Dersim’i bir başka sevdi

Dosya Haberleri —

Atakan Mahir (İbrahim Çoban)

Atakan Mahir (İbrahim Çoban)

 11 Ağustos 2018 tarihinde Dersim'in Pülümür ilçesinde şehit düşen HPG Askeri Konseyi Üyesi komutan Atakan Mahir'i (İbrahim Çoban) ablası Hatice Çoban'dan dinledik. 

  • Aile bireylerine 'hadi hep birlikte gidelim. Sonra ben giderim 'bu çocuğun kafasını yıkadılar' dersiniz. Kimse benim kafamı yıkamıyor. Öyle kafa yıkayıcı bir durum yok gördüğünüz gibi. Gitmek istediğim için gideceğim' diyordu. Gideceğini, katılacağını, katılması gerektiğini söylüyordu.
  • Derslerinde çok başarılıdır İbrahim. Tüm sınıfları takdir belgesiyle geçerek orta öğrenimini tamamlar. “Takdir belgesi almadan eve gelse kendisini balkondan atabilirdi herhalde. Takdirsiz eve nasıl gelinir ki? Ailenin tüm fertlerinde öyleydi, ama o çıtası biraz daha yüksek biriydi.”
  • Gitmesine yakın İbrahim'de değişiklikler olur. Çok az uyumaya başlar. Banyo periyodunu uzatır. Birçok eleştiriye ve mahalle baskısına rağmen kesmediği uzun saçlarını keser. Küpesini çıkarır. Marka giyinmekten vazgeçer. Giyim tarzını tamamen değiştirir. Geceleri yatağından çıkıp balkonda beton üstünde yatmaya başlar.

Röportaj: EYLEM KAHRAMAN

Olgun duruşu, engin bilgisi ve kendine has üslubuyla kazındı hafızalara. Dersim'i o kadar sevdi ki, meşesinden dağ keçilerine kadar şiirler yazdı. Munzur'un ve Harçik'in ayrı bir yeri oldu kalbinde. Sevdiklerine sarılmakla kalmadı, yüzüne, omzuna, koluna dokunmasıyla da etkiledi yürekleri. Yaşamın tüm süreçleri gelip hikâyesine değdiğinde pırıl pırıl akan bir kaynaktan özenle besledi onu. “Söz biter” dediyse de bitmedi sözü.

11 Ağustos 2018 tarihinde Dersim'in Pülümür ilçesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren Atakan Mahir'in (İbrahim Çoban) ablası Hatice Çoban, Dersim sevdalısı kardeşini gazetemize anlattı.

Hatice Çoban

1974 yılında dünyaya geldi

Ailenin tek oğlu olan Urfa kökenli Şexo, kökeni Dersim'e dayanan Hatice ile evlenir. Bir erkek çocuktan sonra kızları olur peş peşe. Baba için onların her biri “erkek bedelinde” olsa da oğlunun en az bir erkek kardeşinin olmasını ister. Ne var ki ya anne karnında ya da doğum sonrası kaybederler erkek çocuklarını. Beş kızdan sonra 1974 yılının Şubat ayında Elbistan'ın Axdil (Yalıntaş) köyünde evin ikinci oğlu İbrahim doğar.

Kürtlükten kaçırıldık

Okul çağına geldiklerinde anne-babadan ayrılır çocuklar. Daha iyi bir eğitim alsın, onların yaşadığı kaderi yaşamasınlar diye İzmir'deki abisinin yanına gönderilirler. “Biraz da Kürtlükten kaçırmaydı bu bize göre. Bunu babamızla sonradan çok tartıştık. Babamsa 'bu kadar tehlikeli bir şeyi niye evin içine sokuyorsunuz?' diye sorardı her defasında” diyor Hatice bu konu ile ilgili.

“Bir ablam inatçıydı

bir şey yapmış kızdırmıştım

o kovalıyor

kaçıyorum ben de.

Elinde terlik...”

Ele avuca sığmazdı

İbrahim'in bundan sonraki büyüme serüvenini ablası Hatice, takip eder artık. 'Sen ablam olmaktan çok benim küçük annemsin' diye tanımlar bu durumu sonradan. “İnkâr edilemez derecede yaramazdı. Kontrol etmekte çok zorlandığım bir çocuktu. Komşulara çok cam parası ödedik. Okuduğu okulun önünde bir zeytin ağacı vardı. Tüm çocukları bu ağacın altına toplardı. Fenerbahçeliydi. Futbola aşırı düşkündü. Çocuklara top oynatır, yoksulsa bize bunun trajedisini yapıp bakımını sağlama, evden kovulmuşsa eve getirip misafir etme gibi olayları çok oluyordu” diye anlatıyor Hatice, kardeşinin çocukluğunu.

İçimde ukde kaldı

İbrahim, okul sürecinde sorgulayan bir çocuktur. Daha iyi bir okulda okusun diye başka bir mahalledeki ortaokula gönderilir. Okul eve çok uzaktır. Ya yürümesi ya da dolmuşa binmesi gerekir. “Dolmuşla gidip gelmesi ciddi bir ücrete tekabül edeceği için genelde yürüyerek gitmesi gerekiyordu” diye belirtiyor Hatice. “O yol güzergâhında mahallemizdeki bir çocuk trafik kazası geçirmişti. Bisiklet alma koşullarımız vardı aslında, ama almadım. Çok yaramaz olduğu için hızlı sürmesinden korkuyordum. 'Kaza geçirirsen kendimi affedemem, yürüyeceksin o yüzden' derdim. Çeşitli yöntemlerle eleştirirdi beni. Bir gün yemekteyken 'ben büyüyünce tüm maaşımla bisiklet alıp çocuklara vereceğim' dedi. Bütün isteklerini gerçekleştirmiştim. İlk bara gitme, ilk bira içme isteğini, ama bisiklet almadım. Bu bir uhde olarak durur içimde hâlâ. Bir bisiklet gördüğümde çok duygulanıyorum” diyor üzülerek.

Çıtası çok yüksekti

Derslerinde çok başarılıdır İbrahim. Tüm sınıfları takdir belgesiyle geçerek orta öğrenimini tamamlar. “Takdir belgesi almadan eve gelse kendisini balkondan atabilirdi herhalde. Takdirsiz eve nasıl gelinir ki? Ailenin tüm fertlerinde öyleydi, ama o çıtası biraz daha yüksek biriydi” diye konuşuyor Hatice. Üniversiteye hazırlandığı yıl anne ve babası da İzmir'e taşınır. İbrahim, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Bölümü'nü kazanır. 

Aile bağlarımız kuvvetliydi

Şeftali, dondurma ve cipse bayılır. “Annemin tüm yemeklerini lezzetli bulurdu. Oturduğumuz mahallede çok zengin bir aile değildik, ama aile bağlarımız çok kuvvetliydi. O yüzden de ailenin içine gelen iyi değerlendirilir ve hep iyi bir sofra kurardık. Yemeğin çocuklara götürülmesinin çok kıymetli olduğunu bildiği için hiç yemek seçmezdi. Aile üyelerinde yemek seçme durumu olduğunda çok öfkelenirdi. 'Dışarıdakiler bulamıyor, sen neden beğenmiyorsun?’ diye sorardı.Eşyasına çok değer verir, onları hor kullanmazdı” diyerek devam ediyor:

Kürtçeyi gizli konuşurlardı

“Annem bizimle Kürtçe konuşmazdı. Babam asimile olmuştu. Kürtlük bizim kulağımıza gelmesin diye bir çabası vardı. Kürtlük eve girerse ev dağılır diye endişeleniyordu. Annemle Kütçeyi gizli konuşurlardı. Bazen kapıları dinlerdik ne konuşuyorlar diye. Sonraki yıllarda iki erkek kardeşimiz bizim odamızı dinledi. Atakan, “bizi neden içeri almıyorsunuz?” diye çok sorardı. Sonradan içeri aldığımız da oldu. Onun üzerinde elbise provaları yapardım. Yıllar sonra ona 'kadınlara yakın mısın? Hareketin içinde kadınlarla aranız nasıl?' diye sormuştum. 'Nasıl kötü olsun ki, bütün elbise provalarını bizim üstümüzde yaptın. O yüzden kadınlarla aram iyi' diye yanıtlamıştı.”

Sezen Aksu dinlerdi

En yoğun birlikte olabildikleri gün pazar günleridir. Kardeşler arasında görev paylaşımı yaparlar. “Kim kahvaltıyı hazırlayacak, kim temizlik, kim ütü yapacak belirlerdik. O haftanın kahvaltısını hazırlayacak iki kişi belirlenirdi. Bunlar kahvaltıda dinlenecek müziği seçerdi. Bir kız kardeşim arabesk severdi. O kendi sırasında arabesk dinletirdi. Kahvaltıyı Atakan hazırlamışsa Sezen Aksu dinlenirdi. Bu değişmezdi. Aksu, bütün aile fertlerinin çok sevdiği bir sanatçıydı, ama Atakan bütün eserlerinin anlamını açıklayarak kabul ettirmeye çalışır ve mutlaka kavratırdı. Sezen'le ilgili hiçbir şeyi kaçırmazdık bir de. Onunla ilgili haberleri takip eder, İzmir'de gazinoya ya da fuara gelmişse giderdik. İçeri girebilirsek girerdik, giremediğimizde ise dışarıda dinler, mutlaka orada olurduk” diyen Hatice sözlerini şöyle sürdürüyor:

Kitap da ciddi bir yatırımdır

“Atakan çok kitap okurdu. Çok seriydi. Ailenin kitaplar için özel bir bütçe ayırması gerekiyordu, yetiştiremiyorduk çünkü. Altın takmayı sevmemekle birlikte altına birikim yapar, alır bir kenara koyardık. Atakan zaman zaman 'kitap da ciddi bir yatırımdır. Altın alıyorsunuz, o orada duruyor' derdi. Son olarak, 'abla bu bilezik benim değil mi? Bozup kitap alalım' demişti. Öyle de oldu. Bileziği verdim. Bir kerede iki yüz elli kitap sipariş etti. 'Kitapları hepimiz ortak okuyacağız' dedi. Ailenin kadınları okuma konusunda biraz zorlanıyordu. Eline alan ya uykusu geldiğinden ya başka sebepten bir kenara bırakıyordu. Çekici kılabilmek için kitapları onlara sesli okutuyor, dinliyor ve 'bak ne güzel oldu!' diyor, 'şimdi bundan ne anladık biz?' diye soruyordu. Bir program belirlemişti. Herkes şu tarihe kadar okuyup bitirsin diyordu. Meğer tam da gidecekmiş, o yüzden ailenin tamamına kitapları okutmak istiyormuş. Ablalara daha az sayfalı, diğerlerine daha hacimli kitaplar veriyordu.

Büyük çabası vardı

Aramızda ‘işkencede felsefe işe yarar mı?’ diye bir muhabbet olmuştu. İşkencede felsefenin çok ciddi bir rol oynayacağını düşünüyordu. 'Felsefeyi iyi kavramalıyız. Kavramalıyız ki mesela polis karşısında çözülmeyesiniz' diyordu. Kardeşlerimden birini yirmi iki günlük işkence sonrası ziyaret ettiğimde işkenceden dolayı gözleri göremez hale gelmişti. Ona annemin telefonunu hatırlayıp hatırlamadığını sorduktan sonra ikinci sorum 'felsefe işe yaradı mı?' oldu. Felsefe bizim aramızda şifreydi bir nevi. İşe yaramışsa çözülmediği anlamına geliyordu. 

Atakan'ın aileyi eğitmek ya da kavratmak konusunda çok büyük çabası vardı. O yüzden aile bireylerine 'hadi hep birlikte gidelim. Sonra ben giderim 'bu çocuğun kafasını yıkadılar' dersiniz. Kimse benim kafamı yıkamıyor. Öyle kafa yıkayıcı bir durum yok gördüğünüz gibi. Gitmek istediğim için gideceğim' diye konuşuyordu. Bunu aileye çok anlattı. Ailenin büyüklerini ikna etmeye çalıştı.”

Annem tercüme ederken ağladı

İbrahim, pazar kahvaltılarının birinde Şiwan Perwer'in kasetiyle gelir eve. Kaseti teybe koyup “Kine em?” stranını açar. “Kürtçe bilmiyordu. Annemin sözlerini tercüme etmesini istedi. Esasında onun da adı İbrahim olan Ağrılı sınıf arkadaşından anlamını öğrenmişti. Meseleyi biliyordu, ama bizim de bilmemizi istiyordu. Annem tercüme ederken ağladı” diye anlatıyor o günü Hatice ve ekliyor: “Annem çok ciddi bir destekçisiydi. Çocuklarına karşı çıkmıyor, babamızın kendisini haklı gördüğü konuları ona yansıtmamaya çalışıyordu. Dışarıdaysak, geç geleceksek anneme yalan söylemezdik asla. Toplantılara gittiğimizi bilirdi, fakat bunu babama farklı şekilde yansıtırdı. Uzun yıllar öyle oldu. 'Annem bizim işbirlikçimiz' diye esprisini yapardık. Babam bize kapıyı açmaz, anneme de açtırmazdı. 'Açma. Dışarıda kalsın, akılları başına gelsin' derdi. Babam uyuduğunda annem bizi içeri alırdı. Kapıda kaldığımız günler de oldu tabii.”

93’te üniversiteden dağa gitti

1991'de gençlik çalışmalarına dahil olur İbrahim. 1993 yılında üniversite ikinci sınıfta iken dağa gider. Bu gidişle babanın Kürtlük hakkındaki düşünceleri de tamamen değişir.

“Köyde,

resmi kayıt ile değil de

alışsınlar diye gönderdiklerinde okula

öğretmen zorla saçlarımızı

kestirmek istedi.

İnat ettim, kesmedim…”

Gitmesine yakın İbrahim'de değişiklikler olur. Çok az uyumaya başlar. Banyo periyodunu uzatır. Birçok eleştiriye ve mahalle baskısına rağmen kesmediği uzun saçlarını keser. Küpesini çıkarır. Marka giyinmekten vazgeçer. Giyim tarzını tamamen değiştirir. Geceleri yatağından çıkıp balkonda beton üstünde yatmaya başlar.

Aramıza girmeyin

Annesi gidişini engellemeye çalışmaz, ama o gittikten sonra çok ağlar. En düşkün olduğu, üstüne titrediği çocuğudur çünkü. Bunu diğer kardeşlerden hiç gizlemez. “Hepinizi seviyorum, ama İbrahim'le benim arama girmeyin. Biz biraz farklı anlaşıyoruz” der. Kardeşler de bu durumu kabullenir. 

“Gitmeli bazen

'gidiyorum' şarkısı gibi gitmeli...”

İbrahim adında iki oğlun var

Vedalaşıp da mı gitti diye soruyorum. “Vedalaşmış aslında. Biz bunu algılamakta biraz geciktik” diye yanıtlıyor ve devam ediyor: “Yoksul bir ailenin çocuğu olan Ağrılı İbrahim'i eve getirdi bir gün. Anneme, 'senin İbrahim adında iki oğlun var. Bu İbrahim'e bakarsın. Yemeklerini ona yaparsın. Harçlıksız kalırsa para verirsin' dedi. Annem, 'sana ne oluyor? Bir yere mi gidiyorsun?' diye sordu. 'Yok. Ben yirmi-yirmi beş günlüğüne bir yere gidip geleceğim. Gitmişken emanet edeyim, bu da sizin çocuğunuz' diye cevapladı. Kendi yerine birisini bırakıp gidiyormuş da biz bunu anlamamışız. Gideceğini, katılacağını, katılması gerektiğini söylüyordu, ama zaman vermiyordu. Bir gün eve gelmedi. Bir süre daha beklemeye devam ettik. Gelmeyince anladık gittiğini.”

Onu son kez ne zaman gördüğünü ise “moda çalışmalarındaydım. İtalya'dan dönmüştüm. İş yerime ziyarete gelmişti” diyerek dile getiriyor.

Oğlunuz yerine ulaştı

“Gittiğinden üç ay sonra tam da Kurban Bayramı'nda evin bahçesine indik kurban kesmek için. Telefon gelebilme ihtimalini hep gözettiğimiz için sabit telefonu birimiz beklerdik mutlaka. O gün bir telefon aldık. Arayan kendisi değildi. Onun sesini telefonda hiçbir zaman duymadık zaten. Telefonu açar açmaz karşıdaki ses anneme, 'oğlunuz yerine sağlam ulaştı. Merak etmeyin' demiş. Bu kadar. Başka bir cümle yok” diyor.

 

Yarın: 

Kod isminin hikâyesi

Ruşen...

Neden Dersim'e gömülmedi?

Vasiyeti nasıl yerine geldi?

Kitap fikri nasıl doğdu?

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.