Göçün kadın yüzü

Elif KAYA yazdı —

  • Göçmenlere yönelik gelişen taciz, tecavüz, işkence, katliam olaylarını soruşturmamak, cezalandırmamak; yaşananlara göz yummak ve sürdürülmesini teşvik etmek anlamını taşır.

Göç, aşina olduğumuzdan kopup bilinmeyene doğru bir yolculuktur. Ve her göç az yada çok zorunluluk barındırır. Hiç kimse yurdundan, toplumsallığından bile-isteye kopup, başka diyarlara gitmek için yollara koyulmaz. İnsan ne zaman ki varlığını sürdüremez duruma gelir, o zaman göç, kötü seçeneklerin iyisi olarak devreye girer. Bazen göçe sebep açlık ve yokluğa mahkumiyettir, bazen de can kaygısı, işkence ve zindan tehdidi...

Daha iyi, daha güvenli bir yaşam umuduyla yola çıkılır. Varılacak yerin daha özgür, daha güvenli olması umut edilir. Bunun için bedel ödenir, bunun için riskler göze alınır.
Oysa göç, aynı zamanda yasal korunma alanı dışında kalmayı da ifade eder. Bir anlamda yaşananların kamuoyunun gözünden gizlendiği bir alandır. Mafyanın, kaçakçıların, çetelerin kuralları belirlediği bu alanda en değersiz olan şey ise insan yaşamıdır. İnsan ticaretinin yapıldığı bu pazarda büyük paralar kazanılır, tacizler- tecavüzler- katliamlar sümen altı edilir.

Birkaç gün önce Van Barosu’nun hazırlayıp kamuoyuna sunmuş olduğu rapor bu pazarın nasıl işlediğini, kadınların resmi üniforma koruması altında bulunan güvenlik güçleri tarafından nasıl taciz ve tecavüze uğradığını, katledildiklerini, suçluların soruşturulup cezalandırılmadığını iyi ortaya koyuyor. Bu rapor bir anlamda göçün cinsiyetçi yanına da ışık tutmuş.

Bu raporda da ortaya çıkan, kadınların zorunlu göçün sonuçlarını daha ağır yaşadığıdır. Gözden ırak, kontrol mekanizmalarının olmadığı göç yollarında kadınlar her tür ayrımcılığın yanı sıra cinsiyetçi politikalarla karşılaşıyor. Kurallarını insan kaçakçılarının, yani erkeğin (çünkü neredeyse tamamen erkeklerin denetiminde olan bir alan) belirlediği bu alanda ataerkil sistem kendini en vahşi yüzüyle sürdürüp yeniden üretiyor.

Bunun en bariz örneği her kadını bir erkeğin mülkü olarak gören ataerkil sistem düşüncesinin bu alanda bariz yansımasını bulmasıdır. Evinden, yurdundan uzaklaşan kadın tüm erkeklerin saldırılarına açık hale geliyor. Çünkü ataerkil zihniyet her kadının bir erkeğin “koruma şemsiyesi” altında yaşaması gerektiğini telkin eder. Yanında eşi, babası, abisi olmayan her kadın başka bir erkek tarafından el konulabilir bir nesne olarak görülür. Tecavüzün bu denli yaygın olmasında bu ataerkil fikrin büyük payı var.

Ataerkil zihniyetin yanı sıra bu olayların süreklileşmesinde cezasızlık politikasının önemli rolü olduğunu da biliyoruz. Göçmenlere yönelik gelişen taciz, tecavüz, işkence, katliam olaylarını soruşturmamak, cezalandırmamak; yaşananlara göz yummak ve sürdürülmesini teşvik etmek anlamını taşır.

Diğer yandan göçmen kadınların maruz kaldıkları suçları şikayet etmemelerinin içinde bulundukları koşullardan kaynağını alan yanları var. Göçmenler, seyahatleri boyunca güvenlikleri açısından kendini görünmez kılmaya çalıştıklarından, karşılaştıkları şiddetin çok azını yargıya taşırlar. Bu nedenle pek çok kadın karşılaştığı saldırıların hesabını sormamanın ağır yüküyle, yarasını bir ömür boyu taşır. Susar, susmak zorunda kalır. Çünkü göç, insanda kendini güvende hissetmeme ruh hali yaratır. Göçmen; yalnızdır, toplumsallığından aldığı savunma gücünden uzaktır. Tabi diğer yandan yargı sisteminin kendisini koruyacağına dair de bir inançsızlık taşır. Çünkü daha önce yaşanan benzer olaylarda çoğunlukla bir umursamazlık yada cezasızlık politikası yaşanmıştır.

Van Barosu’nun hazırladığı raporda ortaya konulduğu gibi İran-Türkiye sınırında ve mülteci kamplarında yaşananlar bu tespitleri ziyadesiyle doğrular nitelikte. 4 Ocak’ta Leyla adında Afgan bir kadın, sınırda yakalanan bir grupla birlikte  “geri itme” denilen hukuksuz bir yöntemle geldikleri ülke olan İran tarafına gönderilir. Gönderilmeden önce iki asker Leyla’yı gruptan ayırıp tecavüz ediyor. Leyla tekrar dönme, tecavüzcülerinden hesap sorma cesaretini gösteren bir kadın. Yani pes etmiyor, bir ömür boyu yara olarak yanında taşımaya razı olmuyor. Tecavüzcülerden hesap sorulması için şikayette bulunuyor.

Leyla’nın yaşadıkları, göç yollarında her kadını bekleyen tehlikelerin neler olduğunu bize anlatıyor. Devlet ve insan kaçakçıları arasında nasıl bir ilişki olduğunu, ataerkil sistemin kendini bu alanlarda nasıl derinleştirdiğini, kadınların maruz kaldıkları cinsiyetçi politikaların neler olduğunu çok çarpıcı ortaya koyuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.