Efrîn’den Bask ülkesine bir göç hikayesi

Forum Haberleri —

  • Muhammed Andrey, Efrîn’lidir. Ailesinin Şam’a çok erkenden göçmelerinden dolayı Şam’da dünyaya gelir. Yurtsever bir aile olduğu için Suriye rejiminin zulmünden hiç kurtulamazlar.
  • Bu baskılardan kurtulmak için Lübnan’a taşınırlar, Kürt özgürlük Hareketi ile sürekli ilişki içindedirler.
  • Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden insanların uğrak yeridir evleri. Ancak bu kez de Lübnan’da IŞİD gelir bulur kendilerini…

 

Ercan Jan AKTAŞ

Muhammed Andrey, Efrîn’lidir. Ancak kendisi ailesinin Şam’a çok erkenden göçmelerinden dolayı Şam’da dünyaya gelir. Yurtsever bir aile olduğu için Suriye rejiminin zulmünden hiç kurtulamazlar. Bu baskılardan kurtulmak için Lübnan’a taşınırlar, Kürt özgürlük Hareketi ile sürekli ilişki içindedirler. Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden insanların uğrak yeridir evleri. Ancak bu kez de Lübnan’da İŞİD gelir bulur kendilerini.

Bask ülkesinde bulduk, Efrînli Muhammed Andrey’i. Kendisiyle buraya geliş hikayesini ve ailesini konuştuk; yaşadıklarını anlatırken Muhammed, sömürgeci devletlerin birbirlerine ne kadar benzer olduklarına bir kez daha şahit olduk. Şöyle anlatıyor o günleri, Muhammed:

“Babam Efrîn’den erken çıkmıştı. Şam’a yerleşmiştik. Biz 7 erkek kardeştik. Savaşta bir kardeşim şehit oldu. Suriye rejimi tarafından 28 yaşında öldürüldü. Babam her zaman yurtsever bir Kürt olarak yaşadı. PKK’den önce Kürtler’in etkilendiği isim Barzani ve partisi KDP’di. Başkan Öcalan Şam’a geldiğinden itibaren babam sürekli kendisiyleydi. Böyle olunca bütün aile olarak Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi her zaman bizim de gündemimizde oldu.

Şimdi Şam’da çok daha fazla bir Kürt nüfusu var, ancak bunların çoğu Kürtçeyi bilmezler, asimile olmuşlar. Rejim bunun için çok çalışıyordu.
2011’de cezaevine düştüm. ‘Arap Baharı’ dedikleri isyanlar Suriye’ye geldiğinde bende katıldım.

Şam’da Kürtlerin kendi mahallesi var, Arapça’da bu mahalleye Rukneddin diyorlar, biz de orada büyük eylemler, yürüyüşler yaptık. 1980’lere kadar da bu bölgeye girişte; “Taxa Kurda” yazıyordu. Aslında Selahattin Eyubi’den itibaren Şam’a yerleşen Kürtlerin yaşadıkları bir bölgedir burası. Burada çok da yurtsever insanlar var ancak Kürtçe bilmezler.

Kürtlerin buradaki kitlesel mücadelesinde önemli süreçlerden biriside 2004’tür. 1994’de Amudê  (sinema da) katliamında ölen yüzlerce Kürt çocuğu oldu. Halep, Şam, Qamişlo Kürtlerin mücadelesi açısından her zaman hareketli şehirler oldu.

Eskiden imkanlarımız yoktu, iletişim çok zordu Kürtler arasında. Bir şehirde Kürtlere dönük bir katliam olurdu diğer bölgelerde yaşayan Kürtlerin bundan haberleri olmazdı.

Bu süreçte gözaltına alındım. 28 gün gözaltında tutuldum. Üzerimde fazla baskı olmamıştı, bıraktılar sonra beni. Ancak iki ay sonra bir gece yarısı Şam’daki evimizi bastılar. Alıp götürdüler beni. Bu kez çok ağır işkencelere maruz kaldım. Uygulamadıkları işkence kalmadı. Şam’da bir işkence var, ‘Alman Sandalyesi’ diyorlar. Bu işkenceye maruz kalanlarda kalıcı hasarlar oluşur, özellikle de artık belini bir daha eskisi gibi kullanamaz. Bu işkencelerde çok arkadaşım gözlerimin önünde öldü.

Durumumun çok kötü olduğunu öğrenen babam rejime para vererek, sanırım üç bin dolardı, beni onların elinden yarı sakat şekilde aldı.

Çıktığımda direk Lübnan’a gittim, kaçak olarak Beyrut’e geçtim.  2017’ye kadar da oradaydım. BM’nin Beyrut ofisinden aradılar beni; “Fransız Konsolosluğunda yarın randevun var” diye. Hızlı bir şekilde işlerimiz yapıldı ve buraya 2017 Newroz’unda geldim.

20 Mart gecesi Beyrut’dan çıktım ve 21 Mart Newroz’da Güney Batı Fransa’nın Bask Bölgesindeki Tardets kasabasına eşim ve bir çocuğum ile birlikte geldim. O zaman 19 yaşında olan oğlum Türkiye’de Kayseri’de göçmenlerin yaşadığı kamptaydı.

Suriye rejimin zulmünden bütün ailem yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldılar. Rakka’da ailecek büyük bir restoran yaptık. O toprağı paramızla almıştık. Kürt olduğumuz için toprağımızı üzerimize alamadık. Parasını vererek aldığımız toprağı aile ismine geçirmek için çok paralar verdik, çok uğraştık.“

Bambaşka bir kültürün içerisine giren Muhammed Andrey, sonrasını şöyle anlatıyor: 

“Eşim Heba Şam’ın Araplarından, öğrenimi sürecinde Fransızca dersleri almış. Az da olsa Fransızca konuşabiliyordu. Bende daha önce Bask ülkesini duymuştum. Parti içindeki eğitimlerde Bask tarihini de okumuştuk. Onların da Kürtler gibi mazlum bir halk olduklarını biliyordum.

Büyük bir sevgi ile bizi karşıladılar, bu yaşadığım evi Belediye verdi. Yürekleri ile bizimle oldular. Kürtleri çok seviyorlar. Onlar da bana; “Kürtler ve Basklılar kardeş halklardır” diyorlar.

Burada yeni bir hayata başladık. Bir kız çocuğum burada dünyaya geldi, navê wî jî Heva’ye. Rudî, şimdi dokuz yaşında. Heva üç yaşına girdi. İkisi içinde hayat burada çok rahat. Okullarında Fransızca ve Baskça dilini öğreniyorlar. Annelerinden dolayı Arapça’da biliyorlar.
Kürtçe!

“Ben bu konuda eksik kaldım, ama şimdi yavaş yavaş öğreniyorlar. Kendi ailesinin, atalarının nerede geldiklerini, neler yaşadıklarını elbette bilmelerini istiyorum. Benim çocukluğum ve Heva ile Rudi’nin çocukluğuna bakıyorum; arada çok ama çok fark var.

Bizim çocukluğumuz baskı, şiddet ve asimilasyon ile geçti. Arap rejimlerinde Kürtlerin kendi dilleri ve kültürleri ile yaşamak istemesi her zaman büyük problem oldu. Buna izin vermediler, istediler ki Kürtler de tamamen Araplaşsınlar. Ama burada şimdi çocuklar rahatlar, istedikleri hayatları yaşayabiliyorlar.

Rojava’yı, Şam ve Kürdistan’ın diğer parçalarındaki gelişmeleri izleyip izlemediğini sorunca, Muhammed Andrey’e, anlıyoruz ki, Rojava ile ilişkisi kopmamış ve sıkı bir şekilde takip ediyor, gelişmeleri. Zira iki kardeşi şu an savaşçı olarak PYD içerisinde ve onlarla devamlı bir iletişim halinde.

"Benim buradaki eksikliğim, Bask Bölgesi’nde pek Kürt yok, Kürtlerin dernekleri yok. Ben Kürtlerin eylemlerine, davetlerine, toplantılarına katılmak istiyorum."

Muhammed Andrey ile konuşmamız devam ederken, babasının Bask halkının özgürlük mücadelesinde saygınca bir yeri olan ve son seçimlerde de Belediye Başkanı seçilen, Kürt Halkının dostu Maité yanımıza gelerek sohbetimize dahil olur.

21 Mart 2017 tarihinden bu yana kendisi ve ailesi ile tanıştıklarını belirten Maite, “Bütün hayatları büyük bir valizin içinde çıkıp geldiler. Elbette bu durum çok şey söylüyor. Muhammed’in oğlu Rudi, o zaman kaç yaşındaydı, beş mi? Şöyle hemen direk geldi yanımıza gülümseyen bir yüz ile; ‘Bonjour!’ Hemen Martin’in elinden tutarak tokalaştı. Evet çok hızlı bir giriş yaptı. Zaten 21 Mart günü öğleden sonra buraya vardılar. Diğer gün, Rudi hemen geldi okulunu gördü. Aynı gün okula başladı. Bir ay içinde Rudi hem Fransızca ve hem de Baskça konuşmaya başladı yavaş yavaş. Sanırım çocuklar ile hızlı başlayan bu değişim oldu. Bizim için de oldukça enteresan bir etkileşim oldu. Hızlı bir şekilde hayatın içinde işleri birlikte konuşmaya başladık. Bir yandan oldukça değişik şeyler ile karşılaşırken, öte yandan paralel şeyler de yaşıyorduk.”

Muhammed Andrey ve ailesinden önce tanıştıkları Kürt olup olmadığını soruyoruz, Maite’ye. Şöyle cevap veriyor:

"Hayır, ilk defa oldu ki bizler Kürtler ile tanıştık. Konuşmak elbette kolay değildi. Çünkü ortak bir dilimiz yoktu. Ben Kürtçe ve Arapça bilmem, Muhammed Andrey Fransızca ve Baskça, İngilizce bilmiyordu. Biz de google çevirisi ile, pratik jestler ile konuşmaya başladık. Daha sonra bize yakın şehir olan Mauléon’da bir Arap arkadaşın yaşadığını öğrendik. O çeşitli zamanlarda bize yardım etti. Şimdi iyiyiz tabi. Ancak hala Kürtçe öğrenemedim. Kürtçe de elbette enteresan bir dil, ancak daha hızlı anlaşabilmek için Fransızca üzerinden gittik. Bu değişim bizim için de önemlidir elbette. Yeni insanlar ile yeni kültürler ile tanışmak. Bu durum bizi başka kültürler üzerinden düşünmeye de zorluyor tabii.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.