Dünyada ‘ebedi barış’ mümkün mü?

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Çatışmanın, savaşın, soykırımların olmayacağı olası bir “ebedi barış”ın hüküm sürdüğü bir dünya kurulamaz mı? Barışın bolca konuşulduğu bu hafta vesilesi ile bu soruya bir aydınlanma filozofu olan Kant’ın dünya üzerinde barışın hakimiyetini amaçlayan “Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme”sini bir kez daha hatırlatarak cevap vermek isterim.

İnsanı bir olanaklar bütünü olarak gören Kant bu makaleyi 1795’te yazar. Kant, barışı tesis edebilme olanağını sergileyebilecek insan için uluslararası hukuk zemininde “Ebedi Barış”ı mümkün görmektedir. Ona göre geçici bir çözüm, geçici bir yaşam tarzı olarak değil daimi bir olanak olarak barış sağlanabilir. Fakat bunun için en başta siyasi erkin kararlı mücadelesi ve tutumu şarttır.

Kuşkusuz tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar hayatını kaybeden insanların sayısının milyonları aşması yanında, bozulan doğal ve kültürel çevre ve değerleri göz önüne alınınca barışın ne denli arzu edilen, fakat insanın kolayca anlayamadığı sihirli bir kavram olduğu da bilinmektedir. Barış ve savaş konusunda bizi en fazla ilgilendiren husus ise insanlığın ensesine yapışan bu lanetin ve hastalıklı ruh halinin insanlığımızı yok ettiği bilindiği halde, savaşların durdurulmasında egemen sistemlerin güç ve iktidar politikalarının baskınlığı kadar hala genelleşmeyen toplumsal reflekslerin varlığıdır. Nitekim Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından alınan korkunç dersler maalesef henüz yeterli olmadığı gibi dünyayı ve insanlığı tamamen yok edecek tehlikeli bir üçüncü bir dünya savaşı fiili olarak devam etmektedir.    

Peki savaşan insan olanağını her durumda sergileyen insan neden ebedi bir barış sürecini ortaya çıkaracak bir olanak için çaba göstermemektedir? Kuşkusuz insanın evrensel güven, özgürlük, kardeşlik, barış istek ve duyguları hakkında kitaplar yazılmış, şarkılar söylenmiş, filmler çevrilmiş, silahlı silahsız sayısız savunma mekanizmaları kurulmuştur. Fakat tüm bu çabalar dünya düzleminde yeterli olamamıştır. Kant’a göre devletler içsel olarak özgür olup bir birlik ya da federasyon üzerinde anlaşmadıkları sürece ebedi barışa ulaşabilmek mümkün olmayacaktır.

Kant, dünya üzerinde barışın ebedi bir şekilde sağlanmasının temel koşullarını insanın akılcı ve ahlaki bir yapıya kavuşması ile olabileceğini vurgulamaktadır. Bu bakımdan savaşı hukuksal bir yol olarak kullanmayı şiddetle lanetlemekte, barış halini mutlak yükümlülük olarak tanımakta, uluslararası bir anlaşma olmaksızın barış durumunun kurulmasını olanaksız bulunmaktadır. Tamda bu nedenlerle siyasete dikkat çekmekte ve devletlerin dünya düzleminde daha özel nitelikte bir birlikteliğini gerekli görmektedir.

Barış mücadelesine kutsal bir anlam yükleyerek dikkat çeken Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise kalıcı bir barışı daha kapsamlı bir perspektiften ele almaktadır. Öcalan’a göre öz savunmasız bir barışı gerçek barış gibi göstermek ideolojik sermaye hegemonyasının en büyük çarpıtmasıdır. Barışın gerçekleştirilmesi birinci olarak; tarafların bir egemenlik olmadan silahsızlandırılması ile mümkündür. İkincisi, kalıcı bir barışı ancak toplumların öz savunması temelinde mümkün görmektedir. Dolayısıyla ahlaki ve politik toplum karakterinin korunmasını ilkesel görmektedir. Üçüncüsü, bu ilkesel barış koşulları altında demokratik siyasete vazgeçilmez bir önem vermektedir. Dördüncüsü, sık sık onurlu bir barışın ancak onurlu bir mücadele ile mümkün olduğuna vurgu yapmaktadır.

Bu haklı tespitlerden yola çıkarsak barışın sağlanması ezilen halklar düzleminde barışın bir mücadele perspektifi ile ele alınmasını gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Yani söz konusu devletler ve güç merkezleri yapısal olarak varlıklarını siyasal egemenlik ve iktidar üzerine kurduklarından kendiliğinden bir değişim beklemek yanıltıcı olacaktır. İnsanın üstünlüğü ve değeri gibi konular bütün insanlığın, halkların ve devletlerin temel perspektifi haline gelinceye dek hem kendi yerelimizde hem de dünya düzleminde bu fikriyatın sonuç alacağına umudu yitirmemekte aynı mücadele perspektifinin bir parçasıdır. Çünkü savaş gibi barış da cephelerde değil insan beyinlerinde ve kalplerinde kazanılır veya kaybedilir. Albert Einstein’in diliyle söylersek: “İnsan, savaş gibi inanmadığı bir şey için acı çekeceğine, barış gibi inandığı gibi bir dava uğruna ölse daha iyi değil midir? Savaş için hiç direnmeden verdiğimiz kurbanları, barış için de vermeye hazır olmalıyız.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.