu öneriler bizim açımızdan önemli önerilerdir. Önerilerin hepsini değerlendireceğiz ve ona göre bir dönüşümün içine gireceğiz. Bu anlamıyla partimizin, özellikle bu Demokratik Cumhuriyet tezini daha fazla güçlendiren bir programatik değişim, dönüşüm ve yapılanmaya ihtiyacı var. Partimizin yine aynı şekilde sol ve sosyalist dokuyu, fikriyatı güçlendirmeye ve örgütlemeye dönük atacağı adımlar olacaktır. Bunlar hiç yoktu demiyorum, zaten mevcuttu daha da artacak. Partimiz biliyorsunuz çoğu sosyalist olan altı bileşenden ve aynı şekilde bireylerden oluşuyor. Yapımız zaten bu şekilde.

Silahların sustuğu çatışmasız bir süreçte demokratik siyasetin önünün açılacağına canı gönülden inananlardanım. Bu süreç demokratik mücadelenin önünü elbette ki açacak. Ancak demokratik siyaset de kendini bu yeni sürece göre adapte etmeli. Başta DEM Parti olmak üzere sosyalist yapılar, bileşenler, birçok kesim Türkiye'nin yeni atmosferine uygun bir biçimde bence kendini yeniden yapılandıracak. Öyle bir dönem hepimizi bekliyor. Hatta bence sağcı, milliyetçi hareketlerin ve yapıların da, bu yeni atmosfer şayet gerçekten istediğimiz şekilde neticelenir ve sonuçlanırsa, bir yapısal değişim ve dönüşüme girmeleri gerekecek. Yani nesnel koşullar bunu herkese dayatacaktır. Biz ise zaten bunun farkında olarak Sayın Öcalan'la bunları elbette istişare edeceğiz. Yeniden yapılanma sürecimizin startını yakın zamanda vereceğiz. Ona göre programatik, örgütsel, siyasal hattımız itibariyle biz bir yapılanmanın içinde olacağız. Buradan ne kastediyorum? Bizi programatik anlamda bir tartışma bekliyor. Bunun için de işte bahsini ettiğim aslında Demokratik Cumhuriyet tahayyülümüzü daha somut nasıl ortaya koyabiliriz konusunu çok yoğun ve üretken bir tartışma yürüteceğimizi düşünüyorum. Sayın Öcalan komün meselesinden bahsediyor. Mesela toplumda komün nasıl örgütlenebilir başlığı bizim önemli tartışma konularımız olacaktır. Ve birçok farklı toplumsal alan, toplumsal dinamik nesnel olarak; işçi, emekçi kadın hareketi, ekoloji hareketi, gençlik hareketi, Alevi hareketi vs. hepsinin bu anlamıyla bir yapısal değişim ve dönüşüm içinde olacaktır. Bunu nasıl güçlü bir biçimde ve bir örgütlenmeyle, bir dayanışmayla yürüteceğimizi bizler de parti olarak konuşacağız. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi kendi kanallarında bu tartışmalarını sürdürüyor, sürdürecektir. Çok yoğun bir süreç DEM Parti'yi bekliyor. Önümüzdeki günlerde bu tartışmaların takvimsel olarak da haritası çıkacaktır. Onu da kamuoyuyla paylaşıyor olacağız.

***

Demokratik toplum hepimiz için

Sayın Öcalan sürecin öncülüğünü kadınların yapacağını sık sık dile getiriyor. Kadınlar, emekçiler, Aleviler, tüm toplumsal kesimler nasıl sürecin parçası ve yürütücüsü olur?

Barış ve Demokratik Toplum süreci bir toplumsal inşa ile mümkün. Toplumsal inşanın yolu da toplumdaki bütün dinamiklerin tamamının güçlü bir biçimde kendi öz örgütlenmelerini sağlamalarıyla mümkün. Soyut gibi gelebilen bu söylemi somutlayacak olursak, mesela daha güçlü ve daha geniş bir alana hitap eden kadın hareketi.
Mesela doğa ve insan hakları savunucuları hareketinin daha güçlü, etkin ve sonuç alıcı eylemler yapabilen bir güce ve nasıl diyelim, hem bir ideolojik hegemonya oluşturması hem de bir pratik eylem hattıyla hak koparan bir yerde durması. Aynı şekilde Alevi hareketi, aynı şekilde farklı halklar ve inançlar, hatta mütedeyyinler -onları çoğu zaman söylerken ihmal ediyoruz-. Yani siyasal İslamcı çizgi değil. Hakikaten mütedeyyin olanlar da bu ülkede çok büyük haksızlıklara uğruyor. Çünkü siyasal İslam örgütlenmesi onları gölgeliyor. Onlarda da çok güçlü bir sistem karşıtlığı var. Fakat bu şimdi açığa çıkmıyor. Onların açığa çıkması gerekir. Bununla birlikte işte işçi, emekçi ve yoksul örgütlenmesi. Bugün Türkiye'de 50 milyona yakın insan açık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. Bugün Türkiye'deki asgari ücret açlık sınırının kat kat altında, bu kabul edilebilir bir şey değildir. İnsanlar gerçekten aç. Öylesine bir söylem değil, hakiki olarak aç. Her gün çocuklar yataklarına aç giriyor. Beslenme çantasında bir paket sütü yok çocuğun. Bir tane suyu yok. Çünkü bugün en az 200-300 liraya sadece böyle bir tost bir su alsa bu kadar para tutacak. Şimdi işçi, emekçi ve yoksul örgütlenmesi inanılmaz derecede kıymetli. Ve bütün bunların elbette ki barış mücadelesiyle bağı kuvvetli. Bugün silah çatışmaların durduğu bir zeminde bahsini ettiğim bütün bu alanlardaki örgütlenmenin önü daha açık olacaktır.
Daha kitlesel bir örgütlenmenin önü açık olacak ama bu kendiliğinden olmaz. Öyle bir yanılgıya da düşmemek lazım. Bazen zannediyoruz ki nesnel koşullar oluşunca bir şey kendi kendine akar. Hayır. Aynı zamanda örgüt dediğimiz öznelerin, örgütlenme dediğimiz fiiliyatın hayata geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla burada emek meslek örgütlerinden tutalım da emek hareketinin toplamına, kadın hareketi, gençlik, ekoloji, Alevi hareketi ve burada sayamadığım çok sayıda hareketin güçlü örgütlenmesi gerekiyor. Bakın Kürt halkının burada bir avantajı var. Örgütlü olagelmişler. Kürtler de kendi içlerinde bir yapısal değişimle, dönüşümle bir sıçrama yaşayacaklar, buna inanıyorum. Ve Kürtlerin bir sıçrama yapma olasılığı çok yüksek. Çünkü bir örgütlü ve dinamik bir yapıları var. Diğer kesimler özellikle sosyalist kesim bu anlamıyla daha zayıf durumdadır. Dolayısıyla başta sosyalist örgütler olmak üzere bahsini ettiğim bütün bu siyasal ve toplumsal dinamiklerin halklarımız lehine, ezilenler, sömürülenler lehine, kadınlar lehine güçlü bir örgütlenmeyi ortaya koymalarının tam da zamanı ve dönemi diye düşünüyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.