Fırat'ın batısındaki Kürtlerin soykırımı

Dosya Haberleri —

Maraş Katliamı

Maraş Katliamı

47. yılında Maraş'la yüzleşme-4

  • Tarihsel ve kültürel olarak Kürtlüğünü en derin yaşayan Alevi Kürtler Kürtlükten koparılmaya çalışılmıştır. Kesintisiz süren 100 yıllık bilinçli, planlı bir soykırım politikasıdır. Maraş Katliamı da bu 100 yıllık politikanın dışavurumudur. Kürtleri soykırıma uğratma Türk devletinin temel ulusal politikasıdır. Aslında tek maddelik anayasasıdır.
  • Bu katliamla hem Kürt Özgürlük Hareketi'nin gelişiminin önüne geçilmek istendi, hem de gelişen toplumsal muhalefeti bastırmanın adımı atıldı. Bu süreçte Rêber Apo, Maraş Katliamı adlı broşürü yazarak Türkiye’nin faşist diktatörlüğe yöneldiğini ortaya koydu. Kontrgerilla devreye konularak siyasal gelişmelerin önü alınmak istenmiştir.

MUSTAFA KARASU

1978 Maraş Katliamı'nda şehit düşen tüm insanlarımızı sevgi ve minnetle anıyorum. Onlar şahsında Fırat’ın batısındaki tüm Kürtler katledilmiştir. Fırat’ın batısındaki tüm Kürtler katledilen “hepimizdik” demelidirler. Bu katliam bir soykırım politikasının sonucudur. 1926 Şark Islahat Planı bir soykırım planı ve belgesidir. Fırat’ın batısındaki Kürtler kaderlerinin ne olduğunu öğrenmek istiyorlarsa 1926 Şark Islahat Planı'nı okuyup anlamalılar. Sadece 1978 katliamını değil, öncesi uygulanan politikaları da anlamak için Şark Islahat Planı'nı bilmek gerekir. Yoksa Maraş, Malatya, Sivas, Adıyaman Kürtleri başlarına gelenleri anlayamazlar. Başlarına getirilenlerin nedenini ve amacını bilince çıkaramazlar.

Osmanlı'dan ulus devlete geçiş

Osmanlı, farklı etnik ve inanç kimliği olan bir imparatorluktu. Tabi ki otoriter bir sisteme sahipti. Egemenliğini kabul eden topluluklar varlıklarını sürdürebiliyordu. Nitekim 19. yüzyıla kadar Ermeniler, Kürtler, Süryaniler, Êzîdîler, Aleviler, Dürziler, Araplar ve diğer topluluklar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kürtler ve Aleviler topraklarında yoğunca yaşamaktadırlar. Ermeniler ve Süryaniler de bu toprakların kadim halkları olarak yaşamaktadırlar. Belli baskı yaşasalar da Êzîdî Kürtler de bulundukları alanda kimlik ve kültürleriyle varlıklarını yoğun olarak sürdürmüşlerdir. 19. yüzyılda ciddi sorunlar yaşasalar da halkların başına asıl felaket 20. yüzyılda ulus devlet anlayışıyla getirilmiştir. Kürtler açısından ise 1924 Anayasası sonrası bir soykırım politikası uygulanmıştır. Türkleştirme ve Sünnileştirme bir etnik ve inanç soykırımı politikası olarak uygulanmıştır.

Özellikle Türkleştirme bu politikanın sivri ucunu ifade etmektedir. Bu açıdan Kürtçenin baskı altına alınması ve Türkçenin çok yönlü teşvik edilmesi bu politikanın en temel boyutu olarak uygulanmıştır. Öte yandan Kürtlük gerilik, Türklük ise çağdaşlık olarak gösterilip Kürtlükten kaçış sağlanmaya çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk 50 yılında en ağır kültürel soykırım Fırat’ın batısına uygulamıştır. Tarihsel ve kültürel olarak Kürtlüğünü en derin yaşayan Alevi Kürtler Kürtlükten koparılmaya çalışılmıştır.

Fırat’ın batısında yüzyıldır yaşananlar ve ortaya çıkan sonuçlar bu politika ile ilgilidir. Sadece bir katliamın sonuçları olarak da görülemez. Kesintisiz süren 100 yıllık bilinçli, planlı bir soykırım politikasıdır. Hiçbir tekil uygulama ya da politika bu gerçekliği izah edemez. 100 yıllık politika ve uygulamaları ayrıntılarıyla irdelemek gerekir. Maraş Katliamı da bu 100 yıllık politikanın o günkü dışavurumudur.

1970'lerde toplumsal durum

1978 yılı Türkiye’si soykırımcı, faşist ve oligarşik iktidara karşı toplumsal muhalefetin her boyutta yükseldiği yıldır. Gençlik, emekçiler, memurlar mevcut iktidara karşı bir mücadele içine girmişlerdir. Toplumsal hoşnutsuzluk gelişmektedir. Kürt halkı da 50 yıllık baskı ve zulüm ortamına karşı yeni bir uyanış ve itiraz içine girmiştir. Özellikle Apocular olarak bilinen Kürdistan Devrimcileri hızla yayılmaktadır. Antep-Urfa etrafında tüm Kürdistan’a yayılmaktadır. Fırat’ın batısı ve Dersim de bu hızlı gelişmeden etkilenmektedir.

Antep o dönemde Malatya, Maraş ve Adıyaman’dan yoğun göç alan bir işçi şehirdir. Buralardan gelen Kürtler içinde Apocular önemli bir örgütsel gelişme göstermiştir. Birçok genç Apocu gruba katılmıştır. Fırat’ın batısındaki halk içinde Apocuların etkisi giderek artmıştır. Özellikle o süreçte halka ve devrimcilere saldıran faşistlere karşı mücadele Apocuların toplum içindeki etkisini artırmıştır. Türkiye ve Kürdistan’daki siyasal gelişmeler hem Türkiye’deki egemen güçleri hem de NATO’yu ürkütmüştür. Bu siyasi ortamda kontrgerilla devreye konularak Türkiye ve Kürdistan’daki siyasal gelişmelerin önü alınmak istenmiştir. Devrimci güçlere, emekçilere yönelik her yerde saldırılar artırılmıştır. Ancak bu saldırılar toplumsal muhalefetin yükselişini durdurmaya yetmemiştir.

İşte bu ortamda kontrgerilla Türkiye’de her zaman hassas konulardan biri olan Alevilere karşı önyargıları kışkırtarak Alevi Kürtlere yönelik bir katliam gerçekleştirmiştir. Egemen güçler baskı için bir kriz gerektiğinde bir gerilim alanı olan Aleviler kurban olarak seçilmiştir. Aleviler üzerinde Maraş Katliamı gerçekleştirilerek sıkıyönetim gerekçesi yaratılmış; sıkıyönetimle toplumsal muhalefet bastırılmaya yönelmiştir. Böylece Fırat’ın batısı ve Urfa’da yükselen Apocu harekete yönelik saldırılar da artırılmıştır.

Türk devletinin tek anayasası

Türk devletinin en hassas olduğu konu Kürt sorunudur. Tüm politikaları buna endekslidir. Kürtleri soykırıma uğratma Türk devletinin temel ulusal politikasıdır. Aslında tek maddelik anayasasıdır. Her konuda belli bir tolere gösterseler de Kürt soykırımına yönelik her karşı koyuşa karşı tepki büyük olur. Hemen soykırımcı politikalar harekete geçer. Nitekim 1970’li yıllarda Kürdistan’da Kürtlerde bir uyanış ortaya çıkınca hemen bunu engellemeyi önlerine koymuşlardır. Türkiye’deki toplumsal muhalefetin yükselişi sömürgeci oligarşik sistem için tehlikeli görülse de Kürdistan’daki her gelişme en büyük tehlike olarak görülür ve hemen müdahale edilmek istenir. Maraş Katliamı ve sonrası ortaya çıkan sıkıyönetim Kürtlerin özgürlük mücadelesinin gelişmesini önlemeye yönelik olarak gündeme konulmuştur.

Önder Apo'nun Maraş broşürü

Bu katliamla hem Kürt Özgürlük Hareketi'nin gelişiminin önüne geçilmek istendi, hem de Türkiye’de gelişen toplumsal muhalefeti bastırmanın adımı atıldı. Bu süreçte Rêber Apo, “Maraş Katliamı” adlı broşürü yazarak Türkiye’nin adım adım tam bir faşist diktatörlüğe doğru yöneldiğini ortaya koydu. Maraş Katliamı'yla dönemsel gelişmelerin önü alınmak istenmiş olsa da esas olarak 1924’ten beri uygulanan temel politika devreye konulmuş ve bu katliam Fırat’ın batısını soykırıma tabi tutmak için kullanılmıştır. Zaten Türkiye tarihi boyunca her katliam daha derinleştirilmiş soykırım politikalarına zemin yapılmıştır. 1937-38 Dersim Katliamı'nın nasıl bir soykırım politikası haline getirildiği bilinmektedir. Maraş Katliamı'yla birlikte de demografi değişimi yaratılarak soykırımda büyük bir adım atılmıştır.

Alevi Kürt köyleri boşaltıldı

1926 Şark Islahat Planı Fırat’ın batısında kültürel soykırım politikasında önemli adımlar atsa da en büyük adımın 1978 katliamı ile gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 1978 yılına kadar hala Fırat’ın batısındaki Alevi Kürt nüfusu yoğundu. Belli bir göç olsa da hala köylerin boşalmasından söz edilemez. Ancak 1978 ve 1980 sonrası tam bir boşaltma görülmüştür. Fırat’ın batısından göç teşvik edilmiştir. MİT denetimindeki insan tacirleri Kürtleri dünyanın dört bir yanına taşımışlardır. Türkiye dışına çıkışın en kolay olduğu yıllar 1978 sonrası yıllardır.

1960’lı yıllarla birlikte Avrupa’ya sınırlı bir işçi göçü vardır. Yine Türkiye metropollerine sınırlı bir göç vardır. Ancak bunlar Fırat’ın batısını Kürtsüzleştirme düzeyinde değildir. 1978 Maraş Katliamı ile birlikte öyle bir siyasi ve psikolojik hava oluşturuldu ki, Fırat’ın batısında Kürtlere yaşam hakkı kalmadı algısı yaratıldı. Fırat’ın batısındaki özellikle Alevi Kürtlerde köylerini bırakma eğilimi durdurulamaz hale geldi. Neredeyse her ev köyünü terk etme sırasını bekler duruma düştü. Bu gerçeklik katliam ve sonrasının da ayrıntılı planlandığını gösteriyor.

Her kültür toprağında güzeldir

Bazılarının söylediği gibi bu göç ediş ve demografi değişiminin esas olarak ekonomiden kaynaklandığı doğru değildir. Çünkü Maraş ve Sivas gibi yerlerde Kürtler köylerini bırakırken Türk köylerinde böyle bir eğilim yoktur. Öyle ki, çok güzel Kürt köylerinden göç olurken yanı başında verimsiz ve bakımsız Türk köylerinden göç olmuyor. Pazarcık ovası buna en iyi kanıttır. Eskiden Sivas ve Maraş’ta Kürt nüfusu fazlayken şimdi Kürt nüfus oranı çok düşmüştür. Hala köy ve toprak olarak Kürt coğrafyası geniş bir alanı kapsasa da nüfus dibe vurmuştur. Köylerde 5-10 ev kalmış, bunlar da çoğunlukla yaşlı nüfustur. 60-70 yıl önce cıvıl cıvıl iken, şimdi sessizliğe gömülmüşlerdir. Atalarımızın, ninelerimizin-dedelerimizin yüzyıllardır emek verdiği ve canlı yaşam yarattığı bu toprakların bu halde olması kadar acı verici bir durum olamaz. Her çiçek, her kültür kendi toprağında güzeldir; en güzel renklerini verir. Dilimizin, kültürümüzün ve inancımızın oluştuğu yurt toprakları şimdi geçmişini arar haldedir. ‘Niye ben bu hale getirildim’ diye acı çekmektedir. Bu toprakların geçmişini bilip de bu duyguları hissetmemek mümkün mü?

İnsan toplumu bir tarihtir, kültürdür. Hepimizin böyle bir kökü var. Köksüz insan ve toplum olamayız. Kökümüzden, toplumumuzdan kopuk yaşamın bir morali ve coşkusu olamaz. Bu bir tür ot gibi yaşamak olmaz mı? Bu açıdan köklerimizle bağ kurmak, hatırlamak, o yaşamdan aldıklarımızla kendimizi tanımak çok çok önemlidir. Yoksa bu topraklardan çıktık, artık geriye bakmayız demek köksüz, değersiz ve moralsiz bir yaşama mahkum hale gelmek olur. Başka toplumsal yaşam ve ilişkilerin malzemesi olmaktan öteye gidemeyiz.

https://www.ozgurpolitika.com/haberi-maras-bitmedi-cunku-yasi-tutulmadi-207451

https://justpaste.it/bq7jq

YARIN: Fırat'ın batısı, gerillanın etkisi ve yetmezlikler...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.