İktidarın icraatları neye alamet, neye delâlet

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Kürtlerle barış oyunu oynarken, CHP’ye yüklenmesi yolsuzluklarla izah edilemeyecek kadar kapsamlı siyasi saldırılardır. Türkiye köklü bir rejim değişikliğine doğru yol alıyor, bunun için de CHP’ye diz çöktürülmesi gerekiyor.

PKK’nin silah bırakma takvimi işlerken, barışa dair umutlar katlanarak büyürken (umut sadece büyümekle kalıyor) henüz bir gelişme emaresi görülmüş değil. Önder Apo, ‘Barış’ işinin tüm yükünü omuzlamış durumdadır. Tek taraflı irade beyanı ile üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, gerilla cephesinde atılması gereken adımlar atılıyor. Dağ, gereğini zamanında yerine getiriyor. Sürecin ciddiyetine, güven iklimine kendisini tam yatırarak, sabırla, sebatla iktidar cenahından atılması gereken adımlar bekliyor.

Peki, beklenilen nedir? Çözüm sürecinin daha fazla gelişmesi için ön açıcı hukuki ve yasal düzenlemelerdir. Maalesef iktidardan gerekli karşılık görmüş değildir. Kendi sahasında top çevirmekle zamanı doldurma çalışıyor.

Silahları bırakmak tamam da!.. Karşılığı yok, süreç belirsizliğini koruyor. İyi niyet temennileriyle, beklenti yaratmayla sürecin hakkı verilemez.

Umutlu beklentilerin aksine kötü kokular geliyor.

12 askerin ‘metan gazından’ yaşamını yitirme haberlerinin zamanlaması oldukça manidardır. Tam da silahları bırakma seremonisinin yapılacağı günlere denk getirilmesi soru işaretidir. Kuşku ve kaygı uyandırmakta, süreci provoke edeceklere malzeme üretilmektedir. İktidar da bu konu da oldukça mahirdir.

Bir önceki çözüm sürecinin sabote edilmesinde Ceylanpınar’da iki polisin kim vurduya gitmesi meselesinde olduğu gibi kuşkulu ölümlerdir.

İktidarın şimdiye kadar çözüm sürecine sadece sözlü düzeyde kalarak beklentilere pratik bir karşılık vermeyişi de kuşkuludur.

Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra Erdoğan masayı nasıl devirdiyse, şimdi de benzer bir şeye yeltenmesi mümkündür. Çünkü yasal bir güvence yok, bağlayıcı hüküm yok. 

Mecliste kurulması istenen komisyona yüklenen görev, sadece ‘silahları izleme komisyonu’ gibi ele alan tekniki bir komisyon olduğu yönündeki haberler, kötü senaryolardır.

CHP belediyelerini hedef alan operasyonlarda gelinen nokta çok daha vahimdir. İktidar için her şeyin mubah olduğu bir durumda, hiçbir şeyin garantisi olmadığı gibi, süreç için verilmiş sözlerin güvenirliği de yok hükmündedir.

Ülkenin normalleşmeye, barışa, güvene, huzura ihtiyacı varken, iktidarın uygulamaları bunun aksi yönünde seyretmektedir. Her şeyi dizginlemenin, gelişmelere gem vurmanın, muhalefeti ezmenin, konuşanı içeri tıkmanın, basını susturmanın alameti nedir?

Hepsinden çıkarılması gereken tek bir sonuç vardır. Bunca alametin delaleti yeni bir rejimin inşasıdır. Türkiye için tasarlanan farklı bir rejimin inşasıdır.

Fiili iktidarın fikri iktidar olmadığını Erdoğan tarafından çok önceden itiraf edilmişti. Bu iktidarın seçimle-sandıkla gitmeyeceğine dair epeyce söylentinin dolaşıma sokulması boşuna değildir. İktidarın CHP ile cebelleşmesi, "İrtica"nın Kemalist damarla hesaplaşmasıdır.

Kedisini eskiden devletin sahibi gibi görenler, Kürt meselesini ve irticai meseleyi bertaraf etmeye kendilerini adamışlardı. Üç askeri darbe bir postmodern darbe ile Türkiye’ye faşizmi dayattılar. Devran döndü, AKP ile birlikte Siyasal İslam iş başına gelince dengeler değişti. Anlı şanlı ordu, Siyasal İslam’ın emir eri haline geldi. AKP’nin arkasında hizalanmaya kadar getirildi. 

Sadece ordu değil elbet! Bütün kurumlar AKP’nin parti büroları haline geldi. Ülkücü-milliyetçi siyasi damar bile İrtica tehlikesi olarak görülen iktidarın yedek gücü haline geldi. Partili cumhurbaşkanı denilen Türk tipi bir sistemle tek adam iktidarına geçildi ve şimdi ise kendisini rejim olarak kurumsallaştırma aşamasına geldi dayandı.

Kürtlerle barış oyunu oynarken, CHP’ye yüklenmesi yolsuzluklarla izah edilemeyecek kadar kapsamlı siyasi saldırılardır. CHP’yi minderin dışına iterek siyaseten devre dışı bırakmak iktidarın asıl amacını dışa vurmaktadır. Türkiye köklü bir rejim değişikliğine doğru yol alıyor, bunun için de CHP’ye diz çöktürülmesi gerekiyor.

‘İç cephenin tahkimi’ siyaseten söylenmiş bir söz olmanın ötesine geçmemektedir. Türkiye, tarihinin en büyük iç dağılmasıyla karşı karşıyadır. Muhalefetin, muhalif olabilecek tüm bireylerin ve yapıların bertaraf edilmesinden sonra, adı ne olursa olsun sıra despotik rejimin kurulmasına ve distopik toplumun inşasına gelecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Bir Türk, bir Kürt, bir Ermeni’nin erik bahçesine girip erik aşırması fıkrasında olduğu gibi ‘Ermeni’yi dövdürmeyecektik’ noktasına geri dönülmüştür. Kürtlere yapılan bunca zulüm reva görüldüğünde, sağı solu herkes bizi ırgalamaz havasındaydı, seyredip ilgisiz kaldılar. Sıranın başkasına geleceği tahmin edilmeliydi. Bu iktidar düşman üretmeden yaşayamaz.

Barış süreciyle adaletsizlik bir arada aynı kulvarda yol almaz, alması da mümkün değildir.

Kürtlerle barış ve çözüm, Türkiye’ye nefes aldıracağı, demokrasiyle buluşturacağı, hak ve özgürlüklerin gelişeceği kesindir. "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısı bu özlemin giderilmesi içindir.

Demokrasi ve özgürlükler adalet olmadan olmaz. Adalet olmadan özgürlükler ve demokrasi de olmaz. Hal böyleyken iktidar bunun neresinde duruyor? Adalet’e hak getire bir sistemde bırakalım demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi ot bile yeşermez.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.