Sömürgeciliğin bu oyunlarını biliyoruz!
Elif KAYA yazdı —
- Yaşananlar Kürt halkının direnişi karşısında değişmemekte direnen sömürgeci devlet politikalarının sonucudur. Dağları kadar asi olan ve Kurdistan mücadele tarihinde direnişin sembolüne dönüşen Hakkâri halkı asla bunu kabul etmedi-etmez.
Türk Devleti, yüz yıldır devletleşmeyi ve sömürgeci sistemini geliştirip derinleştirmeyi Kürt halkının varlığını yok sayma üzerine kurguladı. Bu nedenle Kürt halkının temel insani haklarını savunmak, hakikatine dair söz söylemek bile devrimci bir tutum almayı gerektirdi.
Kürt halkı kendine dayatılan sömürgeci politikalar karşısında yıllardır varlığını, toprağını, suyunu, kültürünü, dilini savunmak için büyük bir mücadele veriyor. Yasalardan doğan hakkını kullanmak için mücadele ediyor, devletin tüm zor ve hilelerine rağmen iradesini açığa çıkarıp, kendi kendini yönetmeye aday olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Kürt Özgürlük Hareketi 1979’da demokrasinin önemli bir alanı olan seçimleri bu temelde ele almış, Batman, Hilvan gibi bazı yerlerde önemli sonuçlar elde etmiştir. Kürt halkının iradesine sahip çıkma arayışı ve özgürlük bilincinin geliştiği bu dönemde 1980 askeri darbesi yaşandı. O günden sonra 23 yıl boyunca Kurdistan olağanüstü hal kanunlarıyla, sömürgeci yasalarla yönetildi. Bu politikalarla faili meçhul cinayetlerden, asit kuyularında insanların eritilmesine, binlerce köyün yakılıp, milyonlarca insanın göçertilmesine varan savaş konseptleri devreye konuldu. Ama tüm katliamcı politikalara rağmen uyanan özgürlük bilinci gelişmeye-yayılmaya devam etti.
Şunu çok açık ifade etmek gerekir ki Kürt halkı neyi başardıysa mücadeleyle, büyük bedellerle, örgütlenmeyle, özsavunmasını geliştirerek başardı. Toplumun devletten daha güçlü ve önemli olduğunu ortaya koydu, hiçbir şeyi devletten beklemedi. Yerellerde oluşturduğu meclislerle, yerel yönetim sistemiyle, bilinçlenme faaliyetleriyle bunu hayata geçirmeye çalıştı. Bunun sonucunda Türk devletinin yüz yıldır yok saydığı Kürt halkı tüm dünyaya demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigmasının nasıl gelişeceğini gösterdi. Mücadele olursa varlığın anlamlaştığını ve özgürlüğün mümkün olabildiğini ortaya koydu. Bir anlamda varlığı yok sayılan halkın, varlığı yok sayılan coğrafyayla nasıl kader ortaklığı yaptığını, özgürlük mücadelesi ile coğrafyanın özgürleştiğini 2009 yılında yapılan yerel yönetimler seçimleriyle açığa çıktı.
2009’da Türk devletinin KCK operasyonları kapsamında siyasi soykırım hareketini başlatması, halkın geliştirdiği bu demokratik yaşam arayışından duyulan korkudandı. Bu nedenle hazırlanan KCK dosyasında suçlamanın odağında yerel yönetimler yer alıyordu. Halkın kendi yönetim mekanizmalarını oluşturma ve yönetmeye talip olma durumu “paralel devlet yapılanması” olarak tanımlandı. Devletin yok sayan politikaları karşısında halkın kendi kendini yönetmeye talip olması suç kapsamına alındı. Ard arda yapılan soykırım operasyonlarıyla halkın iradesi kırılmaya çalışıldı.
Bu operasyonlarla amacına ulaşamayan Cemaat-AKP ittifakı başarısızlığın faturasını bir birine yüklemeye çalıştı. 15 Temmuz darbesi bu ittifakı bitirmek üzerinden kurgulandı. Ülkenin tüm demokratik kesimleri bu darbeyle tasfiye edilmeye çalışıldı ama özellikle de siyasi parti ve yerel yönetimler hedeflendi. Hemen hemen tüm DBP belediyelerine bu dönme kayyumlar atandı. Halkın seçtiği eşbaşkanlar yerine sömürgeci valiler kayyum olarak atandı. Bu durum iki kez üst üste tekrar edildi.
Son yapılan 31 Mart seçimlerinde bu kez farklı bölgelerden getirilen seçmenlerle seçmenin oyuna kayyum atanmaya çalışıldı. Ama halkın bunun karşısında bilinçli tutumu, istedikleri sonucu almalarını engelledi. Bunun sonucunda yasalara dayanarak sonuç almak istediler. Seçimin hemen akabinde 14 belediyeden 14’nü alan Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanına mazbatasının verilmek istenmemesi ilk kayyum girişimiydi. Ama halkın kendi iradesine sahip çıkma kararlılığı sömürgeci devlete geri adım attırdı. Şimdi de Hakkari Belediyesinin Eşbaşkanının görevine aynı politikalarla el konulmaya çalışılıyor. Tüm bu yaşananlar Kürt halkının direnişi karşısında değişmemekte direnen sömürgeci devlet politikalarının sonucudur. Dağları kadar asi olan ve Kurdistan mücadele tarihinde direnişin sembolüne dönüşen Hakkâri halkı asla bunu kabul etmedi-etmez. İki dönem üst üste kayyum atanmasına rağmen seçimlerde yine kendi iradesini açığa çıkarmakla bunu zaten ortaya koydular. Ama bu sömürgeci politika sadece Hakkâri’ye yönelik değil, tüm Kurdistan’a yöneliktir.
Hakkâri’nin direnişine sahip çıkmak, demokratik bir ülke, özgür bir yaşama yol almaktır.