Gündüz Kuşağı programları şiddeti değil kadını sorguluyor

Kadın Haberleri —

.

.

  • Sosyolog Dilan Deniz Vurgun ve Yeni Yaşam Gazetesi’nin Kadın Eki Editörü Hicran Urun, Gündüz Kuşağı programlarını değerlendirdi. Programlarda erkek şiddeti değil, kadının yargılandığına dikkat çekildi.

HABİBE EREN/JINNEWS 

Türkiye’de Gündüz Kuşağı programları ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve kadın düşmanlığının yeniden inşa edildiği alanlara dönüştü.  Esra Erol’un sunduğu “Esra Erol da”, Müge Anlı’nın “Tatlı Sert” Nur Viral’in sunduğu “Hayatta her şey var”, söz konusu programlara verilecek birkaç örnekten biri…

Kadına yönelik sorunları gündeme taşıma iddiasında bulunan söz konusu programlar, adeta kadınların yargılandığı birer “arenaya” düştürülüyor. Kadınların hayatlarının didik didik edildiği, kadın katliamlarının meşrulaştırılmaya çalışıldığı, fail savunuculuğunun üstlenildiği ve kadınların teşhir edildiği programlarda kadınlar sürekli hedefte.

Üçüncü sayfa haberi formatında yapılan programlar, “makbul kadın” profilini de destekliyor. Programlarda uzman olarak yer alan psikolog, avukat, sosyolog veya yorumcu gibi kişiler konukları en geniş göreceği bir yerde oturarak üst perdeden akıl verip, yargılıyor, aşağılıyor. 

Kriminal suçlara eğilen programlarda belli bir sınıra dokunulması yasaklanırken, devleti eleştirecek, eksiklerini dile getirilecek söylemden kaçınılıyor. Bir kadının şüpheli ölümünde ya da kayıp çocuk vakalarında istenilen iddialar gündeme taşınırken istenilmeyenler örtbas ediliyor. Konukların kendilerini anadillerinde ifade etmeleri engellenirken yöresel ağızlar, şive ve giyim kuşam da aşağılanıyor.

Bazı programlara cuma günlerine mahsus olarak bir “hoca” eşliğinde dini içerikli bir bölüm ekleniyor. Geleneksel ve modern, dini ve seküler değerlerin tümü aynı anda izleyiciye sunuluyor. En önemlisi de bu programların hiçbiri Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) takılmıyor.

İktidar kaosun her türlüsünden besleniyor

Sosyolog Dilan Deniz Vurgun ve Yeni Yaşam Gazetesi’nin Kadın Eki Editörü Hicran Urun Gündüz Kuşağı programlarını Jinnews’e değerlendirdi. Hicran Urun, Türkiye’de iktidara göre şekillenen bir ana akım/havuz medyası olduğunu belirterek, söz konusu medyanın iktidarın yürüttüğü politikalara göre dilini, akışını ve duruşunu belirlediğini söyledi. Mevcut iktidarın da ayrımcılık ve kaosun her türlüsünden beslendiğini dile getiren Urun, “İktidar kadın düşmanı, ırkçı bir toplum şekillenmesi istiyor bunun en önemli ideolojik aygıtı olarak da medyayı kullanıyor” dedi.
 
Sorgulanan, yargılanan, suçlanan hep kadın

Söz konusu programlarda teşhir edilen, hedef gösterilen ve hayatları sorgulanan kesimlerin kadınlar olduğuna dikkat çeken Urun, iktidarın medya alanında da kadınların kazanımlarını gasp ettiğini dile getirdi.  Urun şunları kaydetti: “Bir zincir gibi; iktidar erkekleştikçe medya erkekleşti, sokak erkekleşti. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı yerini ‘fıtrat’a bıraktı. Bu nedenle sorgulanan, yargılanan ve suçlanan hep kadın oluyor.” 
 
Yanlış mecralarda yeni mağduriyetler...

Özellikle programların kadınlara hitap etmesini “kendini anlatma ve bir yardım çığlığı” sözleriyle değerlendiren Urun, her gün ortalama 3 kadının katledildiği, onlarca kadının erkek şiddetinin farklı türlerine maruz kaldığı bir ülkede kadınların yardım çığlıklarının yanlış mecralarda yeni mağduriyetlere yol açtığına işaret etti. “Halbuki amasız, fakatsız, gerekçelere sığınmadan kadına yönelik şiddete dur diyebilmeliyiz” diyen Urun, kadınların önce neden kolluğa veya yargıya değil de söz konusu programlara başvurma ihtiyacı duyulduğunun sorgulanması gerektiğinin altını çizdi. 

Erkek şiddeti değil, kadın hayatı sorgulanıyor

Gündüz kuşağı programlarında toplumun gündemine taşınan olgunun erkek şiddeti değil, kadınların hayatı, yaşam biçimleri hatta saat kaçta nerede oldukları, ne giydikleri olduğunu dile getiren Urun, “Bunun altını çizerek söylemek gerekir; yaşanan şey erkek şiddeti. Bunun adını böyle koymadığınız zaman da haberlerinizi failler üzerinden değil kadınlar üzerinden kurguluyorsunuz. Dolayısıyla kadın orada bir nesne ve magazinsel bir figür haline geliyor” diye belirtti.
 
Genelde klişe ve cinsiyetçi konular ele alınıyor

Gündüz Kuşağı programlarını değerlendiren sosyolog Dilan Deniz Vurgun ise, program formatının doğrudan doğruya ırkçılığı inşa ettiği söylenemese de, toplum mühendisliğinin bir parçası olarak ulusal medyanın, iktidar güdümlü ve ötekileştiren özellikler barındırdığını belirtti. Vurgun, “Yani bu problem ne tek başına Gündüz Kuşağı sorunu ne de Didem Arslan gafı değildir” dedi.

Özellikle kadınların bu tarz programları sıklıkla izlemesinin nedenlerinden birinin kadınların kamusal alanın dışına itilmesi olduğunu söyleyen Dilan Deniz Vurgun, kadınların üretim sürecinden uzak, istihdam dışı bırakılarak gündüz kuşağı saatlerinde evde bulunuyor olmasının potansiyel izleyici haline gelmesine sebep olduğuna dikkat çekti. Öte yandan TV’de kanal kontrolünü elinde bulunduran erkeğin o saatlerde evde olmamasından ötürü kadınların özgürce program seçimi yapabildiği saatlere denk geldiği için bu tarz programları sıklıkla izlendiğini dillendiren Vurgun, şu sözleri kullandı:  “Üçüncü bir sebep kadınların bu programları izledikten sonra ortak bir konu olarak bu programlar üzerinden sosyalleşebiliyor olması. Bu tarz bir sosyalleşme ancak dedikodu kültürünü geliştirir ve kadınları entelektüel hayatın dışına iter. Bu gibi programların konsepti gereği, heyecanı ve dozu aktif tutabilmek için genelde klişe ve cinsiyetçi konular ele alınıp, cinsiyetçi dil kullanılmaktadır. Elbette ki bu konuların gündemde tutulması ve kullanılan dilin cinsiyetçi olması hem mevcut olan toplumsal travmayı canlı tutarken hem de cinsiyetçi dilin oturmasına ve kuşaklar arası aktarımına sebebiyet verir. Bu durum da toplumsal cinsiyet temelli sorunları daha komplike hale getirir.”
 
Şiddet kişilerin gerçekliği haline dönüşür

Gündüz kuşağı programlarının formatlarının yarattığı etkilerden biri de toplumsal alan içindeki düşmanlıkları ve öfkeyi domine etmesi. Televizyonda sunulanlar çoğunlukla “gerçek” gibi algılanıp, kabul ediliyor. Bu durumun cinsiyetçi dil ve söylemin yanı sıra şiddet de barındırdığını ve bu şiddetin dozunun giderek arttığını söyleyen Vurgun, “Şiddet içerikli programların izleyicisi olan kitle, bir süre sonra gerçek ve kurguyu karıştırmaya başlarsa şiddet bu kişilerin gerçekliği haline dönüşebilir ve içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalı oluşabilir. Böylece kendimizi toplumsal şiddet sarmalının içinde bulabiliriz”  uyarısında bulundu.

Gününün neredeyse tamamını ev içinde, kamusal alandan uzak geçiren kadınların bu programları ve konularını kendilerine sosyalleşme aracı edinmesinin doğal olduğunu ifade eden Dilan, “Çoğu kadının dış dünyaya ulaşmakta neredeyse başka bir araca sahip olmadığı düşünülünce, özellikle erkeğin ve çocukların evde olmadığı saatlerde TV izlemek kadın açısından alternatifsiz bir aktivite olarak ortaya çıkmaktadır. Tabii formatın kendisi ve dili gerçekte kadınları sosyalleştirmek yerine aksine asosyal ve gelenekçi kılmaktadır” diye belirtti.
Sosyol Dilan Deniz Vurgun, klişe yargıların tek tipleşmenin ve tek ideolojinin esas alındığı programların sosyal yaşamın doğasına aykırı olduğunu önemle belirtti.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.