Ukrayna Savaşı yeni bir savaş değil

Ferda ÇETİN yazdı —

  • Rusya’nın, Bağımsız Devletler Topluluğu’nu genişletme stratejisine, ABD ve Avrupa Birliği de “Renkli Devrimleri” destekleyerek karşılık verdi. Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da başlayan “Renkli Devrimler”, Rusya karşıtı ve ABD yanlısı hareketlerdi.

1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında, Komünist Parti’nin 74 yıllık siyasi ve askeri hegemonyası da sona ermiş, doğan boşluğu milliyetçi, liberal, sosyal demokrat ve dinci partiler ile Rus oligarklar ve mafyatik güçler doldurmuştu.

 “Rusya’nın dünyadaki yeni yeri” konusundaki arayışlar, Slavcı (yeni-Avrasyacı), Monarşist, yeni-Batıcı ve Komünist eğilimleri ortaya çıkarıyordu. 

‘Yeni Rusya’ için, bu kadar zıt ve uzlaşmaz eğilimi, sert savaşlara girmeden uzlaştırmak ve bunları ortak bir temsil etrafında birleştirmek hayli zor görünüyordu.

1985-1999 yılları arasındaki 15 yıllık Gorbaçov ve Yeltsin dönemi, sadece Sovyetler Birliği’nin yıkımı süreci olmamış; bu dönem, Rusya’nın belirsizlikler içinde, bilinmeyen bir geleceğe doğru sürüklendiği yıllar olmuştu.

KGB ajanı Vladimir Putin böyle bir kaos ortamında, kurtarıcı sureti ile sahneye çıktı.

Putin, “Sovyetler Birliği için pişmanlık duymayanlar, vicdanı olmayanlardır; artık zamanı geçmiş olan Sovyetler Birliği’ni restore ederek geri getirmek isteyenlerin ise aklı yoktur” diyerek ‘Sovyet Sosyalizmini’ hem övüyor hem mahkûm ediyordu.

Putin yönetimi başından itibaren, “Rusya’nın dünyadaki yeni yeri” konusunda netleşmiş ve bu düşüncesini pratikleştirme sürecine girmişti. Rusya’nın yeniden yapılanması, kapitalizmin yasalarına ve liberalizme göre olacaktı.

Fakat kapitalizm ve liberalizm, ‘ol’ deyince olan, öyle anlatıldığı gibi, bir özgürlükler ve eşitlikler sistemi değildi. Güç sahiplerinin söz sahibi olduğu, altta kalanın canının çıktığı, av ve avcıların tetikte beklediği sistemdi kapitalizm. 

Rusya ve Putin bu gerçeği çok iyi biliyor. 

Bugün sürmekte olan Ukrayna savaşının, bu ‘bilme’ ile doğrudan ilişkisi var.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, sosyalizmi, Komünist Partisi’ni, Lenin’i, Stalin’i ve Sovyetler Birliği’ni açık bir biçimde reddederken, bu tutumu köklü bir ‘reddi mirasa’ çevirmiyor. Sovyetler Birliği dönemindeki yayılma ve egemenlik alanlarını Rusya’nın doğal, meşru mirası sayıyor ve bu mirası sahipleniyor.

Putin, “Sovyetler Birliği için pişmanlık duymayanlar vicdanı olmayanlardır” derken Sovyetler Birliği döneminde elde edilen toprakları ve Sovyetlerin mandası haline getirilen ülkelerin kaybedilmesine ilgisiz kalmayacaklarını hatırlatıyor. Kaybedilmiş egemenliğe ve zayıf düşmüş hegemonyaya üzülüyor.

Peki egemenlik ve hegemonya nasıl zayıfladı?

1991 yılında Rusya, “Bağımsız Devletler Topluluğu” adı ile yeni bir birlik oluşturdu. Ukrayna, Belarus, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, Tacikistan ve Azerbeycan’ın üye olduğu topluluk ABD’nin Orta Asya’ya açılımına karşı Rusya’nın aldığı bir ‘tedbirdi.’ 

Rusya’nın, Bağımsız Devletler Topluluğu’nu genişletme stratejisine, ABD ve Avrupa Birliği de “Renkli Devrimleri” destekleyerek karşılık verdi. Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da başlayan “Renkli Devrimler”, Rusya karşıtı ve ABD yanlısı hareketlerdi.

Bütün bunlar olurken, bir dönemler Sovyetler Birliği ile birlikte Varşova Paktı üyesi olan devletler NATO üyesi oldular. 

Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya 1999 yılında; Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya 2004’te; Arnavutluk ve Hırvatistan 2009’da, Karadağ 2017’de, Kuzey Makedonya 2020’de NATO’ya üye oldular.

NATO üyesi olmak ABD, Almanya, Fransa, İngiltere’ye askeri üsler açmak; bu ülkelerden silah ve ekonomik yardımlar alarak Rusya’ya karşı tutum almak demekti.

Bu durum ABD-Rusya arasındaki gerilimi tırmandırdı ve yeni savaşların kapısını araladı.

Nitekim 2008’de Gürcistan’a bağlı Abhazya ve Güney Osetya’nın Rusya tarafından işgali, Kırım’ın 2014’te ilhak edilmesi, Ukrayna’ya bağlı Donetsk ve Luhansk’ın işgali, NATO’nun genişlemesine açık bir tepki idi. 

Bu bakımdan Ukrayna savaşı yeni bir savaş değil.

Rusya’nın, Ukrayna savaşında hem haksız hem işgalci konumda olduğu açık bir gerçek. Fakat işleri bu aşamaya getiren, savaşı ve gerilimi tırmandıranın ABD ve Avrupa Birliği olduğu da başka bir gerçektir.

Ukrayna’daki savaşı kaleme alan New York Times yazarı Thomas Friedman; “Bu Putin’in savaşı. Lakin ABD ve NATO da masum değil” diyor.

Friedman’a göre Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra ABD’nin NATO’yu genişletme kararı ve bu genişlemenin Rusya sınırlarına dayatılması kötü düşünülmüş kararlardı.

Clinton hükümetinin Savunma Bakanı William Perry de Fridman’ı onaylıyor; “bizi gerçekten kötü yola sokan ilk eylemimiz NATO’nun genişlemeye başlaması ve Rusya’nın sınır komşusu olan Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasıydı” diyor.

Ukrayna savaşı, esasında NATO ile Rusya arasında süren bir savaştır ve bu savaş değişik biçimlerde devam edecektir.

“Kürtler bu savaşta nasıl tutum almalı?” tartışmaları da yapılıyor.

Filler tepişirken çimler ezilirmiş.

Maharet çim olmamak, marifet ezilmemek. Kapitalizmin kendi içindeki bu egemenlik savaşlarına kesin ve açık bir biçimde karşı çıkmak, insanlığın ve insan kalmanın gereğidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.