Göreve çağrı mektupları

Ferda ÇETİN yazdı —

  • Sömürgeci-işgalci Türk devleti, içeride ve dışarıda yaşadığı sıkışmışlığı, ses getirecek sükseli bir eylemle aşmak üzere kapsamlı bir planlama yapmıştı. Başarılsaydı, diktatörlük için bir on yıllık ek kredi olacaktı. Garê operasyonu ile hayata geçirilmek istenen bu plan, sahipleri bakımından büyük bir hezimetle sonuçlandı. “Bir gece ansızın gelebilirim” şarkısını zorbalığına meze eden küstah, şarkıda geçen, “beni bekliyorsan uyumamışsan” kısmını da bundan sonra hep aklında tutacaktır.

 

Bu büyük hesaplaşmayı, amaçları ve sonuçları üzerinden günlerce tartışmak mümkündür. Ama bu tartışmalar, daha büyük bir mücadele için, insanlarımızdaki atalete, bireyciliğe, bencilliğe karşı örgütlülüğe hizmet edecekse anlamlı olacaktır.

***

25 yıldır Almanya’nın Dresden kentinde yaşayan Halil Şen isimli Kürt yurtseveri, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komploya karşı, 13 Şubat 2021 günü, Dresden’deki Eyalet Meclisi önünde bedenini ateşe verdi.

1971 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde dünyaya gelen Halil Şen, Avrupa’da yaşayan Kürtlere hitaben yazdığı mektubunda;

“İnsanlık Önderi Serok Apo’dan aylar geçti haber alınmıyor. Ne avukatlar ne de ailesi kendisiyle görüştürülmüyor. Buna karşı tepki çalışma, haraketlilik var ama bu yetmiyor.

Binlerce Kürt kadını cezaevindedir, bu benim isyanımdır. Kendisine Kürdüm diyenler, yurtseverim, Kürdistan benim ülkemdir diyenlere Kürdistan’ın özgür olmasını isteyenler, yurtsever Kürt halkı, dostları bir an önce hemen duyarsızlığı aşmalıdır.

İşgalciler her dört parçada ve dünyanın neresinde olursa olsun, yurtsever onurlu Kürt halkının evlatlarına, dostlarına saldırıyor, ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Buna karşı yurtsever Kürt halkı ve dostları başta değerler etrafında birleşerek, kaynaşarak her zamankinden fazla emek vererek bedel ödeyerek, böyle Kürtlüğümüzle, dilimizle, tarihimizle, örf adetlerimizle Kürt halkı yurtsever onurlu olarak yaşayabiliriz. Bunları yapmazsak kayıp ederiz, insanlık kaybeder, buna izin vermeyelim.”

Alman devleti, Halil Şeni’i üç kez hapsetti, elinden pasaportunu ve oturumunu da aldı. Ama o tek bir geri adım atmadı ve inandığı mücadelesini sonuna kadar sürdürdü. Geriye bıraktığı mektup, daha çok da Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılara yöneliktir. Yazılanlar, hem şiddetli bir eleştiri, hem bir sitem hem göreve çağrı mektubudur.

***

20 Yaşında tutuklanarak cezaevine giren, şimdi 50 yaşını dolduran bir tutsak, dışarıdaki bir arkadaşına mektup yazmış;

“... legaldekilerin çoğu cezalar, davalar nedeniyle yurt dışına kaçırtıldı. Mutlaka orayı da mücadele sahasına çeviren, çalışan, çabalayanlar vardır. Ama genel hava bu mücadelenin çok da etkili olmadığını gösteriyor. En azından sınırlı izleme olanağı içinde hissettiğimiz, çok da beklenilen bir katılımın olmadığıdır.

Eğer gidilen ya da gönderilen yeri yeniden şartların olgunlaşıp geri dönülünceye kadar bir bekleme yeri olarak görme anlayışı hakim hale gelirse vay onların, vay bizim halimize.

Sizi devlet mağdur etti, evinizden, ailenizden, ülkenizden kaçırttı.

Öyle bir çalışın ki devlet sizi sürgüne gönderdiğine pişman olsun, sizi bir an evvel geri getirtmenin yollarını arasın.

Şikayetçi olan, partinin kendisine, ailesine bakması gerektiğini dayatan, çalışmak yerine kendisinin mağduriyetinin giderilmesi için çalışılmasını bekleyen var mıdır, bilemiyoruz. Yanılmayı ne çok isterdik. Oysa fırtına gibi esebilmeliydiler. Birbirleriyle bağlantı içerisinde, örgütlü, kimi orta ve uzun dönem planlamaları olan, hareketle koordineli, dünyanın her alanını, moda deyimle ‘parsel parsel’ bölüşüp koşturabilmeliler. Onların eksik bıraktığını, akıl edemediğini, planlayamadığını ya da sorumluluk duygusuyla hissedemediğini onlara hatırlatarak, özgün planlamalarla aktifleştirilebilir.

... 30 yılı tamamlayıp, çıkmamıza 1.5 yıl kalmış. Bu uyduruk tutuklama kararı kesmemiş olacak ki, iki ay önce de 12-13 yıl önce verilen hücre cezaları gerekçe gösterilerek infazımızın yandığı, 30 yıl değil, 36 yıl yatmamız gerektiği tebliğ edildi. Yine benzer durumu yaşayan birçok arkadaş olduğunu söylemeliyim.

... Köprünün altından çok sular aktığını görmek istemiyorlar, kabullenmek istemiyorlar. Ama yaşamın akışına direnemezler, bir yerden engellemeye çalışırlarsa başka bir yerden akışını sürdürür. Biz layıkıyla pratikleşebilirsek bu akışı çok daha hızlı bir hale getirebiliriz.”

***

Kürdistan özgürlük mücadelesi yeni bir kültür yaratarak toplumsallaştı. Kendisi için bir şey istemeyi aklından geçirmeyen, Kürdistan ve Kürt halkı özgürleşmeden kendisi için talepte bulunmayı ayıp sayan bir toplumsallık kültürü...

Birbirinden habersiz, birbirini tanımayan iki insan...

Biri, ömrünün 30 yılını tutsaklıkla geçirdiği zindanlardan, “dışarıdaki” “özgür” insanlara daha fazla görev ve sorumluluk çağrısı yapıyor...

Avrupa’ya çıkmak zorunda kalan siyasetçi, akademisyen, memur, işçi, sendikacı ve öğrencilere, “Öyle bir çalışın ki devlet sizi sürgüne gönderdiğine pişman olsun, sizi bir an evvel geri getirtmenin yollarını arasın” çağrısı yapacak kadar heyecanlı, umutlu ve sorumluluk sahibi.

Diğeri, ailesiyle birlikte, yurtsever Kürtlükten ödün vermediği için sömürgeci Türk devletinin her türlü zulmünü yaşadıktan sonra, Avrupa’ya çıkmak zorunda kalan siyasi bir mülteci...

25 yıl sürgün yaşadıktan sonra, son bir eylemle, özellikle Avrupa’da yaşayan toplumu, üzerindeki ataleti atmaya, daha çok görev ve sorumluluk almaya, daha çok mücadele etmeye çağıran temiz, yurtsever bir yürek.

Bu insanların yazdıkları mektupları doğru anlamak, esaret koşullarında ve ölüme giderken dahi Kürtlerin ve Kürdistan’ın özgürlüğünü düşünen böylesi değerlere layık olmak hem bir görev, hem de ahlaki, vicdani ve insani bir sorumluluktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.