İmralı da dahil olmalı

Dosya Haberleri —

İskender Bayhan

İskender Bayhan

'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda yer alan EMEP Milletvekili İskender Bayhan sorularımızı yanıtladı

  • Kürt sorununun çözümünde kalıcı barış ve demokratik adımlar için muhalefet partileri olarak ciddi basınç uygulamazsak, iktidar grubunun kafasında çok sınırlı düzenlemeler var. Bu nedenle, Kürt sorununda kalıcı barış ve demokratikleşme adımlarının atılması için çok daha fazla ısrarcı olmamız gerekiyor. 
  • İmralı’dan başlayan görüşmelerden bugüne gelen bütün aşamalarda, özellikle Saray iktidarı ve Cumhur İttifakı mecbur kaldığı için adım attı. Bundan sonra da öyle olacak. Mecbur kaldıkları sürece, biz halkın gücüyle, baskı uyguladığımız sürece adım atacaklar. 
  • Komisyonun çalışmalarında özellikle İmralı’da kurulan masada yapılan görüşmelere ilişkin bilgilendirilmenin sadece istihbarat veya devlet kurumları tarafından değil, doğrudan İmralı Heyeti ve Abdullah Öcalan’ın komisyonun çalışmalarına katılabilmesinin mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. 

 

ERDOĞAN ALAYUMAT

Türkiye’de çatışmalı sürecin sonlanması ve demokratik çözüm için Barış ve Demokratik Toplum süreci kapsamında kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmalarına başladı. Gazetemize değerlendirmelerde bulunan komisyon üyesi ve Emek Partisi (EMEP) İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, bu girişimin kalıcı barış için halkın iradesine dayanması gerektiğini vurguladı. Bayhan, barış ve çözüm; yalnızca Meclis sınırlarında ya da iktidarın çizdiği sınırlar içinde tartışılamayacağını belirterek, “Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa, adres bellidir. İmralı da dahil olmak üzere tüm muhataplarla diyalog kurmak zorundasınız” dedi. 

 

 

Komisyonun ilk toplantıda kabul edilen 12 maddelik usül ve esasları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu çerçeve, demokratik katılımı ve toplumsal barış hedefini karşılayacak nitelikte mi?

Komisyona sunulan ilk taslak hem komisyonun işleyişi açısından hem de işlevi bakımından ve iktidar grubu cephesinden kamuoyuna verilen mesajlar düşünüldüğünde çok geri bir taslaktı. Muhalefet partilerinin hemen hemen hepsi, komisyonun ismi dâhil olmak üzere taslağın içeriğine ve işleyişine itiraz etti. Taslak üzerine çok fazla tartışma oldu ve bu tartışmalardan sonra taslağa son hâli verildi. Bizce hâlâ temelde ciddi eksiklikleri olan bir taslak oldu. Örneğin, isminde mutlaka “barış” kelimesi geçsin diye önerilmişti ama bu isme yansımadı. DEM Parti başta olmak üzere, Türkiye İşçi Partisi (TİP), EMEP ve diğer muhalefet partileri bunu önermişti. EMEP olarak komisyonun isminin “Barış, Demokrasi ve Eşit Haklar Komisyonu” olmasını önermiştik. Ama bu kabul edilmedi. 

Komisyonun çalışmalarında, meslek örgütlerinin, kitle örgütlerinin ve emek örgütlerinin katılımının daha geniş tutulması ve sınırlandırılmaması yönündeki vurgular da yine muhalefetin önerileri olarak yönetmeliğe tam anlamıyla yansımadı. Ancak iktidar grubu toplantıya çok daha geri bir taslakla gelmişti. Bu hâliyle iç yönetmeliğin, komisyonun çalışmaları açısından iktidar blokunun getirdiği taslaktan daha ileri olduğunu söyleyebilirim ama demokrasi ve barış hedeflerine ulaşma açısından taşıması gereken tüm özellikleri içerdiğini söylemek mümkün değil.

Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş açılış konuşmasında, Meclis’in “çözümün meşru adresi” olduğunu, sürecin “pazarlık değil, milletin huzur, birlik iradesinin sonucu” olarak yürütüleceğini söyledi. Sizce bu yaklaşım, tüm tarafların eşit söz hakkına sahip olacağı bir müzakere zemini yaratabilir mi, yoksa hükümetin tek taraflı sınırlarını baştan mı çiziyor?

Aslına bakarsanız, Meclis Başkanı ve iktidar grubu adına yapılan konuşmalarda bir yandan beklentileri yükselten cümleler kuruluyor, bir yandan da eklektik bağlantılar kuruluyor. Herkes kendi açısından “burası iyi” ya da “orada şunlar olursa iyi olur” diyeceği eklektik bağlantılar olan vurgular dile getiriyor. Bir yandan da doğrudan iktidarın kafasında bazı düzenlemeler var. “O düzenlemelerle sınırlı bir şekilde komisyonu çalıştırmak istiyorlar” fikrini esas olarak taşıyan ifadeler içeriyor. Böyle bakınca, Numan Kurtulmuş’un konuşmasının ilk bölümü bir ihtiyaca denk düşerken, konuşmanın ikinci bölümü ise sürecin bir müzakere olmadığı algısını ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında, Kurtulmuş’un yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil.

Komisyonda her şey tartışılmalı. Bu süre içinde yapılması gereken yasal düzenlemeler, atılması gereken pratik adımlar üzerine birçok öneri gündeme gelmeli. Komisyon, barış ve demokratik adımların kalıcı hale gelmesi konusunda en ileri noktada öneriler ve düzenlemelerle Meclis'e yön vermeye çalışmalıdır. Bu yaklaşımın yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Muhalefet bloku ısrarla bu konuları tartışmaya açmalı, yoksa iktidarın insafına bırakılırsa sürecin ilerlemesi çok güç. Komisyonun önemli zayıflıklarından biri de kanun önerisi verebilen, yasa tasarısı hazırlayabilen bir komisyon yapısına sahip olmaması. Bu da komisyonun işlevini zayıflatan bir faktör.

 

 

Kurtulmuş ayrıca, komisyonun amacının “anayasa yazmak değil, kardeşlik cümleleri kurmak” olduğunu ifade etti. Siz, barış sürecinde somut yasal değişiklikler ve demokratik haklar yerine sembolik bir dil geliştirme yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burada iki noktaya vurgu yapmak lazım. Hemen hemen muhalefet blokunun tüm partileri, bu komisyona bir anayasa komisyonu muamelesi yapılmaması yönünde dikkat çekti. Bu konuyu yakından takip eden kamuoyu biliyor ki, iktidar bloku, yeni anayasayla Kürt sorununun çözümünü, barışın kalıcı hale gelmesini ve demokratik adımların atılmasını içeren bir tartışmayı “terörsüz Türkiye” ve yeni anayasa ekseninde yürütmeye çalıştı. Buna ciddi tepkiler oldu. Dolayısıyla Numan Kurtulmuş, yaptığı konuşmada “komisyonun amacı anayasa yazmak değil” mesajını verdi ama diğer taraftan da komisyonun hukuki düzenlemeler konusundaki yetkilerini sınırlandırıcı bir mesaj olarak da yorumlamak gerekir. Ancak bu vurgunun daha sonraki tartışmalarda komisyon açısından aşıldığını ve komisyonun işlevleri içerisinde yasal ve hukuki düzenlemelerin gündeme getirilmesi ve Meclis’e önerilmesi konusunda bir maddenin konulmasıyla bu sorunun önemli oranda giderildiğini düşünüyorum.

DEM Partili vekiller, kayyum uygulamaları, siyasi tutuklular ve ana dilde eğitim gibi konuların mutlaka gündeme alınması gerektiğini vurguladılar. Siz bu başlıkların komisyon gündemine girmesi için nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz?

Biz şu açıdan çok ısrarcı olacağız. DEM Parti’nin dile getirdiği ana dil, kayyumlar, siyasi tutuklulara yönelik af konusu, hasta mahpusların serbest bırakılması gibi konularda TİP ve EMEP olarak DEM Parti’nin bu önerileriyle fikirlerimiz örtüşüyor. Yine CHP’den gelen önerilerde de bu taleplerin bir kısmı yer alıyordu. Muhalefet milletvekillerinin konuşmalarında bunlar vurgulandı. Bu açıdan bakıldığında, mevcut kanunlarda yapılacak değişiklikler ve bazı düzenlemelerin iptali ile yeni yasal düzenlemeler üzerinden muhalefet bloku olarak ısrarlı bir biçimde ortak önergeler vererek komisyonda bu konularda düzenlemeler yapılmasını sağlamaya çalışacağız. Eğer bunda belli bir mutabakat sağlayamazsak, muhalefet partileri olarak bir arada olduğumuz ölçüde bu tür önergeleri paylaşıp birlikte destek vererek sunmak ve mutlaka bunların komisyonda gündeme gelmesini sağlamak, komisyon kararıyla Meclis’e taşınması konusunda ısrarcı olmamız gerekiyor. Kürt sorununun çözümünde kalıcı barış ve demokratik adımlar için muhalefet partileri olarak ciddi basınç uygulamazsak, iktidar grubunun kafasında çok sınırlı düzenlemeler var. Bu nedenle, Kürt sorununda kalıcı barış ve demokratikleşme adımlarının atılması için çok daha fazla ısrarcı olmamız gerekiyor. Belli başlı talepler gündeme gelmeden atılacak adımların demokratik ve barışçıl adımlar açısından anlam ifade etmesi mümkün değil. Ana dilde eğitim, kayyumlar, hasta mahpuslar ve siyasi mahpuslar bu adımların başında geliyor.

 

 

Komisyonun çalışma usullerinde kapalı oturum ve tutanak gizliliği maddeleri yer aldı. Sizce bu düzenleme, geçmişte yaşanan “masada konuşulup halka açıklanmayan” süreçleri tekrarlama riskini taşır mı?

Böyle bir risk var. Yazılı basının komisyon toplantılarına alınmaması, hatta tutanakların belli konularda hiç tutulmaması gibi bir öneri Meclis Başkanı ve iktidar milletvekilleri tarafından sunuldu. Buna çok ciddi itirazlarda bulunduk. Sonrasında bütün toplantıların tutanak altına alınması, kapalı ve gizli oturumların ise tutanak altına alınamamasına “kabul edilemez” dendi ve bu da yönetmeliğe girdi. Biz tutanakların halka açık olması gerektiğini ısrarla savunduk. Yazılı basının her oturumda bulunmasını da savunduk. Ama son noktada iktidar bloku, “Tamam halk duysun ama duymaması gerekenler de var” gibi bir tutumda ısrar etti. Bu konuda büyük çoğunlukla bir uzlaşma sağlandı. Biz komisyonun Türkiye’de barış ve demokrasi taleplerini içeren tartışmaların yapılacağı bir yer olması gerektiğini düşünüyoruz. Buna rağmen bu konuda bir tıkanma var. Ama diğer taraftan, her şeyin tutanak altına alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Komisyonun yürüttüğü tartışmalar ve alınan kararların tüm kamuoyu tarafından bilinmesi açısından, tutanaklara sadece komisyon üyelerinin değil halkın da ulaşabilmesi önemli. Komisyondaki “kapalı oturumlar” meselesi ciddi bir risk taşıyor. 

Komisyondaki konuşmanızda toplumsal güvenin ancak halkın doğrudan bilgilendirilmesi ve demokratikleşme adımlarıyla sağlanabileceğini vurguladınız. Bu noktada, öncelikli gördüğünüz somut adımlar neler?

Biz şunu yapacağız: Türkiye’de örgütlü halk kesimlerinin, sendikaların, meslek örgütlerinin önerilerinin komisyona taşınması, komisyondaki tartışmalara katılması ve sonuçlarının bu örgütlere de iletilmesi için çaba sarf edeceğiz. Kapalı oturumlar dışındaki oturumlara basının katılmasını sağlayacağız. Parti olarak, sadece benim komisyon üyesi olmamla değil, tüm parti mekanizmalarımızla komisyonun tartışmaları ve atılması gereken adımlar konusunda çalışma yürüteceğiz. Ulaşabildiğimiz tüm işçi ve emekçileri bu sürece katmaya çalışacağız. Bu önemli bir tutumdur. Bunu muhalefetteki bütün partilerin yapması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle barışı ve demokratik çözümü savunan muhalefet partileri bunu yapmalı. Çünkü iktidarın çözüme dair bir adım atacağını düşünmüyoruz. İktidar için halk ne kadar az şey bilirse o kadar iyi. Bu yüzden muhalefet partilerinin tutumu belirleyici olacak. Biz parti olarak tüm gücümüzle emekçilerin olup bitenden haberdar olması için çalışacağız.

 Nitelikli çoğunluk şartı, karar alma süreçlerinde geniş mutabakatı garanti edebilir. Ancak aynı zamanda iktidarın istemediği hiçbir adımın atılamaması riskini de taşır. Sizce bu, sürecin tıkanma ihtimalini artırır mı, yoksa müzakereyi güçlendiren bir mekanizma mı olur?

Müzakereyi, tartışmaları ve genel uzlaşmaları teşvik edeceğini düşünmüyorum. Çünkü komisyonun bileşiminde, çağrılarımıza ve önerilerimize rağmen, Meclis yapısına göre bir temsiliyet tercih edildi. Şu anda Meclis’in bileşenine baktığımızda, iktidar blokunun istemediği hiçbir şeyin kabul edilmesi mümkün değil. Komisyon, Meclis çoğunluğuna göre şekillendirildi. İktidar blokunun istemediği bir metnin komisyondan geçmesi mümkün değil çünkü salt çoğunluğu elinde bulunduruyor. 51 kişilik komisyonda Cumhur İttifakı partilerinin sandalye sayısı 27 civarında. Dolayısıyla, nitelikli çoğunluk şartı sınırlayıcı bir işlevden çok, muhalefetin yasa tekliflerini Meclis’e sunması açısından zorlayıcı bir durum yaratacaktır diye düşünüyorum.

 

 

Son olarak, yapmak istediğiniz bir çağrı ya da öneriniz var mı?

Bu süreçte çok tartışma yaşandı: “Komisyon kime hizmet edecek?”, “İktidarın ve Erdoğan’ın hedeflerine mi hizmet edecek?” gibi sorular gündeme geldi. Saray iktidarı, Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin bir komisyon oluşmasına hep itiraz etti. Bu, iktidarın istediği ve amaçladığı bir şey değildi. Aksine, yapmak zorunda kaldığı bir adımdı. İmralı’dan başlayan görüşmelerden bugüne gelen bütün aşamalarda, özellikle Saray iktidarı ve Cumhur İttifakı mecbur kaldığı için adım attı.

Bundan sonra da öyle olacak. Mecbur kaldıkları sürece, biz halk kesimlerinin gücüyle baskı uyguladığımız sürece adım atacaklar. Yoksa kendi kendine bu tür oluşumların hiçbiri muhalefet lehine işlemez. Dolayısıyla bu ülke için kalıcı barış ve demokratik çözüm isteyenlerle, tek adam iktidarından kurtulmak isteyenlerin ortak hareket etmesi gerektiğini görmek gerekir.

Bir de son olarak, komisyonun çalışmalarında özellikle İmralı’da kurulan masada yapılan görüşmelere ilişkin bilgilendirilmenin sadece istihbarat veya devlet kurumları tarafından değil, doğrudan İmralı heyeti ve Abdullah Öcalan’ın kendisinin İmralı’da yapılan görüşmelere katılan bir taraf olarak komisyonun çalışmalarına katılabilmesinin mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu talebimizi de ısrarla dile getirmeye devam edeceğiz. Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa, adres bellidir. İmralı da dahil olmak üzere tüm muhataplarla diyalog kurmak zorundasınız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.