Hakikat ateşi hiç sönmesin

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Faşist rejimler, örgütlü yalanı kullanarak, iktidarını sürdürme konusunda oldukça mahir davranırlar. Tıpkı günümüz Türkiyesi ve diktatörü Erdoğan gibi. Zira Erdoğan rejimi için ideal kişi, itaat eden, sorgulamayan, doğruyla yanlış arasındaki farkı artık göremeyen kişidir. En çok korkulması, nefret edilmesi ve yok edilmesi gereken kişiler ise hakikati yaratan hakikat anlatıcılarıdır.

Politika ve iktidar, yalan ve hakikat arasındaki ilişki pek çok düşünür tarafından tartışılmış, pek çok yaşamsal alanda sonuçları oldukça hayati olmuştur. Yalandan sıyrılmış bir politika bunun üzerinden yükselen bir iktidar mümkün müdür? Ne yazık ki yalan hiç bir tartışmada haklı ve erdemli bir davranış olarak kabul edilmese de her dönem yalan siyasette bir koşul haline getirilmiştir. Her zaman kulak vereceğimiz bir düşünür olan Hannah Arendt’in bu tartışmalara cevabı çok nettir: "Adalet yerini bulsun, gerekirse Dünya yıkılsın." Zira tüm hakikat anlatıcıları gibi ona göre de adaletten yoksun bir dünyada yaşamak anlamsızdır.

Çeşitli yalan biçimlerinden bahsetsede esas tehlikeli olan ve Arendt’in de üstünde durduğu yalan biçimi tüm diktatörlerin sarıldığı örgütlü ve modern yalandır. Çünkü diktatörlerin kullandığı modern, örgütlü yalan manipülasyonu içerir. Manipülatif yalan tüm topluma yayılır; yalanı söyleyen bile kendi yalanına inanır hale gelir. Söz konusu modern yalanda hakikat yok edilir ve yeni bir hakikat yaratılmaya çalışılır.

Faşist rejimler, örgütlü yalanı kullanarak, iktidarını sürdürme konusunda oldukça mahir davranırlar. Tıpkı günümüz Türkiyesi ve diktatörü Erdoğan gibi. Zira Erdoğan rejimi için ideal kişi, itaat eden, sorgulamayan, doğruyla yanlış arasındaki farkı artık göremeyen kişidir. En çok korkulması, nefret edilmesi ve yok edilmesi gereken kişiler ise hakikati yaratan hakikat anlatıcılarıdır. Erdoğan bu nedenle sadece yalanları inşa etmekle kalmayıp hakikatlerden bahsedenleri de yok etmek istemektedir. Nitekim günümüz Türkiye’sinde varlığı sır olmayan çıplak arama işkencesinden bahsetmek, hukuksuzluktan bahsetmek, adaletsizlikten bahsetmek, tecritten bahsetmek, hapishanelerdeki cehennemden bahsetmek, insanların en temel hak ve özgürlüklerinden bahsetmek en tehlikeli bir iş haline gelmektedir. Hakikati anlatmak isteyen gazeteci, yazar, siyasetçi, kadın hakları aktivisti ve daha uzatabileceğimiz her adalet ve hak arayışçısının kendini bulduğu yer hapishane ya da envai çeşitlikte cezalandırma yöntemleri olmaktadır.

Diğer taraftan tüm faşist rejimler gibi Erdoğan rejimide örgütlü yalanla ve manipülasyonla gerçekleri yok edeceğini sanıyor ve yeni bir imaj yaratmaya çalışarak iktidarını daim kılmaya çalışıyor. Örneğin en çıplak örnek Kürdistan coğrafyasında ve Ortadoğu’da yürüttüğü kirli savaş tamamen bu yeni imaj yaratma mahirliğine dayanıyor. Yenilgi korkusu ya da zafer isteği ülkenin refahı ile ilgili değildir; diktatörün süper güç imajıyla ve iktidarını yitirme korkusuyla ilgilidir. Fakat tüm bunlara rağmen tarih ispatlamıştır ki hakikat güçlüdür ve yeri doldurulmaz. Zulüm ve şiddet hakikati yok etmek isteyebilir ama yerini alamaz, sonsuza kadar kendini baki kılamaz.

Arendt’e kulak vermemiz gerektiğini söyleyen ve Arendt gibi kulak kesilmemiz gereken paradigmasıyla halkların önderi olan Öcalan siyaseti ve toplumu hakikat anlatıcılığıyla ve hakikat yaratıcılığıyla talandan ve tirandan koruyabileceğimizi söylüyor. Zira kendisine reva görülen işkence rejimi de, ortaya koyduğu hakikatlerin kalbinin attığı siyasal alan da bu nedenle diktatör Erdoğan’ın hedefi ve saldırılarının odağındadır. Toplumu ve yaşamı, hakikat anlatıcılığıyla yalandan korumanın mümkün olduğunu ifade eden Öcalan aynı zamanda hakikatin yaratıcısı insanlar yaratmanın ustasıdır. Zira yokluk sınırındaki insanlarda dünyayı değiştirme yönünde irade ve inanç sağlamayı aynı hakikat anlatıcılığı ile sağlamıştır. Varlığı yok sayılmış, koskoca bir yalana mahkum edilmiş bir halktan, dünyaya özgürlük düşü yayan bir halkı böyle yaratmıştır.

Günümüzde yalan ve siyaset bu kadar iç içe geçmişken, siyaseti yalandan kurtaracak olan da kuşkusuz bu hakikat anlatıcılarıdır. Her zulme rağmen hakikati dile getiren, hakikate tanıklık yapan ve onu unutmayanlar, hakikati canıyla, bedeniyle Newroz ateşinde diriltenler de bu hakikat anlatıcılarıdır. Sonuç itibarıyla yalanın, talanın ve tiranlığın sonunu getirecek olan, hakikatin ve özgürlük düşünün ihtişamını koruyacak olanlar da hiç kuşkusuz Demirci Kawa destanında olduğu gibi günümüzün aynı hakikat anlatıcıları, aynı çağdaş Kawalarıdır. Bu vesileyle hakikat ve özgürlük ateşini her daim bedeniyle, ruhuyla, fikirleri ile diri tutan tüm hakikat anlatıcılarının ve yaratıcılarının direniş ve zafer bayramı olan Newroz bir kez daha kutlu olsun! Hakikat ateşi hiç sönmesin!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.