Hikayeler güçlü, destek az

Dosya Haberleri —

Kazım Öz

Kazım Öz

Yönetmen Kazım Öz ile Kürt sinemasını, son filmini, yeni hikayeleri ve üretimin önündeki engelleri konuştuk

  • Kürt sineması ilk 10–15 yılını varlık-yokluk dönemi olarak yaşadı ama bu aşamayı tamamladı. Artık varlığını ilan etmiş bir sinemadan söz edebiliriz. Komedi, dram, deneysel türlerde gelişmeler var. Gelecek açısından umutluyum.
  • En büyük eksikliklerden biri güçlü bir sinema okulu ve akademik altyapının olmaması. Bir diğer eksiklik ise dağıtım. Dünya seyircisini sarsacak güçlü gerçek hikayelerimiz var. Ama destek az. Bu hikayeler bizleri bekliyor.
  • Güçlü bir Kürt sermayesi var ama kültür ve sanata yatırım yapma konusunda cimriler. Ya da bazıları sadece ticari yaklaşıyor. Fabrika işi gibi bakanlar var. Bu konuda daha özgün bir yaklaşıma ve doğru bir işbirliğine ihtiyaç var.

ARAT ARARAT/BIELEFELD

Yönetmen Kazım Öz, 25 yılı aşkın süredir hem Kürt sinemasının hem de bağımsız sinema hareketinde öne çıkan isimlerden biri. İlk uzun metraj filmi Fotoğraf (2001) ile dikkat çeken Öz, ardından Bahoz, Zer, Elif Ana gibi filmlerle ulusal ve uluslararası festivallerde yerini aldı. Bugüne kadar 6 uzun metraj, 4 belgesel, 1 kısa film çekti; 47 ödül kazandı. Yapıtlarında Kürt halkının yaşadığı göçler, yasaklar, acılar, direniş ve umut temalarını merkezine aldı. Kazım Öz ile "Kürdistan’a Barış ve Umut İnisiyatifi" tarafından Almanya’nın Bielefeld kentinde düzenlenen "Kürt Film Günleri" kapsamında son filmi "Oyuna Geldik"in gösterimi ardından bir araya geldik. Film, Türkiye’de yasaklanmasına rağmen izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Öz’le Kürt sinemasının dünü, bugünü ve yarınını konuştuk.

Sinemaya giden yolculuğunuz Dersim’den İstanbul’a uzanıyor. Kısaca bu yolculuğu nasıl tanımlarsınız?

Dersim’de doğdum, liseye kadar orada yaşadım. Üniversite için İstanbul’a gittim. Üniversiteyi bitirdikten sonra İstanbul’da kaldım. Üniversiteye gitmek için Pertek’te bindiğim feribottan itibaren hep yollardayım. Evim yollar oldu. Mühendislik okudum fakat sonradan sinema yapmaya karar verdim. İstanbul Mezopotamya Kültür Merkezi'nde (MKM) sinema eğitimi aldım. Eğitim verdim. Atölyelerinin hem kurucusu hem de öğrencisi oldum. Yaklaşık 25 yıldır sinema ile uğraşıyorum. Şu anda 12. filmim üzerine çalışıyorum.

Sizi mühendislikten sinemaya yönlendiren motivasyon neydi?

Dersimli, Alevi, Kürt ve solcu gelenekten gelen o dönemin bir genci olarak üniversiteye gelir gelmez politik ortamın içine girdim. Deyim yerindeyse hazır gitmiştim. Üniversitede okurken politikleşme kimliğini kazandıktan sonra sanatla tanıştım. Sanatla tanışmasaydım belki de siyasal olarak ilerlerdim diye düşünüyorum. Bu soruyu ben de kendime soruyorum bazen, neden böyle bir yer değiştirme oldu diye? Sanatın gücüyle ilgili olsa gerek. Sinema ile tanışmam geç oldu ama beni derinden etkiledi.

 

 

İlk kez sinemada izlediğiniz film hangisiydi ve bu deneyim sizde ne yarattı?

İlk kez üniversitenin ikinci sınıfında iken sinemada film izledim. 19 yaşındaydım o zaman. İzlediğim filmler beni büyülemişti. İstanbul’da karanlık bir odada izledik, sinema salonunda değildi. Alman Kültür Merkezi’nin bir salonuydu.

Hangi filmdi?

Kurtlarla Dans ve Yılmaz Güney’in “Sürü” filmi. Biri Hollywood, diğeri Kürt filmi. Birisi teknik olarak sinemanın büyüsü ile ilgili, diğeri ise sinemanın toplumsal gerçeği ile ilgili. Ben “Sürü” filmini izlerken ağladığımı hatırlıyorum. Bu beni çok şaşırtmıştı. “Kurtlarla Dans”ı izlerken de sinemanın o görsel efektleri, ses düzeni beni büyülemişti. Beni asıl tetikleyen ise “Sürü” filmi oldu.

 

 

Sürü filminden sonra mı sinemayla ilgilenmeye karar verdiniz?

Öncelikle İstanbul MKM’de tiyatro yapmaya karar verdim. Oyunculuk, reji, teknik her türlü şeyi yaptım. 4-5 yıllık bir tiyatro deneyiminden sonra sinemaya yöneldim.

Tiyatro deneyimlerinizden sonra sinemaya geçtiniz ve 12 film çektiniz. Sizi sürekli üretmeye iten şey nedir?

Beni film yapmaya iten temel istek ya da dürtü aslında dünya ile ilgili. İçimdekileri söyleme isteğimle ilgili... Özellikle de doğduğum coğrafyadaki çok çarpıcı ve büyük çelişkilerin bende yarattığı duygular diyebilirim. İkinci sebep ise yaptığım filmlerin dünyanın neresine gidersem gideyim seyircide yarattığı duygu ve seyircinin o bakışları. Bazı filmlerin sonunda seyircinin gözlerinde okuduğum sevgi, sempati, saygı gerçekten sinema yapmamdaki en büyük anahtar diyebilirim.

 

 

25 yılı aşkın süredir bu alandasınız. Kürt sinemasının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt sineması geç gelişti, ama özgün gelişti. Bir taklit üzerinden değil, kendi gerçekliğinden beslenerek yol aldı. Daha özgür ve özgün bir yaklaşımla gelişmeye devam ediyor. Belki de Kürt sinemasını diğer sinemalardan ayıran en önemli özellik de bu. 90’lı yıllarda Kürt Özgürlük Hareketi sanatın kendi kimliğiyle hareket etmesine alan açtı. Belki de Kürt siyasal hareketinin dünya siyasal hareketleri içinde birçok konudaki farklılıkları ve özgünlükleri sanat alanında da yansımasını buldu. Kürt sineması ilk 10–15 yılını varlık-yokluk dönemi olarak yaşadı ama bu aşamayı tamamladı. Artık varlığını ilan etmiş bir sinemadan söz edebiliriz. Komedi, dram, deneysel türlerde gelişmeler var. Gelecek açısından umutluyum. Kürt sineması önümüzdeki dönemin önemli sinema hareketlerinden birisi olacaktır.

Buna rağmen Kürt sinemasında ciddi eksikliklerin de olduğunu söylüyorsunuz. Bu eksiklikleri nasıl tanımlarsınız?

Kürt sineması gelişiyor ama paralelinde çok büyük eksikler de yaşıyor. Örneğin Kürt sinemasının güçlü bir sinema okulunun ve üniversitesinin olmaması büyük bir eksiklik. Özellikle eğitim alanında ciddi bir eksiklik yaşıyoruz. Çeşitli atölyelerle ya da bazı yerlerde yapılmış özgün çalışmalarla bir süreç işliyor ama bunlar kendiliğinden gelişiyor. Halbuki Kürt sinemasının pratiğini besleyecek kuramsal ve akademik çalışmalara ihtiyacımız var. Bu biraz dağınık yürüyor. Diğeri de Kürt sinemasında ciddi bir dağıtım sorunu var. Yani filmler izleyiciye ulaşamıyor. Oysa bir sinema ancak halkla büyür.

 

 

Bu sorunu aşmak için nasıl bir yol haritası çizilmeli?

Bu biraz da Kürt kurumlaşmasının eksikliği. Kürt siyasetinin burada rolü var. Kültür hareketinin de rolü var. Seyircinin kendi eksiği var. Yine sinema üreticilerinin bu konuda eksik çabaları var. Yani biz attığımız her adımı seyirci ile birlikte atmalıyız. Bir diğer gerçek, film yapımı açısından Kürt sineması sorunlar yaşıyor. Artık büyük sermayelerle film çekmeliyiz. Güçlü bir Kürt sermayesi var ama kültür ve sanata yatırım yapma konusunda cimriler. Ya da bazıları sadece ticari yaklaşıyor. Fabrika işi gibi bakanlar var. Bu konuda daha özgün bir yaklaşıma ve doğru bir işbirliğine ihtiyaç var.

 

Siyasi atmosferin sinema üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok belirleyici. 'Zer' filmi vizyona girdiğinde engeller olmasaydı çok daha geniş bir izleyiciye ulaşırdı. Gizli veya açık sansürlerle seyirciyle buluşmamız engelleniyor. 'Oyuna Geldik' filmi Türkiye’de yasaklandı, bu nedenle Avrupa’daki dağıtımcı bile geri adım attı. Yani sansür sadece Türkiye’yle sınırlı değil, etkisi sınır ötesine de yansıyor. Mevcut siyasal iktidarlar içinde Kürt sinemasını geliştirmek zor. Sadece Türkiye’de değil sınır ötesinde de sansürle karşı karşıyayız. Öte yandan savaş atmosferi de her zaman sanatın önünde engel. Özellikle sanatın kitlelere ulaşmasında, üretim sürecinde teknik ve ekonomik koşulları yaratma çabasında bir engele dönüşüyor.

 

 

Son yıllarda Avrupa ve Kürdistan’da çok sayıda Kürt film festivali düzenleniyor. Bu çoğalmanın sinemaya katkısını nasıl görüyorsunuz?

Her coğrafyada film festivallerinin yapılması kesinlikle pozitiftir. Aslında her köyde, her kasabada festivaller olmalı. Bu festivalleri desteklemek gerekiyor. Bunu bir dezavantaj değil, aksine avantaj olarak görmek gerekiyor. Festivallerin birbirinden bağımsız yapılması da aynı şekilde avantajdır. Yani merkezi bir örgütlenme aslında sanat alanında çeşitli dezavantajlar taşıyor. Örneğin bir demokrasi sorunu çıkarıyor. Tek tipleşme yaratabiliyor. Tekelleşme yaratabilir. O yüzden Kürt festivalleri nerede yapılırsa yapılsın her grup, her kurum, her bölge kendi rengiyle yapmalı. Mesela Berlin’deki festivalin programı ile Kerkük’deki festivalin programı, yaklaşımı, çizgisi, organizasyonu aynı mantıkla yapılmamalı bence. O bölgenin özgünlüklerine göre yapılmalı. Kesinlikle demokratik olmalı.

Çekmek istediğiniz ama hayata geçiremediğiniz hikayeler var mı?

Her yönetmenin çantasında yüzlerce hikaye vardır. Benim de çantam dolu ve bekleyen birçok proje var. Kişisel olarak yaşadığım en büyük sıkıntı bu projeleri ne zaman gerçekleştireceğimle ilgili kendime sorduğum sorudur hep. Her zaman geç kalmışlık hissediyorum. Daha hızlı çekmek istiyorum. Engelleri hızlı bir şekilde aşmak istiyorum. Şu an hali hazırda yazdığım iki senaryo var. Birisini en kısa sürede çekmek için plan yapıyorum. Şimdilik isim vermeyeyim.

 

 

Kürtlerin yaşadığı acılar, sürgünler, savaşlar, sinemada yeterince yer buluyor mu?

Aslında bu noktada zayıfız. Yaşanan hayat ile onun sinemaya yansımasına baktığımızda güdük bir sonuçla karşı karşıyayız. Gerçeğin hakkını veremediğimizi görüyorum. Halbuki dünya seyircisini sarsacak güçlü gerçek hikayelerimiz var. Bu hikayeler bizleri bekliyor. Bu hikayeleri dünyadaki milyarlara ulaştırmak için bizi bekleyen hikayeler var. Yapabilir miyiz? Yapabiliriz ama eksikliklerimizi gidermemiz lazım. Yani eksikliklerimizi görerek doğru bir hareket tarzı ile bunu aşabiliriz.

Kürt sinemasını uluslararası düzeyde daha çok görünür kılmak için neler yapılmalı?

Bu çok önemli bir soru. Bizim Kürt sinemasına yeni bir boyut kazandırmamız lazım. Kürt sineması var. Doğdu. Belli bir üretim var fakat bir döngüye henüz ulaşamadı. Gerek ekonomik gerek manevi olarak o döngüyü sağlayamadık. Bunun için filmlerimizin özellikle dünya izleyicisine ulaşması için yol ve yöntem bulmalıyız. Kürt filmlerinin izleyiciye ulaşmasında çok ciddi engeller var. Bunu kıracak politikalar belirlenmeli. Filmlerimiz dünyanın başka ülkelerinde özellikle Kürtlerin yaşadığı ülkelerde vizyona girmeli. Kürtler dışındaki halklara da ulaşabilmeli. Bunun yol ve yöntemleri mutlaka vardır. Örneğin, çok geniş bir dağıtım ağı düşünülebilir. Siyasi alan, çeşitli kültür kurumları, çeşitli ekonomik örgütlenme gibi yapılanmalara gidilebilir.

İzleyiciye ne söylemek istersiniz?

Filmlerimizi izleyip bize tepki vermelerini bekliyoruz ama kaçak değil. Bir bilet parasını bize ulaştırsınlar ki yeni bir filmi takip edebilsinler. Bu sinema bileti olmak zorunda değil. YouTube, Nettflix gibi internet sayfalarında da olabilir. Aslında seyircinin filmlerimize yapımcı olmasına ihtiyacımız var. Zaten o zaman bağımsız sinema yapabiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.