Direnişin Emine Şenyaşar hikayesi

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Emine Ana ve oğlu Ferit’in Urfa Adliyesi önünde adalet talebiyle başlattıkları oturma eylemi ve adalet nöbeti ise kesintisiz bir biçimde, sürekli gözaltı ve çeşitli saldırı biçimleriyle engellenmeye çalışılıyor. Tüm biat ettirme çabalarına rağmen Emine Ana’nın adalet çığlığı, her gün kulaklarımızda bir kez daha çınlamaya devam ediyor.

Erkek devlet iktidarlarının zülüm üzerine kurulu, sürekli zalimlik üreten sistemleri dünyanın dört bir yanında egemenliğini sürdürürken anaların bitmeyen adalet arayışı hikayelerine her gün yeni birisi ekleniyor. Nitekim bu barbarlık geleneğinin en çarpıcı örneklerinden biri olan, her türlü katilliğin, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin verimli toprağına dönüştürülen Türk devlet sistemi, kendini kanla besleyerek varlığını sürdürüyor. Günlerdir çığlıklarına tanık olduğumuz Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar’ın adalet talebiyle başlattığı direniş, işte o hikayelerden biri.

Hatırlanırsa 14 Haziran 2018’de Urfa’nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın “seçim gezisi” esnafa saldırıya, kendisine oy vermeyecek halkı zorla, baskıyla hizaya getirme turlarına dönüşmüştü. Şenyaşar ailesi örneğinde olduğu gibi bu saldırganlıklar neredeyse açıktan katliam halini almıştı. Yıldız’ın yakınları ile korumalarının işyeri ve akabinde hastanedeki saldırıları neticesinde esnaf Hacı Esvet Şenyaşar, çocukları Adil ve Celal Şenyaşar hayatını kaybetmişti. AKP’li vekilin ağabeyi Mehmet Şah Yıldız da olayda yaşamını yitirmişti. Yaşanan olayın ardından hakkında yakalama kararı bulunan Enver Yıldız, saldırıdan 15 ay sonra tutuklanmıştı. Olayda babası ve kardeşlerini kaybeden, kendisi de yaralanan Fadıl Şenyaşar ise hala cezaevinde tutuklu bulunuyor. Ayrıca Şenyaşar ailesi Suruç’taki ev ve dükkanlarını boşaltmak zorunda kalmıştı. Olaydan 18 ay sonra ise sadece işyerinde yaşananlara ilişkin dava açılmış, Şenyaşar ailesine dönük saldırının ve boğaz keserek öldürme biçiminde bir vahşetin yaşandığı hastane boyutuna yer verilmeyen iddianamede, tutuklu Fadıl Şenyaşar ve yaralı kurtulan Ferit Şenyaşar’ın da aralarında olduğu 13 kişiye, “öldürme, öldürmeye teşebbüs, yaralama, mala zarar verme, ateşli silah bulundurma” gibi suçlamalar yöneltilmişti.

Geldiğimiz aşamada Emine Ana ve oğlu Ferit’in Urfa Adliyesi önünde adalet talebiyle başlattıkları oturma eylemi ve adalet nöbeti ise kesintisiz bir biçimde, sürekli gözaltı ve çeşitli saldırı biçimleriyle engellenmeye çalışılıyor. Tüm biat ettirme çabalarına rağmen Emine Ana’nın adalet çığlığı, her gün kulaklarımızda bir kez daha çınlamaya devam ediyor. Kuşkusuz zulümle kendini daim kılmaya çalışan Türk devlet geleneğinin bu topraklardaki en iyi özeti, bırakalım evlatlarını canlı bulmayı, evlatlarının kemiklerinin peşine düşen annelerin çığlığıdır. Mesela Berfo ananın çığlığıdır! Mesela Gülsüm Elvan’ın çığlığıdır! Mesela Makbule Kaymaz’ın çığlığıdır! Mesela kızının parçalarını meşe ağaçlarının gövdesinden toplayan Saliha Önkol’un çığlığıdır! Mesela 10 yaşındaki kızının cenazesini buzdolabında saklayan, kapağı her açtığında kızının cesedini karşısında gören Emine Çağırga’nın çığlığıdır! Ve elbette bu faşist devlet geleneğinin özeti, cenazesi 7 gün yerde kalan, 23 gün sonra toprağa verilen Taybet İnan’ın yani Taybet Ana’nın sessiz çığlığıdır.

Arjantin’deki Plaza de Mayo annelerinden Türkiye’deki Cumartesi ve Barış Annelerine kadar dünyanın her yerinde anneler, söz konusu evlatları olunca direnç ve irade kesiliyor, adalet mücadelesini her koşulda sürdürüyorlar. Mevcut iktidar kendisinden öncekiler gibi zulümle, şiddetle anneleri susturabileceğini sanıyor. Ancak Emine Ana gibi kendilerine atfedilen suskunluğu bir yana bırakan analar, uzun zamandır çocukları için sokaklara çıkıyor; hala korkusuzca karakolları, mahkeme kapılarını, cezaevlerini dolaşıp eylemlerde bir araya geliyor, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Anne olmaları polis şiddetini engellemese de, barışçıl eylemleri yasaklansa da, copla, plastik mermiyle, gazla gözaltına alınsalar da onlar hep Emine Ana gibi adaletin temsilcisi oldular, adaletin aynası oldular.

Brecht’ten bir anımsatma ile noktalayalım: “Bir gün gelecek, zaman bizim olacak… Fırtınayı ve kasırgayı ite ite yarıp geçeceğiz tüm suları… Gelecek bizim olacak… Tırnaklarımızla koparıp alacağız yarınlardan mutluluk payımızı…”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.