Dijital çağın özel savaş medyası: Troll hesaplar

Dosya Haberleri —

Troll hesaplar

Troll hesaplar

  • Bir merkezden yönetilen troll hesaplar, AKP-MHP faşist ittifakının yenilmesinden sonra yeniden ırkçı milliyetçi bir furya ile ortaya çıktılar. Bu hesaplar özellikle Kürtlere yönelik faşist ırkçı bir yayını öne çıkararak Türkiye'de yeniden milliyetçi bir cephenin gelişmesi, Kürtler şahsında Araplara ve diğer halklara karşı da nefret ve faşizan saldırılara yol açılmasına zemin hazırlıyorlar. 

MELTEM OKTAY/ALİ AMMAR

Tarihin karanlık koridorlarında, gözlerden uzak, sessiz sedasız yürütülen bir savaş var. Bu, zihinlerde ve kalplerde yaşanan bir savaştır. Gökyüzünde asılı kalan bir sis gibi, gerçeği örter, yalanlarla beslenir ve toplumları aldatır. Bu savaşın cephaneleri ne silahlar ne de bombalardır; kelimeler, görüntüler ve seslerdir. Türkiye’nin dört bir yanında yankılanan bu savaşın en yoğun yaşandığı cephelerden biri, Kürt halkına karşı yürütülen medyatik savaştır.

Medya, psikolojik savaşın baş unsuru olarak kullanıldı. Bu nedenle tarihten günümüze kadar Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaş, yalnızca askeri operasyonlarla sınırlı kalmadı, medya da bu savaşın önemli bir parçası haline getirildi. Özel Harp Dairesi bu bağlamda, medya organlarını ve içeriklerini Kürt halkına karşı psikolojik savaşın baş unsuru olarak kullandı. 

'Anadolu’dan Görünüm’ün esas amacı    

Özel Harp Dairesi, 1950'lerden itibaren NATO kapsamında oluşturulurken, Türkiye’de gayri nizami harp tekniklerini uygulayan bir yapılanma olarak öne çıktı. Özel Harp Dairesi özellikle sol hareketlere ve Kürt halkına karşı saldırılarda etkin bir rol oynadı. Sadece askeri saldırılarla sınırlı kalmayan bu yapı, psikolojik harp tekniklerini de kapsamlı bir şekilde kullandı. Medya, bu stratejinin en önemli araçlarından biri oldu. 90’lı yıllarda “Anadoludan Görünüm” vb. programlar üzerinden Özel Harp Dairesi, medya üzerinden toplumun Kürt halkına yönelik algısını manipüle etmeyi hedefledi. Bu bağlamda, "Anadolu’dan Görünüm" gibi programlar, Türk kamuoyuna belirli bir çerçevede bilgi sunarak, Kürtlere yönelik olumsuz algıyı pekiştirmeyi amaçladı. Peki bu nasıl yapıldı? 5 Ekim 1987’de TRT’de yayımlanmaya başlayan Anadolu’dan Görünüm programı, görünüşte bölgedeki sosyo-ekonomik gelişmeleri ele alıyor gibi dursa da aslında Kürtleri şeytanlaştıran bir içerik sundu. Programın yayınlarında Kürtler “terörist” olarak lanse edilip, Kürdistan’da yürütülen askeri operasyonlar ise “vatan savunması” olarak meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ama esas amacı Türk halkını Kürt halkına karşı kin ve nefretle doldurmak ve devletin baskıcı politikalarını haklı göstermekti. 

 

 

Medyaya sansür ve baskı 

Bu programda sıkça kullanılan görüntüler, köy yakma, göç ettirme, faili meçhul cinayetler gibi devletin uyguladığı insanlık dışı politikaları haklı göstermek için kurgulanmış, gerçeğin çarpıtıldığı içeriklerle doluydu. ”Terörle mücadele" adı altında yapılan operasyonlar, halkın devlete olan güvenini sarsmak yerine, devlete desteği artırmayı amaçlayan bir psikolojik harp taktiği olarak sunuldu. Özel Harp Dairesi medya organlarını yalnızca manipülatif programlarla değil, aynı zamanda sansür ve baskı yoluyla da kontrol altına aldı. 1990'lar boyunca, Kürt sorunuyla ilgili haber yapmaya çalışan gazeteciler ya ölümle tehdit edildi ya hapsedildi ya da faili meçhul cinayete kurban gitti.

Medya bir silah olarak kullanıldı 

Sonuç olarak Özel Harp Dairesi’nin medya alanında yürüttüğü politikalar, Kürt halkına karşı yürütülen savaşın bir diğer cephesini oluşturdu. Medya bu haliyle haber aktarma aracı değil Özel Harp Dairesi tarafından bir silah olarak kullanıldı. Medya üzerinden yürütülen psikolojik harp bugün de Kürt halkının mücadelesini karalamak için kullanılmaya devam ediyor. 

Medyanın gücü ve Ruanda Katliamı 

Birçoğumuz Ruanda’da 1994 yılında yaşanan soykırımı hatırlarız. Bu soykırımın yaşanmasında en büyük rolü oynayan RTLM adlı bir radyoydu. RTLM, Huti radikalleri tarafından desteklenen ve Tutsi nüfusuna karşı nefret söylemleri yayan bir radyo istasyonuydu. Bu radyo, soykırımı destekleyen propaganda yaparak, Huti halkını Tutsilere karşı kışkırtarak nefret söylemleri yaydı. Radyo, günlük olarak Huti milislere Tutsi hedeflerin yerlerini bildirip, Hutilere bu hedeflere saldırmaları için yönlendirme yaptı. Yine bu radyo yayınlarıyla, halkı soykırıma aktif olarak katılmaları için teşvik edip, kurbanlara karşı şiddeti normalleştirdi. Bu şekilde, RTLM, soykırımı gerçekleştiren milis gruplarının harekete geçmesine, soykırımın yayılmasına ve sonuç olarak 800 bin insanın kırımdan geçmesine sebep oldu. 

Bu örneği medyanın gücünü anlatabilmek için verdik. Kışkırtıcı yayın yapan bir radyonun nasıl büyük bir soykırımı yarattığı tarihin sayfalarında yer aldı. Günümüzde ise medyanın en önemli alanlarından biri dijital medya platformları oldu. Özellikle X (eski adıyla Twitter) gibi platformlarda ciddi bir dezenformasyon ve manipülasyon yapılıyor. 

 

 

Dezenforme bilgiler nasıl yayılıyor?

İnternette paylaşılan yanlış veya yanıltıcı bilgilerin toplumsal ve siyasi görüşler üzerinde kayda değer bir etki yaratabildiği biliniyor. Dijital medya platformlarında paylaşılarak hızla yayılan bu gönderilerin demokratik süreçlere ciddi düzeyde zarar vererek nefret ve toplumsal karşıtlığı körüklediği de biliniyor. Araştırmacılar bu gönderilerin en az yüzde 34'ünü 10, yüzde 70'ini de bin hesabın paylaştığını buldu. Yanlış bilgileri hızla yayabilen bu hesaplar, bir hastalığı çok fazla kişiye bulaştırabilen hastalar için kullanılan “süper yayıcı” ifadesiyle tanımlanıyor. 

Bu 15-20 hesabı kim yönetiyor?

Özellikle Türkiye’de son yıllarda “haber aktarımı” görünümlü yayın yapan yeni birçok “süper yayıcı” olarak tanımlanabilecek dijital medya hesabı açıldı. Bu hesapların nereden yönetildiği, kimin yönettiği, resmiyetlerine dair hiçbir bilgi yok. Bahsini ettiğimiz yaklaşık 15-20 dijital medya hesabının paylaşımları da ortak. Karşılıklı birbirlerini büyütmeye da