Direniş mirası bıraktılar

'Güneşimizi Karartamazsınız' fedaileri

'Güneşimizi Karartamazsınız' fedaileri

  • Komploya karşı dalga dalga yayılan 'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemine katılanlar, arkalarında büyük bir direniş mirası bıraktı.

Aileler, çocuklarının mücadelesini anlattı. Kürt Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998'de startı verilen ve 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslimiyle devam devam Uluslararası Komplo'nun üzerinden 26 yıl geçti. Komploya karşı 'Güneşimizi Karatamazsınız' eylemleri, 9 Ekim 1998’de Mereş’teki cezaevinde başladı; diğer cezaevlerine, Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’nın dört bir yanına yayıldı. 

Henüz çocuktu ve tutsaktı

Ali Bilen de bedenini ateşe veren isimlerden. Bilen, 1990'lı yıllarda köy yakmalarının yoğun yaşandığı dönemde ailesiyle birlikte Mêrdîn'in Qoser (Kızıltepe) ilçesinden Mersin’e göç etti. Henüz 13 yaşında olduğu Ocak 2003'te “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı. Adana Kürkçüler E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 14 Temmuz 2003'te bedenini ateşe verdi. Bilen, 2010'da tahliye edildi. Bilen, "Komployu lanetlemek için bedenimi ateşe verdim. Eylemcilerin en küçüğü bendim" dedi. Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalara işaret eden Bilen, savaş ile barışın bir arada olamayacağını, Abdullah Öcalan'ın bir an önce fiziken özgür olması gerektiğini kaydetti.

Bir aileden iki kişi

Veysi Kaya, Kürt Halk Önderi'nin zehirlendiği haberleri üzerine bedenini ateşe verdi. Arap bir ailenin ferdi olan Kaya, Mêrdîn'in Stewr (Savur) ilçesine bağlı Teffî Mahallesi'nde 1979'da dünyaya geldi. Kaya Ailesi, 1982'de devlet baskısından kaynaklı Adana'ya göç ederek, Seyhan ilçesine bağlı Barbaros Mahallesi'ne yerleşti. Kaya, defalarca gözaltına alındı ve işkenceye maruz kaldı. Zehirlenme haberleri üzerine 9 Şubat 2006'da bedenini ateşe verdi ve aynı yılın 28 Şubat'ında şehitler kervanına katıldı.

Kaya'nın yeğeni 16 yaşındaki Abdulkadir Atilla ise 11 Mart 2012'de İmralı tecridine karşı bedenini ateşe vererek yaşamını yitirdi. 

Ailenin mücadele çizgisidir

Veysi Kaya'nın kardeşi Muhittin Kaya, ablası Ayşe Kaya'nın (Mizgin Arap) 1996'da Dêrsim'de şehit düştüğünü hatırlatarak, "Kürt halkının onurlu ve şerefli mücadelesinin yanında olduk. Sayın Abdullah Öcalan'ın fikirlerini benimsedik. Hiçbir şekilde tecrit ve zulmü kabul etmedik. Abim, ablam ve yeğenim, bizler için mücadele çizgisidir" dedi. 

Fen Lisesi öğrencisiydi

18 yaşındaki Ebu Müslüm Doğan, Semsûr'da Fen Lisesi'ni okurken 15 Şubat 2010'da bedenini ateşe verdi. Eylemine dair 5 sayfalık bir mektup bıraktı. "Anlasınlar ki Kürt halkı bir daha asla ihanete uğramayacaktır" diyen Doğan'ın eylemine dair 14 Mart 2010'daki avukat görüşmesinde konuşan Kürt Halk Önderi, "Ben geçmişte Malatya Kürtlüğünü eleştirmiştim, sert de eleştirmiştim. Ancak bu genç arkadaşla Zeynep Kınacı şahsında yeni bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bunlar Malatya Kürtlüğünün onurudur. Ben bile bu arkadaşlar karşısında kendimi ezik ve çok sorumlu hissediyorum...” demişti.

Bağlılığı çok farklıydı

Anne Zeliha Doğan, şunları söyledi: "Aile olarak ilk günden beri Özgürlük Hareketi'ni benimsedik ama Müslüm'ün bağlılığı daha farklıydı. Hiçbir zaman kendini düşünmedi, hep sevdiği ve takip ettiği fikri düşündü. Abdullah Öcalan’ı çok seviyordu ve O'nun için yaşamına son verdi. Kürtler bin yıllardır bu topraklarda yaşıyor. Biz her zaman barış istedik ve istiyoruz. Abdullah Öcalan’ı artık bıraksınlar ve çözüm olsun."

Bu uğurda ölmek de

Mahsun Özen, 22 yaşındayken 28 Aralık 2013’te İzmir Bayraklı’da bulunan Barış Anıtı önünde bedenini ateşe verdi. Henüz 7 yaşındayken Mêrdîn'den ailesiyle birlikte İzmir’e göç etti. İzmir'de DEHAP gençlik çalışmalarında yer alan Özen, 19 yaşında  tutuklandı. Bir yıl sonra tahliye edildi ve parti çalışmalarına devam etti. Özen, mektubunda eylemine dair şunları belirtti: "Ölümlerin, katliamların sıradanlaştığı bir dünyada insanın tek sözü özgürlük oluyor. Özgür yaşam ve yaşatma geleneği oluyor. Bu uğurda ölmek de amaca ulaşma hedefidir.”

Üç çocuğunu yitirdi

Babası Burhan Özen, bir çocuğunu Kuzey ve Doğu Suriye'de, bir çocuğunu ise Cûdi'de yitirdiğini hatırlatarak, şöyle konuştu: "Oğullarım 'Kardeşimin silahını yerde bırakmayacağım’ diyordu. İkisinin cenazesini de görmedim. Belki de mezarları imha edilmiştir, bilmiyorum. Mahsun'un yaptığı eylemi bilmiyordum, polisler bana ‘oğlun kendini yakmış’ dedi. Arkadaşlarına ‘Ben Önderlik için kendimi yakacağım' demiş. Yaşadıkça mücadelesini devam ettireceğim. Ben ve annesi her hafta mezarının başına gidiyoruz. Bizim ciğerimiz yandı ama başkalarının ciğeri yansın istemiyorum."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.