Entelektüel yoksunu ülke, liyakatsiz yönetim

Forum Haberleri —

.

.

  • Devletin işlediği insanlık suçlarına karşı, halkın vurdum duymaz durumu, faşist iktidarın daha çok katliam yapmasına, kimyasal kullanmasına cesaret veriyor. Bu haliyle durum suç ortaklığıdır.

RAUF KARAKOÇAN
Türkiye’nin yürüttüğü kirli savaş, tüyler ürperten boyutlara tırmandı. Medya Savunma Alanlarında kimyasal silah kullanıldığı, görüntüleriyle belgelenmesine rağmen, işi pişkinliğe vurarak yalanlamaya çalışan bir iktidar var, orta yerde. Kaldı ki, kimyasal silah kullanımı yeni bir durum değil. Sadece AKP-MHP faşist iktidarı döneminde de değil. Biraz daha gerilere, Dersim’e kadar gidersek, aynı manzaranın görüntüleri, belgeleri, tanıkları o zamanda vardı. Üstelik devleti temsilen, Elazığ buğday pazarında darağacına çekilen, 74 yaşındaki Pir Seyit Rıza’nın idamına tanıklık yapmış İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında sabittir. Çağlayangil, devlette çalışma bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Cumhuriyet Senatosu Başkanlığı ve Cumhurbaşkanı vekilliğini yapmış bir zat, yalan söyleyecek hali yok herhalde. 

1937’de Dersim’de kimyasal silah kullanan devletin şimdiki Savunma Bakanı Hulusi Akar, TSK’nın envanterinde ‘kimyasal silah yok’ diyerek yalan söylüyor. Eskiden’de vardı, şimdi daha da gelişmişi vardır. Kanıtlarıyla ortada duran kimyasal silah kullanımını yalanlamakla insanlığa karşı işlenen suçlar gizlenemez. Liyakatiz, çapsız, yöneticilerin denetiminde can çekişen kitleler, suç işleyen iktidara karşı alternatif üretmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar. Açıktan yalan söyleyen, halkı kandıran, Kürt’e düşman iktidarın ve muhalefetin arasında tercih yapmaya çalışıyorlar. Birbirinden beter sistem partilerinin kuyruğuna takılarak geleceklerini karatmaktan başka bir yol düşünemez olmuşlar.     

Türkiye’de mezalim uygulamalar almış başını gidiyor. Türk devletinin Kürt katliamı dur durak bilmiyor. Bu devletin vatandaşları, yurttaşları kimyasal silahların kullanımına karşı, sorgusuz-sualsiz, sessiz, duyarsız, tepkisiz kalıyorsa insanlığından çok şey yitirmiş demektir. 

ABD’nin Vietnam’da yürüttüğü savaşı protesto eden ABD vatandaşları savaşın durmasında önemli rol oynamıştı. Entelektüeller, sanatçılar, sporcular, papazlar, rahibeler, öğrenciler, kadınlar, Vietnam’da savaşmış ve madalya almış savaş gazileri kısacası toplumun her kesiminden insan eylemlerdeydi. Yüzlerce savaş karşıtı şarkı bestelendi. Bildiriler dağıtılıyordu. Hatta kendisini yakarak protesto geçekleştirenler bile oldu. Ünlü boksör Muhammed Ali vicdani retçi olup mahkemelerde yargılandı. Daha birçok etkinlik, eylem ve ölümle sonuçlanan çatışmalar içine girerek savaşı durdurmaya çalıştılar. 

50 yıldır Kürtlere kan kusturan Türk devletine karşı Türk halkı ne yapıyor, sorusunu doğal olarak sormak gerekiyor. Türk ordusu Kürt çocuklarını katlediyor, halka dışkı yediriyor, infazlarda bulunuyor, kitlesel göçler yapıyor, tecavüz ediyor, yakıp yıkıyor, kimyasal silah kullanıyor, katlediyor, katlediyor ve yine katlediyor, etmediğini bırakmıyor, halkın kılı kıpırdamıyor. Bunca kötülüğü, suçu sorgulamıyor. Bu anormal bir durum değil mi acaba?

Bu ülkenin savaş karşıtı entelektüeli, okumuşu, aydını, yazarı-çizeri kadını, genci, öğrencisi, sanatçısı, sporcusu, din görevlisi, ya da vatandaşı, yurttaşı, sıradan insanı hiç mi yok? Bu savaşın haksız-hukuksuz bir savaş olduğunu söyleyen, vicdanı ayaklanan, sorumluluk duyan, suçları sorgulayan kimse kalmamış, eğer varsa neredeler? Kitlesel anlamda bir yürüyüş, protesto, bildiri dağıtma, sıradan bir etkinlikte bulunma, kimyasal silah kullanımını kınama eylemleri, pasif direnişler, sesiz eylemler yapılamaz mı? Örgütlü bir şekilde savaş karşıtı bir muhalefetten söz edilemez. Devletin işlediği insanlık suçlarına karşı, halkın vurdum duymaz durumu, faşist iktidarın daha çok katliam yapmasına, kimyasal kullanmasına cesaret veriyor. Bu haliyle durum suç ortaklığıdır. 

Duyarlı ve gerçekten risk alarak savaşa karşı duran, ‘suça ortak olmayacağız’ diyen değerli, yürekli akademisyenlerin, bireysel veya bazı grupsal çıkışların, istisnai eylemler yapanların çabaları bile yalnız bırakılıyor, desteklenmiyor. Bu hale gelen bir toplumda yaşamak bile, insanım diyenler için zül kabul edilmelidir. 
Faşist iktidarların işbaşında olduğu Türkiye’de Kürtlere reva görülenler hep kan ve gözyaşı olmuştur. Yaratılan algılar nedeniyle topluma da adeta ölüm sessizliği hâkim olmuştur. Ciddi anlamda toplumsal muhalefet de siyasi muhalefet de ortaya çıkmış değildir. Bir dönemin iktidarı, şimdiki ana akım muhalefet partileri geçmiş tarihin katliamlarından sorumlu partiler olmuştur. Hepsi de dut yemiş bülbül gibi, gerillaya karşı kullanılan kimyasal silahlara ilişkin tek bir sözcük etmiyorlar. Siyasetin ahlaksızlığını temsil eder hale gelmişler. Ana akım medyası daha da ahlaksızlaşarak yalan üretmektedir, Kürtlere karşı düşmanlık algısını yaratmada adeta yarışmaktadırlar. İşlenen suçları, Mehmetçiğin kahramanlığı diye servis etmekten utanç duymazlar.

Gerillaya karşı kullanılan silahlar, uluslararası sözleşmelere göre suç sayılmaktadır. Türk devletinin bu silahları kullandığına dair çok sayıda olay, bilgi, bulgu, ispatı ve tespiti vardır. Fosfor bombasıyla yaralanan gerillaların vücudundaki yaralar hala duruyor. Kimyasal gazlardan etkilenenler canlı tanık olarak halen yaşıyor. Bu gazların kullanımını yasaklayan güçler de Kürtlere karşı ikiyüzlü davranmaktadırlar. İnceleme heyeti gönderip araştırma gereği duymuyorlar. Böylece faşist Türk devletinin bu silahları kullanmasını zımnen onaylamış oluyorlar. 

Kimyasal silah kullanan TC, entelektüel yoksunu bir ülke, liyakatsiz siyasi yöneticilerin elinde ahlaken, vicdanen çürüme hali yaşıyor maalesef.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.