Güvenlikten eğitime kadar yerelden hizmet verilmeli

Yeşil Sol Parti Milletvekili adayı Mehmet Emin Aktar

Yeşil Sol Parti Milletvekili adayı Mehmet Emin Aktar

  •  Yeşil Sol Parti'nin Amed adaylarından Mehmet Emin Aktar: Kurdistan’da yaşıyor, Kürtler adına hak talebinde bulunuyor ve devletin sistemine itiraz ediyorsanız cezalandırılmanız kaçınılmazdır.
  •  Bunu bildiğimiz gibi şunun da bilincindeyiz:  Hiçbirimiz rahat yataklarımızda uyuyarak gelecek kuşaklara, çocuklarımıza daha demokratik, daha özgür bir gelecek sağlama şansına sahip değiliz. 
  •   Kürt meselesinin çözümüne de hizmet etmek adına yerele güç vermek; belediye yönetimlerine, kent meclislerine büyük yetkiler vermek; güvenlikle birlikte eğitim alanını terk etmemek geliyor. 

1990’lı yılların hafızasını Meclis’e taşımaya hazırlanan Yeşil Sol Parti Milletvekili adayı Mehmet Emin Aktar, “Biz insanların öfkesini yansıttıkça, 7 Haziran gibi bir sonucu sağlamak mümkün” dedi. 

Kürt kimlik mücadelesinin kesiştiği hukuk, siyaset, insan hakları mücadelesinin hem sanığı hem de tanığı, avukatların ve adliye muhabirlerinin 'Emin Abê'si olan Amed Barosu eski Başkanı Mehmet Emin Aktar, Meclis’e gitmeye hazırlanıyor. Doğduğu Amed’den Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden (Yeşil Sol Parti) Milletvekili adayı olan Aktar, 1986'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1990-1992 yılları arasında İHD Amed Şubesi yönetim kurulunda çalıştı. 1992-2001 yılları arasında Amed Barosu yönetim kurulu üyesi, 2008-2012 yılları arasında Amed Barosu Başkanlığı yaptı. Mezopotamya Vakfı ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) Yönetim Kurulu üyeliği gibi farklı sivil toplum örgütlerinde görev aldı. 

İki kez ölümden döndü

Hem faili meçhul dönemlerdeki avukatlık mesleği, hem birçok üyesinin katledildiği Demokrasi Partisi’nde (DEP) hem de bir dönem İnsan Hakları Derneği’nde yöneticisi olması nedeniyle Kürt siyasetinin önemli simaları, JİTEM’in cinayetleri, dönemin önemli olaylarıyla yolları kesişen Aktar, iki kez ölümden döndü. Aktar, 1991’de Amed’in Pasûr ilçesinde (Kulp) Mehmet Nesip Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtuyi, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Ali Miltaş ve Şahin Tekin ile 1992'de Mêrdîn’in Stewrê (Savur) ilçesinde 33 gerilla ve 5 köylünün infaz emrini veren dönemin JİTEM üyelerinden Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay İsmet Yediyıldız ya da diğer adıyla “Yedi Bela İsmet’in” infaz emrinden son anda kurtuldu. 

Köylülerin katledilmesinin ardından olayı incelemek için bölgeye giden Aktar’ı, askerler alıkoydu. Haber verilmesi üzerine Yediyıldız, “işini bitirin” emrini verdi. Ancak kısa bir süre sonra hesapta olmayan bir İngiliz parlamenter ile dönemin milletvekilleri Orhan Doğan ve Leyla Zana olay yerine gelince, Aktar öldürülmekten son anda kurtuldu. JİTEM tarafından işkenceyle katledilen HEP Amed İl Başkanı Vedat Aydın’ın Kürtçenin yasak olduğu dönemde İHD Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşmasına da tanıklık etti, çocukluk arkadaşının katledilmesine, faili meçhul cinayetlere, “KCK” adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarına da.

En sıkıntılı şey, tanıklıktır

Aktar, bu hafızayı, şimdi Meclis’te taşıma yolunda. Bu süreçleri “zor süreçler” olarak niteleyen Aktar, “Belki de en sıkıntılı olan şey, tanıklık etmek” dedi. Geriye dönüp baktığında hislerini “Bin yıl yaşamışım gibi hissediyorum” diyerek özetleyen Aktar, şöyle devam etti: “1990’larda yoğun bir baskının yanında bugünle karşılaştırdığımız zaman müthiş bir umut da vardı. O umutlar da bizi buralara kadar getirdi. Binlerce köyün yakılmasına, faili meçhul cinayetlere, yüz binlerce insanın tutuklanıp cezaevine girmesine, tehdit edilmesine kadar zor bir süreçtir. Geriye dönüp bakıldığında hafızam silinse daha mı iyi olur diyorum, birçok dostumu kaybettim, cesetlerini teşhis ettim, cenazelerine katıldım. Avukatlığını yaptığım kişilerin bir süre sonra da morgda cesetlerini teşhis etmekle karşılaştığımda, onların bütünü zaten sizden bir şey götürüyor. Bir yandan da o kaybettiklerinizin anısına saygıyla yaşıyorsunuz. Dönüp dolaşıp diyorsunuz ki bu yolda bunların anısına saygı göstermeliyim. Böyle bir bakış açısı var, geriye dönüp baktığımda giden için mi kalan için mi hayat daha zor diye düşündüğümde, mutlaka kalan için hayat daha zordur. Bu zorluk gidenlerin yarattığı umudu, değeri yaşatarak bizi güçlü kılıyor.” 

Vedat Aydın'ın Kürtçesi

12 Eylül döneminin Kürtçe yasağını getiren 2932 sayılı Türkçe dışındaki dillerin konuşmasını yasaklayan yasal düzenlemenin kaldırılmasında etkili olan Vedat Aydın’ın İHD Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşmasına tanıklık eden Aktar, şunları paylaştı: “1990'da İHD Genel Kurulu’na giderken, Diyarbakır Delegasyonu olarak içimizden birinin Kürtçe konuşmasına karar verdik. Vedat ağabey (Aydın) ‘Kürtçeyi ben konuşacağım’ dedi. Biz Ankara’ya gittik, Vedat ağabeyin Kürtçe konuşacağını biliyorduk fakat kimseye yaymadık. Kürtçe konuşma yapılana kadar kimsenin gözaltına alınmasını istemedik. Vedat ağabey, Kürtçe konuşmaya başladığı zaman Divan Başkanı Halit Çelenk’ti. ‘Vedat Bey Türkçe konuşun, biz de anlayalım’ gibi müdahalelerde bulundu. Vedat ağabey de ‘Benim dilim yasaklı, ben bu durumu protesto ediyorum, anlamayan varsa arkadaşlarımın çoğu Kürtçe biliyor, onlar da tercüme edebilir’ dedi. Vedat ağabey ne yapacak diye merakla beklerken, Kürtçe konuşmaya devam etti. Salondan çıkınca onunla birlikte tercümanlık yapan arkadaşımız gözaltına alındı. O dönem durumu protesto eden Halkın Emek Partisi (HEP) İl Başkanı Mustafa Özer de gözaltına alındı, sonra tutuklandılar. Duruşmada Kürtçe konuşmaya devam etti. Mahkeme ifade almak, savunma tespit etmek için tahliye etmek zorunda kaldı. Bu durum kamuoyunda çok olumlu bir etki yarattı, zaten birkaç ay sonra da Nisan 1991'de yasa (Kürtçeyi yasaklayan yasa) yürürlükten kaldırıldı. Yasanın yürürlükten kaldırılmasında Vedat ağabeyin eylemi, yarattığı hava ve tavrı da son derece etkiliydi.” 

Aydın’ın JİTEM tarafından kaçırılıp işkence edilerek öldürülmesinden önce kendisiyle görüştüğünü anlatan Aktar, ailesinin işkenceden dolayı Aydın’ın kimlik teşhisine katılmasını istemediğini, Aydın’ın işkenceye uğramış naaşını teşhis ettiklerini ifade etti. 

Çocukluk arkadaşının katledilmesi

JİTEM tarafından 1994’te kaçırılan çocukluk arkadaşı Şerif Avşar’ın cenazesinin bulunduğunu, savcının odasındaki telsiz anonsundan duyan Aktar, “Bunu telsizde duyuyorsunuz ve çocukluk arkadaşınız. 15 gündür kayıp ve kaçırılmış. Korkunç bir andı. O açıdan zaman zaman ‘Hafızam silinse de hatırlamasam bu anıları’ diyorum. Bir yandan yaşarken de mücadele ederken de bu arkadaşlarımızın bir mücadelesi var ve bu uğurda can verdiler. Onların anısına saygıyla burada durmak gerekiyor. Onların yarattığı değerler bize güç veriyor” şeklinde konuştu. 

Gözlüklünün işitini bitirin!

 Bismil-Savur sınırında Nisan 1992'de 33 gerilla ile 5 köylünün infaz edilmesiyle ilgili inceleme için bölgeye giden Aktar, katledilmekten nasıl sonda anda kurtulduğunu şöyle anlattı: "İHD olarak raporlama çalışması için oraya gitmiştik. Dönüşte gözaltına alındım. O dönem Diyarbakır Alay Komutanı İsmet Yediyıldız. JİTEM’in meşhur bilinen komutanlarındandı. JİTEM’in kurucularından biriydi. Onun komutan olmasından sonra da faili meçhul cinayetler artmıştı. Bizi bir yerde yüzükoyun yatırdılar. Telsiz anonsu geçiliyor; burada bir avukat var ne yapalım, diye. Biz de o zaman 5 avukattık. ‘Gözlüklü mü gözlüksüz mü?’ diye sordular. ‘Gözlüklü’ deyince, ‘İşini bitirin’ dediler. Beni de alıp götürdüler. Sonra olay yerine bir anons daha geldi. ‘Olay yerine Leyla Zana, Orhan Doğan ve bir İngiliz parlamenter geliyor, ne yapalım?’ diye. ‘Onları tutun engelleyin’ diyorlar. Diğer taraftan da anons geçiliyor, ‘Avukatı gözaltı yapın’ diyorlar. İki günlük gözaltından sonra bu kez DGM’ye sevk edildim. Sonrasında da bırakıldım, dava açıldı, yargılandım.” 

Sistem dönüşsün diye

“Kurdistan’da yaşıyorsanız, Kürtler adına hak talebinde bulunuyorsanız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sistemine itiraz ediyorsanız, cezalandırılma kaçınılmazdır” diyen Aktar, şunları söyledi: “Buna tanıklık etmiş ve görmüş, bu sonuca varmış biri olarak, elbette buna yönelteceğim itirazın da cezalandırılacağını biliyorum. Hiçbirimiz rahat yataklarımızda uyuyarak gelecek kuşaklara, çocuklarımıza daha demokratik, daha özgür bir gelecek sağlama şansına sahip değiliz. Yurt dışında yaşamak asla tercih edebileceğim bir mesele değil. Kendi topraklarım dışında yaşamayı düşünmedim. Bir ceza aldım, bir yere gitmem. Bizim asıl mücadelemiz yeni bir değişim, yeni bir dönüşüm… Kimse bir hak talebi öne sürdü diye cezalandırılmasın. Bunun cezalandırılması sağlayan sistem dönüşsün diye bir mücadele yürütüyoruz. Cezalandırmamak, hapse düşmemek ve yurt dışında, sürgünde yaşamamak adına da bu mücadeleyi sürdüreceğiz.”

Yüküm ağırlaşıyor 

Demokrasi Partisi’nden sonra hiçbir siyasi partide görev almayarak sivil toplum örgütlerinde kalmayı tercih ettiğini dile getiren Aktar, adaylığıyla ilgili “Kürtler açısından legal siyasette sürekli parti kapatma, sürgünler, hapisler vs. siyasi anlamda bir hafızanın oluşmasının önü alındı. Bu süreçlere ilişkin de siyasete katkı sunabileceğime inandım, onun için de buradayım” dedi. Seçim çalışması için gittiği her yerde hem sivil toplum hem hak savunuculuğu hem de avukatlık mesleği nedeniyle tanıdık simalarla karşılaştığını, kendini Amed milletvekili adayları arasında “en şanslı” olarak gören Aktar, “Amed listesinin en şanslısı benim, her gittiğim yerde hep bir tanıdık var. Bir kolaylık sağlıyor, aynı zamanda bir yük yüklüyor, çünkü insanlar bir güven duyuyor ve bu da bir sorumluluk duygusu yaratıyor. Bu güvenle bizi temsil edeceksiniz diyorlar ve de yükünüz ağırlaşıyor” şeklinde konuştu. 

Öfke sandığa taşınacak

Kürtlere yönelik 2016’dan sonra başlatılan saldırı ve baskı dalgasıyla belediyelere kayyum atamaları, tutuklama ve tek adam rejimiyle toplumun susturulduğunu dile getiren Aktar, “Fakat biz sahada çalıştıkça, dokundukça, insanların öfkesini yansıttıkça, bunun sandığa taşınacağını da gözlemledik. 7 Haziran gibi benzer bir sonucu da sağlamak mümkün olacak diye düşünüyorum” dedi.

Ana dil ve güçlü yerel yönetim

Kürtçeye hem konuşma düzeyinde hem de yazma düzeyinde güçlü bir hakimiyeti olan Aktar, avukatlığını yaptığı ‘KCK Ana Davası’nda yargılanan Kürt siyasetçilerin Kürtçe savunma yapmada direnç göstermesi nedeniyle mahkemelerde Kürtçe savunma yapılmasının önünü açan yasal düzenlemenin yapılmak zorunda kalındığını hatırlattı. Yerleşim yerlerinin isimlerinden ana dilde eğitime kadar Kürtçenin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması için hukuki mücadelenin de gereğini vurgulayan Aktar, şunları dile getirdi: “Bu dönemde yeni bir anayasa ve hukuk düzeni sağlanacaksa bu hukuk düzeninin içinde de her hâlükârda herkesin ana dilde eğitim görme hakkının da tanınması gerekiyor. Artık her şeyi merkezden yönetmenin imkansız olduğu görülüyor. Kürt meselesinin çözümüne de hizmet etmek adına yerele güç vermek gerekiyor. Buna özerklik mi denir ya da başka bir şey mi denir fakat belediye yönetimlerine, kent meclislerine  büyük yetkiler vermek gerekiyor. Bu yetkilerin başında da güvenlikle birlikte eğitim alanını terk etmek geliyor. Eğitim alanını terk ettiğinizde zaten yerel yönetimin nasıl eğitileceği, nasıl yapılacağı, dilin nasıl yaşatılacağı, seçilmiş halkın iradesi olarak karar verilecektir. Bu açıdan da bu çalışmaları yoğun olarak düşünüyorum. Dil konusunda Meclis grubunda Kürt olmayan arkadaşları da Kürtçe eğitime alarak, öğrenmeyi teşvik etmek, gönüllülük çerçevesinde de onların da Kürtçe öğrenmesini ve seçmeniyle Kürtçe temas etmesini, farkındalık yaratmak açısından doğru olacağını düşünüyorum.”  AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.