Direnişin ölçüsünü belirleyen anneler

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Fehime ana en korkunç diktatörlüklerin bile halkların attığı binlerce kesikle kan kaybından yıkılıp yok olduğunu unutturmuyordu! Fehime ana bizlere bir kez daha nasıl yaşamalı ve nasıl mücadele etmelinin yolunu gösteriyordu. "Kürt halkı hep ayaktadır, hep ayakta olacak. Bir Deniz gitti bin Deniz gelecek… 

“Geçmişi yok saymak, iktidarda olan bazılarının iddia ettikleri kadar kolay değildir. Bu dünyada hala onları hatırlamak ve diri tutmak isteyen tek bir insan bile varsa bunu yapmak mümkün değildir. Bu yeter; ahlaki çölde haykıran bir insan, önce biri, sonra biri daha, adalet kıvılcımının sönmesine engel olmak için bu yeter. Tarih bizi dinliyor olabilir, tarih bize cevap verebilir.” Tarihe not düşen bu sözler Ariel Dorfman’a ait. Tıpkı faşist Türk devletinin 40 yılı aşkın bir süredir Kürt halkına karşı sürdürdüğü savaşta çocuklarının katledilmesine tanık olan annelerin sözlerindeki, mücadelesindeki hakikat ve tarihsellik gibi.

Türkiye’nin tarihi katliamların, kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin en verimli toprağı haline getirilirken Arjantin’deki Plaza de Mayo annelerinden Türkiye’deki Cumartesi ve Barış Annelerine kadar dünyanın her yerinde anneler, söz konusu çocukları olunca baştan aşağı direnç ve irade kesildi. O annelerden kimisinin çocukları, eşleri tutsak edildi, ama unutmadılar, unutturmadılar. Kimisinin sarılacak bir mezarı dahi yokken unutmadı, unutturmadı. Kimisi çocuklarının akibetini öğrenemezken unutmadı, unutturmadı. Bir direniş ahlakı ve kültürünün yaratıcısı olarak anneler, yepyeni bir annelik tahayyülünün de yaratıcısı oldular. Onların bu tavrı toplumsal ve siyasal mücadelede bir direniş ölçütü haline geldi.

Örneğin biraz daha geriye gittiğimizde, Kuzey Kürdistan’da 1927 yılında başlayan Ağrı Ayaklanmasına katılan Gülnaz Hanım, mağrur ve onurlu duruşu ile bir direniş ölçütü ortaya koyarken karşımıza çıkar. İsyan bastırılırken Gülnaz Hanım’ın kardeşi İzzet Bey ve oğlu Sıddık Bey, çatışma sırasında başları kesilerek öldürülür. Kesik başlarının, teşhisi için Muş Cezaevinden çağırtılan Gülnaz Hanım’ın yanında bulunan Nuri Dersimi Gülnaz Hanım'ın bükülmeyen iradesini şöyle anlatır; "İlk önce İzzet Bey'in kesik başı önünde eğildi ve kardeşinin kahramanlıklarını yüksek bir sesle saydı. Ondan sonra oğlu Sıddık Bey'in kesik başına elini uzattı, gözlerini okşadı ve yüksek sesle, 'Bu benim tosunumdur, buna ben bugün için süt verdim. Eğer Kürdistan davası uğruna bu suretle ölümünü görmeseydim, sütümü kendisine haram ederdim' dedi…”

Yakın tarihte ise giderek politikleşen anneler faşizmin uyguladığı zulme karşı bu direniş kültürünü yükseltirken belirir karşımızda. Berfo Ana, “Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler.” sözleriyle belleklere kazınırken, Cumartesi Anneleri’nin sembol isimlerinden biri haline geldi. Direnişin ölçüsünü belirleyen bir diğer anne ise Emine Çağırga’dır. Türk devleti 1992’de Cizîra Botan’da 7 yaşındaki kızı Fatma’yı katleder. 7 Eylül 2015’te ise kapısının önünde 10 yaşındaki kızı Cemile’yi katleder ve o cenazesini 11 gün boyunca derin dondurucuda saklamak zorunda kalır. Ancak Emine ana, “Anneler olarak tek isteğimiz barış ve özgürlüğün olması. Biz hiçbir zaman mücadelemizden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Bu dava yolunda mücadelemizi büyüteceğiz” diyerek tutumunu belirler.

Direngen duruşundan taviz vermeyen Kürt annelerinden bir diğeri ise Derikli Suad Muhammed’dir. İki kızının katledilmesine tanık olan, Suad ana, bu vahşete kızlarının direnişini sahiplenerek cevap veriyor. Kızlarından Zozan, 24 Ekim 1998’de Türk askerleri tarafından işkenceyle katledilerek, bir aracın arkasına bağlanır ve bedeni teşhir edilir. Diğer kızı olan Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hewrîn Xelef ise Rojava’ya yönelik 9 Ekim’de başlatılan saldırılar sırasında aracı çeteler tarafından durdurularak katledilir. Ancak Suad ana şunları söyler: “Bu saldırılar Hewrîn’im şahsında, öncülüğünü yaptığı mücadelesine dönüktür. Herkes bilsin ki ben annesi olarak onun mücadelesini yürüteceğim…”

İşte binlerce annenin yaşadıkları tüm vahşete karşı ortaya koydukları bu bükülmeyen iradeye en son HDP İzmir İl binasına saldırı sırasında katledilen Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz’ın mağrur ve onurlu sözleri de eklendi. Herkesi, hepimizi derinden etkileyen ve direniş ölçülerimizi belirleyen o sözlerdeki hakikat aynı zamanda içinde faşizme karşı en güçlü yanıtı barındırıyordu. Fehime ana, faşizmin vahşetinin olup bitmiş felaketlere indirgenemeyeceğini haykırıyordu! Fehime ana en korkunç diktatörlüklerin bile halkların attığı binlerce kesikle kan kaybından yıkılıp yok olduğunu unutturmuyordu! Fehime ana bizlere bir kez daha nasıl yaşamalı ve nasıl mücadele etmelinin yolunu gösteriyordu. "Kürt halkı hep ayaktadır, hep ayakta olacak. Bir Deniz gitti bin Deniz gelecek… Bunların karşısında başımı eğmem. Evladım öldürülmüş benim başım dik, alnım açık. Bırakmıyorlar cenazemi göreyim, hem katlettiler hem bırakmıyorlar. Ben bir anneyim kimse susturmaya çalışmasın. Kürt halkı hep ayaktadır. Deniz gitti, bin Deniz gelecek” ...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.