Gerilla son kaledir

Forum Haberleri —

Gerilla

Gerilla

  • Gerilla yiğitçe direniyor, tarihin en güzel kızları ve oğulları ölüm(süzlüğ)e tilili çekerek gidiyor. Gerilla üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, bizim bugün durduğumuz yerin rakımı maalesef gerillaların genç bedeniyle yükseliyor.

SERHED DENİZ
Kürdistan’da, özellikle de Medya Savunma Alanları’nda modern zamanların en vahşi, haksız ve modern dünyanın ikiyüzlülüğünü teşhir eden büyük bir varlık-yokluk savaşı yaşanıyor. 24 Temmuz 2015’ten bu yana soykırımcı sömürgeci TC faşizminin Kürt halkına karşı geliştirdiği topyekün bir savaş konsepti devrededir. Yaşanan gelişmelere, saldırılara, direnişe, düşkünlük veya kahramanlık hikayelerine olaysal, anlık, kısa süre dahilinde geçerli perspektifle bakıldığında bugün Kürdistan’da yaşanan savaşı, hedeflerini, olası etkilerini, kazanımlarını ve kayıplarını anlamak mümkün olmaz. En azından son altı yılı bir bütün olarak görüp tarafların amaç ve duruşlarını öyle değerlendirmek gerekir. 

Son altı yılda TC faşist iktidarının ayakta kalma stratejisi değişmiştir. Yakın geçmişe bakıldığında Özal’dan Erbakan’a ve (2015’e yazına dek) Erdoğan’a kadar, sıkışan her iktidar ayakta kalmak, seçim süreçlerini atlatmak için nispeten ‘yumuşak, barışçıl’ bir ortam yaratmak istemişlerdir. Ancak 7 Haziran 2015 seçimlerinde Kürdistan ve Türkiye halkları eskiye oranla daha demokratik ve özgür bir ortam yaşadılar. Irkçı, şoven, faşizan algılar zayıflayınca halklar da nasıl bir yönetim ve yaşam istediklerini ortaya koyup despotik, antidemokratik yönetim eğilimleri olan AKP iktidarını devirince, Erdoğan ve AKP zihniyetinin de gerçeği açığa çıkmış oldu. 2015 yazından itibaren gerçekleştirilen katliam ve saldırılara bakıldığında bu gerçeklik daha da anlaşılır olur. Tek tek o günden bugüne yaşanan katliamları sıralamak niyetinde değiliz. Ancak bugünün bir dünü var, dün anlaşılmadan bugün ve yarın doğru anlaşılmaz...
Soykırımcı sömürgeci TC devleti Ekim 2014’teki MGK Toplantısında Kürt halkına karşı “Çöktürme Planı” hazırlayarak son yılların en vahşi planını ortaya koydu. Bu plan 2015 yazına kadar hayata geçirilememişse bu Önder Abdullah Öcalan’ın Kürdistan ve Türkiye halklarına karşı duyduğu sorumluluk ve sergilediği insanüstü sabırla, son ana kadar demokratik barışçıl çözümde ısrar etmesi nedeniyledir. Nitekim 5 Nisan 2015’te bu soykırım planı çerçevesinde ilk saldırılan yer de İmralı oldu. O günden bugüne TC faşizmi mecbur kalmadıkça İmralı’dan tek bir ses çıkmasına bile izin vermedi. 

Türk devleti açısından bu planın uygulanmasının önündeki en büyük engel Kürdistan Özgürlük Gerillasıdır. Onun için de nihai amacı Musul ve Kerkük’ü almak olan bir strateji bütünlüğünde Kürt halkının savunma güçlerini hedef aldı. Bu stratejiyi yaşama geçirmeye başladığında nispeten kenarda duran KDP’yi de tehdit, şantaj ve zorla ‘hizaya getirerek’ ihanet çizgisine iyice oturttu. Moda deyimle ‘Kürt evi’ni parçalamak istedi (KDP-Barzani’nin Kürtlüğü tartışılır, ama bu yazının konusu değil). Ardından Kürdistan coğrafyasına Bradostlardan Efrîn’e kadar, gücünün yettiği yerlerde hançerler sokar gibi belli aralıklarla coğrafyaya güç yerleştirdi. Rojava topraklarına oranla aynı stratejiyi Medya Savunma Alanları’nda uygulamak kolay olmuyor tabi. Tek yaşam kaynağı özgücü ve halkı olan gerilla; ne diplomatik görüşmelerden, ne dış güçlerin desteğinden ne de Türk devletinin Osmanlı oyunlarından medet ummadığı için destansı direnişler ortaya koydu. Medya Savunma Alanları’nda kullanılan kimyasal silahlar, gazlar, taktik nükleer bombadan termobarik silah ve türlü patlayıcılara kadar; uluslararası hukukla yasaklanmış askeri alanda geliştirilmiş bütün silah ve mühimmat çeşitleri kullanıldı, kullanılıyor. Ermenistan devletinin 40 gün, Suriye devletinin üç-dört gün dayanabildiği savaş koşullarında gerilla aylardır direniyor. Sadece savaşmıyor; savaşın haberciliğini yapıyor, görüntüler paylaşıyor. Görevini yapmayan, duymazdan gelen uluslararası kurumların yerine kimyasal silahların belge, bilgi, kanıtlarını toplayıp paylaşıyor. Her gün karanlığa karşı aydınlığın, zalime karşı mazlumun, düşkünlüğe karşı onurun rakamsal bilançolarını yayınlıyor. İnsanın dayanma sınırlarını ideolojik yoğunluk, askeri yetkinlik ve moral gücüyle zorluyor. Kürdistan’da fedai direniş çizgisini anbean yeni zirvelere taşıyor. 

Kürt halkı ve dostları zalimin zulmüne yabancı değildir, özellikle epey ‘gaz yemişliği’ vardır. Ancak bugünkü sahiplenme ve direniş düzeyine bakıldığında, belki acı olacak ama kamuoyunda savaşın kanıksandığı gibi bir izlenime kapılıyor insan. Sokaklarda, caddelerde yüzlerce kişinin ortasına bir biber gazı atıldığında hepimizin nefesi kesiliyor, köşe bucak kaçıyor, limon veya ona karşı etkili olacak şeyler arıyoruz. Gözlerimiz yaşarıyor, boğazımız tıkanıyor. Peki bizler bir savaş tünelinde günde onlarca, yüzlerce defa kimyasal gaza maruz kalan bir gerillanın nasıl nefes alabildiğini ne kadar merak ediyoruz, gerillaya ses ve nefes olmak için ne yapıyoruz? Direniş halindeki gerilla, ayakta kalmakta ısrar eden insanlığımız, onurumuz, özgür geleceğimizdir. Gerillanın kahramanlık haberleriyle sevinmek, gerillayı masa başında, koltukta attığımız bir ‘twit’ ile desteklemek, bizi soykırımın suç ortaklığından kurtarabilir mi? Her an gerilla kaynaklarından yeni bir saldırı ve soykırım pratiğinin haberini alıyoruz, buna karşı ne yapıyoruz? Gerillayı alkışlamak, faşizmi söylem düzeyinde lanetlemek yeter mi gerçekten tarihte alnı ak yer almaya? 

Halklarımızın kültüründe yiğitleriyle övünme vardır, doğru. Ancak mazluma arka çıkmak, zalime karşı durmak da halklarımızın kadim kültüründe vardır. NATO’ya karşı savaşan Gerillanın yiğitliği, yetkinliği, elindeki teknik imkanlar direnişi belli bir yere kadar taşır. Ancak klasik deyimle gerilla denizdeki balıktır, gerillaya su ve oksijen olacak halklarımızdır. Gerilla ‘son kale’dir. Gerilla yiğitçe direniyor, tarihin en güzel kızları ve oğulları ölüm(süzlüğ)e tilili çekerek gidiyorsa bu, halkların onları yalnız bırakmayacağına olan güvenlerinden de kaynaklanıyor. Gerilla üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, bizim bugün durduğumuz yerin rakımı maalesef gerillaların genç bedeniyle yükseliyor. Onun için ‘destek’ demek de doğru değil, bizim için de direnen gerillanın safında yer almak, ovalarda, şehirlerde, cadde cadde, sokak sokak, savaş tünellerinde boğulmak istenen gerillanın özgürlük çığlığı olmak zorundayız; kendimize yurtsever, aydın, demokrat, devrimci ve hatta insan diyorsak...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.