HDP deklerasyonu ve radikal demokrasi projesi

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Geçtiğimiz hafta HDP’nin açıkladığı “Demokrasiye, Barışa, Adalete Çağrı Deklarasyonu" demokrasinin, adaletin, kadın özgürlüklerinin, barışın tamamen rafa kaldırıldığı bir dönemde HDP fikriyatının bir özeti niteliğindeydi.

HDP’nin maruz kaldığı tüm saldırılara rağmen, izlediği siyasal hattan asla taviz vermediğinin ve önümüzdeki dönemde demokratik cumhuriyeti inşaya dair tavrını ortaya koyması açısından hayatiydi.
Deklerasyon derinleşmiş ve yaygınlaşmış adaletsizliklerin, bir devlet politikasına dönüşmüş toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ve toplumsal düzeye ulaşmış savaş stratejilerine karşı olan karekteriyle gündemdeki yerini aldı.
Deklarasyon vesilesiyle bu yazıda Radikal Demokrasi Projesi ve HDP fikriyatının bağı üzerinden bir kaç hatırlatma yapmak istiyorum. 
Bilindiği gibi Radikal demokrasi projesi ilk olarak, Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau tarafından 20. yüzyılın ikinci yarısında kapitalist modernitenin yıkımlarının deneyimlenmesi ve sosyalist bloğun tıkanıklık yaşadığı bir konjonktürde, bir çıkış projesi olarak geliştirilmişti.
1980’lerde Modern kapitalizmin inşa edemediği demokrasi ve özgürlük arayışı reel sosyalizm cephesi de bir tıkanıklık içerisine girmiş ve geride otoriter bir sistem bırakarak dağılmıştı.
Laclau ve Mouffe’a göre solun alternatifi, kendini tamamen demokratik devrim alternatifine yerleştirip, baskıya karşı verilen farklı mücadeleler arasındaki eşdeğerlilik ile mümkün olabilirdi. Dolayısıyla sol cephe sosyalizm idealinden vazgeçemezdi; ancak demokratik ideolojiyi de reddetmek yerine radikal ve çoğulcu bir demokrasi doğrultusunda kendisini geliştirmeliydi.
Laclau ve Mouffe’a göre, bu yeni dönemin varlık gerekçesi yeni toplumsal hareketler ve bunların açtığı alandı. Bu bakımdan Laclau ve Mouffe’un “demokratik devrimin geliştirtmesi ve derinleştirilmesi” üzerinden tanımladıkları radikal demokrasi projesinin esasını da herkes için eşitlik ve özgürlüğün toplumun tüm alanlarına yayılması oluşturuyordu.
Laclau ve Mouffe, radikal demokrasinin çoğullaşmasını ve demokratik devrimin etkilerinin toplumsal tabanda genişlemesini öngörmüş, sosyalist projeyi de modern demokraside var olan etik-siyasal ilkelerin herkes için eşitlik ve özgürlük fikrinin radikalleşmesi olarak yeniden tanımlamışlardır. 
Böylelikle radikal demokrasi, sistemin köklü bir eleştirisi üzerinden çoğulcu yapıyı yeniden inşa etmek olarak şekillenir. Bu aşamada Türkiye’de siyasetin esas belirleyeninin otoriter devlet yapısı olduğunu ve bunun da, parti ve partiler arası ilişkilerde etkili olmasının siyasetin tekçi bir karekterde gelişmesine yol açtığını hatırlamakta yarar var.
Türkiye’de mevcut siyasetin merkeziyetçiliği devlet ile toplum arasında süreklileşen bir gerilim oluşturmuştur. Dolayısıyla tek sesliliği hedefleyen bu gelenek, Türk-Kürt, Laik-İslami, doğulu-batılı, merkezi-yerel şeklinde kamplaşmalar yaratmıştır.
Bu bakımdan radikal demokrasi siyaseti yapan ve tüm Türkiye’yi kapsama iddiasında olan HDP’nin üzerinde inşa edildiği zemin Kürt siyaseti içinde zaten var olan radikal demokrasi kökleri olmuştur.
Nitekim kurulduğu günden itibaren HDP’nin tüzüğü, programı ve pratik süreci Türkiye’de radikal demokratik siyasetin bugüne kadar en net şekilde temsil edildiği bir muhteva ve pratiğe sahne oldu.
Örneğin parti tüzüğündeki parti tanımlaması radikal demokrasi kuramının köşe taşlarından birini oluşturan, sınıf dışındaki grup ve topluluklara özellikle yer vermesi ve klasik anlamda sınıf üzerinden siyasi program oluşturan sol partilerin çizgisinden ayrılarak çoğulcu yapısı ile radikal demokrasiye oldukça yakın durmaktadır.
Ayrıca tüzükteki parti tanımında yer alan “demokratik halk iktidarı” özellikle Mouffe’un sürekli olarak vurguladığı demokratik devrim tanımlamasına oldukça yakın durmaktadır. Yine “merkezi yapının köklü bir biçimde değiştirilmesi” ifadesi de mevcut siyasal sitemde radikal ve köklü değişikliklerin yapılmasına işaret eder.
HDP’nin farklı toplumsal grupları içinde barındıran ve çoğulculuk üzerine inşa edilecek olan demokratik devrimi Mouffe ve Laclau’nun eşitlikçi ve çoğulcu yapısı direkt olarak örtüşmektedir. 
Sonuç olarak; Türkiye’de yaklaşık yarım yüzyıldır süren kimlik merkezli siyasal mücadele, başlangıçta Kürt Ulusal kimliği etrafında şekillenmiş olsa da geldiğimiz noktada HDP projesi ile Kürt kimliğini içeren, fakat salt Kürt kimliğine indirgenemeyecek ölçüde kapsayıcı ve çoğulcu bir siyasal yelpazeye dönüşmüştür.
İşte bu özgürlükçü siyasal yelpaze ekolojiden kadına ve farklı kimliklerin kendi özgünlükleri içinde tanınmasından ulusal azınlık ve dini grupların hak ve özgürlüklerini merkeze almaya kadar bir demokrasi projesi sunulmaktadır.
İşte Türkiye siyasal tarihinde ilk defa, böylesi çok yönlü kimlikleri kapsayan bir siyasal parti olarak HDP, son yayınladığı deklerasyon ile, temsil ettiği radikal demokrasi fikriyatını ve yol haritasını bir kez daha tüm kamuoyuna deklere etmiştir.
Radikal demokrasinin, sınıf kimliğinin ayrıcalığı yerine, toplumsal kimliklerin eşdeğerliliklerini vurgu yapan yaklaşımını HDP programın neredeyse tamamında görmek mümkündür. Dolayısıyla HDP’nin açıkladığı “Demokrasiye, Barışa, Adalete Çağrı Deklarasyonu”nu Radikal Demokrasi deklarasyonu olarak da tanımlamak mümkündür.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.