Güvencesiz özgürlük

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Güvencesizlik karşısında emekçilerin haklarını savunurken bakım perspektifini dikkate almaksızın inşa edilen bir “çözüm” olarak insana yakışır iş talebi, ücretli emeğin değerlenmesine bağlı muhafazakâr bir siyaseti anti kapitalist söylemlerin içine bile dahil ediyor.

Dünyanın farklı yerlerinde enflasyon, güvencesizlik ve sosyal destekleme gündemlerini takip ederken konuyu başka bir perspektiften ele almanın mümkün olup olmadığını tartışmak ihtiyacı duydum. Bunun için Güney Afrika harika bir örnek.

Franco Barchiesi isimli bir araştırmacının hem sömürge hem de sömürge sonrası Güney Afrika'da bir yönetim tekniği olarak ücretli emek üzerine güvencesiz özgürlük (2011) isimli bir çalışması var. Sömürge yöneticilerinin medeniyetten nasibini almamış" ve "isyankar" beyaz olamayan nüfusları disipline etmek için ücretli emeği kullanmanın bir yolu olarak "işin onurunu" nasıl vurguladıklarını aktarır. Araştırmada sanılanın aksine, birçok Afrikalı işçi ücretli çalışmayı reddettiği, bunun yerine güvencesiz olsa da fabrikalarda ve madenlerde çalışırken maruz kaldıkları disiplin ve aşağılamadan uzak kalmalarını sağlayan çeşitli geçimlik emek veya serbest meslek biçimlerini tercih ettiklerini aktarırken, güvence kavramını, kayıp ve modernite normallerinin içindeki işlevini sorguluyor. Barchiesi’ye göre bu görünmez kalan itiraz, aslında güvencesiz çalışmanın bir dezavantaj koşulu olacağına dair yargıyı yeniden düşünmek üzere açarken, aynı zamanda, Batı merkezli modernizmin bize dayattığı “emek gücü karşılığı hak edilen vatandaşlığı” da açığa çıkarıyor. Bu perspektifin mülteci, sürgün veya göçmen olarak kendilerini tanımlayanlara yakın geleceğine eminim. Zira göçmenlerin çok iyi bileceği gibi, vatandaşlık ve göçmenlik kategorilerinin birbiriyle temas noktası da çalışma rejimleri içinde hayatta kalıp kalmama veya ezilme hiyerarşisinin neresinde olunmasıyla fazlasıyla bağlantılı. Devam edersek, Barchiesi, günümüzde, neoliberalizmin emek piyasasındaki uygulaması olan açık istihdam politikasını sadakatle izleyen her yerde olduğu gibi, Apartheid sonrası Güney Afrika'da “insana yakışır işlere” ve “istihdam yaratmaya” yapılan sürekli vurgunun, istikrarlı istihdamın giderek azaldığı bir dönemde sosyal vatandaşlığı tam zamanlı ücretli emeğe bağlamaya devam ederek işçilerin güvencesizliğini nasıl körüklediğini göstermeye devam ediyor ki, Almanya’daki yeni vatandaşlık yasasında da bunun izini kolaylıkla takip edebiliriz.

İnsana yakışır işlere yapılan vurgunun, tek ekmek getirenli klasik aile ve ücretli emek etrafında yapılandırılmış bir toplumsal düzeni ima ettiği bir gerçek. Dahası bu ima, istikrarlı bir hayatın içine, şiddeti normalleştiren ve eşitsizlikleri doğallaştıran kurumları ve yapıları da sokuşturuyor: erkeklik, ırkçılık, türcülük… Kısacası, güvencesizlik karşısında emekçilerin haklarını savunurken bakım perspektifini dikkate almaksızın inşa edilen bir “çözüm” olarak insana yakışır iş talebi, ücretli emeğin değerlenmesine bağlı muhafazakâr bir siyaseti anti kapitalist söylemlerin içine bile dahil ediyor. Böylelikle kapitalist krizin getirdiği toplumsal yıkımın çaresi, kapitalizmin içinde yeniden üretilmiş oluyor. Dahası insana yakışır işler olarak ortaya konulan pek çok işin pandemi ile birlikte evlere taşınmasının getirdiği yeni çalışma sürecine dahil edilen şiddet biçimlerinin gösterdiklerini bunların yanına koyun. Güvencesizlik, kapitalizmin sürdürülmesinin de sermaye birikimine de her zaman içkindi. Bu yüzden bir arıza gibi ele alınması, güvencelerin nostaljiye dönüşmesini de beraberinde getiriyor. Mücadelenin bu yüzden sadece güvencesizliğe odaklanması, kendini güvencesiz olarak kabul etmeyen işçi sınıfının en güvencesiz kesimlerinin sürekli yükselen öfkesini örgütlemeye yetmeyecektir. Güvencesizlik asla istikrar ve güvenlik vaadini yerine getirmeyecek kapitalizmi sorgulamak için bu açıdan bir fırsat, aynı zamanda çalışma rejimlerinin ve bu kadar borçlanmasının olduğu bir çağda çalışma rejimlerinin en temelden sorgulanması için de.

Barchiesi, F. (2011). Precarious liberation: Workers, the state, and contested social citizenship in postapartheid South Africa. Albany, NY: State University of New York Press.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.