Dışarıya sınırsız bakmayı özlemiştim

Kadın Haberleri —

Emine Yıldırım

Emine Yıldırım

  • 30 yıllık tutsaklığın ardından Emine Yıldırım, “Özlem duyduğumuz çok şey vardı. Bir mücadele uğruna cezaevine girmiştim ve bu mücadeleyle ilgili senin tutsaklıkla birlikte yapamadığın ve alıkonulduğun çok fazla şey vardı. O amaca tekrar ulaşma, o ruhu yakalayabilme, eskiden sahip olduğumuz o olanakları yaşayabilme özlemi” dedi.

BİRCAN DEĞİRMENCİ/AMED

Tevgera Jinên Azad (TJA), hem hapishanelerdeki tutsak kadınların sorunlarının konuşulduğu hem de eski tutsakların deneyimlerini paylaşmak için Amed’de iki gün süren bir konferans düzenledi.

“Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak” başlıklı konferansa İran, İrlanda, Filipinler, Irak, Federe Kurdistan Bölgesi ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinden gelen kadınlar yapılan oturumlarla sorunları masaya yatırdı. Hukuk, siyaset ve medya alanlarında yapılan atölye çalışmalarıyla kadın mahkumların ihtiyaçlarına yönelik çözüm önerileri tartışıldı.

 

 

Konferansta yıllarca cezaevinde kalan Şadiye Manap, Emine Yıldırım, Rojbin Perişan, Emine İpek ve Mevlüde Acar da sahneye gelerek katılımcıları selamladı. Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nden 30 yılın ardından Kasım 2022’de tahliye olan Emine Yıldırım ile cezaevi ve sonrası sürecini konuştuk.

Madımak ardından Sivas’a

Mêrdîn’in Nisêbîn ilçesinde dünyaya gelen Emine Yıldırım 19 yaşındayken Amed’de tutuklanır. İdamla yargılanan Yıldırım, bir yıl tutuklu kaldığı Urfa Cezaevi’nde hüküm giydikten sonra Sivas’a gönderilir. Sivas’ta Madımak katliamının etkisi halen sürdüğünden oradaki bir cezaevine gönderilmekten duyduğu tedirginliği şöyle anlatıyor: “Bizden 4 ay önce başka arkadaşlar gönderilmişti Sivas’a. Biz 4 arkadaşla birlikte gidince 27 kişi olduk. İnsanların diri diri yakıldığı bir yere gönderiliyorsunuz. Otelin yakılması 93’te olmuştu, biz 94’te gönderildik. Mahkûm olduğunuz için savunmasızsınız ve idarenin elindesiniz. Haliyle o atmosferi solumak bile tedirgin ediciydi.”

Mêrdîn’de yaşayan ailesi gelip giderken zorlanmasına rağmen 12 yıl Sivas Cezaevi’nde kalan Yıldırım daha sonra kendi talebi üzerine Mardin Cezaevi’ne gönderilir: “Ailemin daha fazla mağdur edilmemesi ve onlara yakın olmak için Mêrdîn’e gitmeyi talep ettim. Ancak iki yıl geçmeden tekrar başka bir cezaevine gönderildim; Mereş/Elbîstan. Cezaevi idaresi türlü bahanelerle, mahkûm olduğunu hissettirmek ve daha fazla mağdur etmek için seni başka bir yere gönderebiliyor. Tam da oradaki ortama, arkadaşlığa alışmışken bu kez başka yere gidip yeni bir adaptasyon süreci yaşıyorsun.”

Hep aklımda kalacak

Cezaevini hiçbir zaman özlemediğini, hiç kimsenin de özlememesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, yalnızca cezaevindeki arkadaşlık ortamını özlediğini belirtiyor: “Orada yarattığımız değerler, yakaladığımız yoldaşlıklar hep özlem duyulacak değerler olarak kalacak. Cezaevinde kendi emeğimizle oluşturduğumuz yaşam hep aklımda kalacak; uzak durdukça özlem duyulacak bir şey olacak. Her birinin bir yere dair özlemi, anısı var. Birbirimize anlattığımız herhangi bir yemeğe ya da bir yere ait özlemlerimiz var. Onların sevdiği yerlere gittiğimde o arkadaşları anıyorum. Onlardan birinin sevdiği bir yemek olduğunda mutlaka o arkadaşımızı hatırlıyorum. Görüşe gidemedim ama mektup üzerinden haberleştiklerim var.”

Sınırsız koşmayı özlüyorsun

Yıldırım, cezaevindeyken en çok neyi özlediği sorusunu da şöyle yanıtlıyor: “Özlem duyduğumuz çok şey vardı. Bir mücadele uğruna cezaevine girmiştim ve bu mücadeleyle ilgili senin tutsaklıkla birlikte yapamadığın ve alıkonulduğun çok fazla şey vardı. O amaca tekrar ulaşma, o ruhu yakalayabilme, eskiden sahip olduğumuz o olanaklar yaşayabilme özlemi. Zindan bunun dışında birçok şeyi özlettiriyor. Bazen keşke sınırsız, duvarsız biçimde dışarıya bakabilseydim diyordum. Her yer duvarla örülü. Birçok arkadaşımız dışarı çıktığında görme problemi yaşıyor. Çünkü görüş alanı çok dar; sürekli dar bir alana baktığın için uzağı görmekte sorun yaşıyorsun. Sınırsız bakmayı, sınırsız koşmayı özlüyorsun. 30 yıl boyunca en fazla 20 metrekarelik bir alana sınırlısın ve o mekânda yaşamak zorundasın. Onun etrafında dönüyorsun. Spor yapmak istiyorsun ama sürekli dönüp dolaşıp bir duvara çarpıyorsun.”

 

 

Köyümüz eski köy değildi

Cezaevinin ardından dışarıdaki hayata adaptasyon sürecinin nasıl olduğuna ise şu sözlerle yanıt veriyor: “Dışarıya hala tam adapte oldum diyemem. Tümden adapte olmamız gerekiyor mu o da tartışılır. Ben köyden cezaevine girdiğimde şehirle bağımız yoktu. Çıktığımda ailem İzmir’e yerleşmek zorunda kalmış. Benim için çok farklı olmuştu. Özlediğim mekanlar da çok geride kalmıştı. Bambaşka bir yerdeydim artık. Çok tedirginlik yaşamıyorum, kaygı da duymuyorum. Ama dilden tutun, kültürel ve yerleşim alanlarına dek çok büyük değişim var. Mesela şehirlerde insanların birbirine karşı güvensizliğini ve yabancılaşmayı görebiliyorum. İnsanlar tümden yalnız. Bunda özellikle köylerden sonra şehirlere yerleşilmesi, birbirine uzak kalması etkili olabilir. Bu uzaklaşma aynı zamanda bir yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor. Ben köyüme gittiğimde eski köyü kaybettiğimi fark ettim. Eskiden çok daha canlıydı, insan doluydu. Şimdi sadece birkaç yaşlı kalmış, onların da birbirinden doğru dürüst haberleri yok. Bu insansızlaştırma politikası çok yoğun uygulanmış. Eski kültürü, yaşamı, enerjiyi bulamıyorsunuz.”

Yıldırım, cezaevinde sınırlı kişilerle görüştüğü, mektup arkadaşlarının da yüzlerini göremediği için dışarı çıktığı zaman yakınlarını tanımakta zorlandığını anlatıyor: “Dışarısı yabancı olduğum bir dünya. Sudan çıkmış balık gibiydim. Mesela insanlar ziyarete gelip gidiyor. Mutlaka tanıdık insanlar ama bana ‘Beni tanıdın mı?’ diye sorduklarında zorlanıyordum. Çünkü çoğunun simasını unutmuştum, tanıyamıyordum.”

Deneyimler ortak

Yapılan kadın konferansının cezaevlerindeki kadınların sorunlarının çözümündeki etkilerini ise şöyle açıklıyor: “Bu ve buna benzer konferans ve oturumların süreklileşmesi durumunda birçok soruna cevap olabileceğini düşünüyorum. Mesela biz burada dünyanın pek çok yerinden gelen kadınlar olarak kendi sorunlarımızı konuşuyoruz. Yaşananların hiçbiri bizimkinin dışında değil, hepsi benzer şeyler yaşamış, hep ortak deneyimler. Dinlediğin zaman kendini içinde buluyor ve sorunların sadece sana ait olmadığını görüyorsun. Birbirimizden haberdar olmak, ortaklaşmak güzel bir şey ama bunun sadece bir sorun olarak kalmaması lazım. Sorunlar çözüme kavuşamadığında insanda daha olumsuz bir duruma yol açar. Çözüm üzerinden ortaklaşmaların büyütülmesi ve süreklileştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla ve daha farklı buluşmaların olması lazım. Çünkü sorunlar da bir tek şeyden kaynaklı değil. Bugün çözersin yarın bir başka sorun çıkar. Bir mekanla, dönemle sınırlı değil. Sen yaşadığın sürece, amacına ulaşmak istediğin müddetçe karşına sorunlar çıkacaktır. Kadın iradesinin tüm kadınlara yansıtılması gereklidir. Burada 300 kişi olabilir ama biz bu sayıdan ibaret değiliz. Birçok kadın kendi evinde vuruluyor; başka bir kadın şiddete maruz kalıyor. Bu açıdan da bu duyarlılığın sadece zindan üzerinden değil tüm kadınlara sirayet etmesi gerektiğine inanıyorum.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.