İrlandalı vekil: Öcalan 'Madiba'dır

Dosya Haberleri —

Chris Hazzard

Chris Hazzard

İrlanda halkının özgürlük mücadelesine öncülük eden Sinn Féin partisinden İrlandalı Milletvekili Chris Hazzard, Özgür Politika'nın sorularını yanıtladı:

  • CPT, Öcalan'ı son ziyaretlerine ilişkin doğruları söylemeli. Avrupa Parlamentosu’ndaki ekibimize bu konuda sesimizi yükseltmemiz gerektiğini söyleyeceğim. Hazırladıkları raporu görmemiz gerek. Bu raporu yayınlamalılar. Abdullah Öcalan’ın sağlık durumunu açıklamalılar; onun yaşadığına ve iyi olup olmadığına dair ne biliyorlarsa açıklamalılar.
  • Abdullah Öcalan’ın devrimci bir tutsak olduğuna şüphe yok. Güney Afrika’da ‘Madiba’ yani Nelson Mandela gibi, İrlanda’daki bizim tutsaklarımız gibi, ABD’deki Leonard Peltier gibi Abdullah Öcalan da tecrit altında tutulmaması gereken bir siyasi mahpustur. Abdullah Öcalan serbest bırakılmadan Kürt sorununa çözüm ve bölgede kalıcı barış mümkün değil.
  • Erdoğan, Rojava Devrimi'nin başarısını neden bastırmak istiyorsa aynı nedenle HDP’yi kapatmaya çalışıyor. Çünkü Kürt mücadelesi Ortadoğu'da toplumun, burada yaşayan tüm halkların çıkarına nasıl inşa edilebileceğini gösteren bir öncü model. Kadınlar ve erkekler arasında eşitlik, farklı etnik kökenler ve dini inançlar arasında eşitlik var. Toplum böyle olmalı ve Kürtler bunu gösteriyor.

ERDOĞAN ALAYUMAT/ EYLÜL DENİZ YAŞAR

Sinn Féin İrlanda halkının özgürlüğü için uzun ve meşakkatli bir mücadele yürüttü ve bu mücadeleleri devam ediyor. İrlandalı Milletvekili Chris Hazzard’da, Sinn Féin partisinin South Down Milletvekili olarak 8 Haziran 2017'den bu yana Birleşik Krallık Parlamentosu’nda bulunuyor. İrlanda’nın bölünmüş olan her iki parçasında da halkın en yüksek oy ile birinci parti yaptığı Sinn Féin, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için düzenlenen uluslararası dayanışma kampanyalarında aktif şekilde yer alıyor. Sinn Féin’in İngilizce bir isim olduğu düşünse de aslında partinin adı İrlanda halkının anadili olan Galce (Gaelce). Partinin ismi bile öncülük ettiği mücadeleyi anlamak açısından önemli: “Tek Başımıza/ Sadece Biz” olarak çevirebileceğimiz parti isminden anlaşılacağı üzere Sinn Féin, kendi özgürlüğümüzü elde edebileceğimiz ve bunu yapmak için kimsenin yardımına ihtiyacımız olmadığı fikrine dayanarak ulusların kendi kaderini tayin hakkını temel ilke olarak benimsiyor. 1905 yılında kurulan, yani bir asırdan fazladır varlığını sürdüren bu partinin tarihsel önemini kavramak için İrlanda Adası'nın İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele tarihine bakmalıyız.

1169'da Normanlar tarafından işgal edilmeden önce İrlandalıların kendi hukuk sistemleri, kültürleri, dilleri vardı. İngiliz işgalinin ardından ise İrlanda Adası, 1921 yılına kadar İngiltere'nin bir sömürgesi oldu. Yani İrlanda halkının sömürge karşıtı mücadelesi yaklaşık 800 yıla yayılıyor. Maruz kaldığı tüm baskılara ve tutuklamalara rağmen bugün İrlanda’nın en büyük partisi olmayı başaran Sinn Féin öncülüğünde İrlanda halkı da Kürt halkı gibi kendi kaderlerini tayin etme mücadelesini sürdürüyor.

Biz de İrlandalı milletvekili Chris Hazzard ile Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin, (CPT)  son Türkiye ziyaretini ve Kürt Halk Önderi Öcalan’a yönelik tecridi, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılma davasını, Türkiye’de yaklaşan seçimlerin dünya kamuoyu açısından önemini, Brexit ve kraliçe 2. Elizabeth’in ölümü sonrası İngiliz kraliyeti ve sömürgeciliğe dair kızışan tartışmalarına kadar pek çok konuyu konuştuk.

Türkiye’de 4 gün geçirdiniz ve çeşitli temaslarda bulundunuz. Ziyaretinizle sorularınıza cevap bulabildiniz mi ve neler gözlemlediniz?

Türkiye ve Kurdistan gibi yerlere gidip insan hakları ihlallerini inceleme fırsatı bulduğumuz heyetlerde yer almaya her zaman çok istekliyiz. Tutukluların aileleriyle görüştük. Açlık grevi yapmış olan insanlarla görüştük. Baskı gören siyasi partilerin temsilcileriyle görüştük. Türkiye'deki rejimin kesinlikle baskıcı olan bir dizi şiddet politikası uyguladığı çok açık. Kadınların, işçi hareketinin ve tabii ki Kürtlerin hedef alındığını görüyoruz. Bu yüzden durumu yakından görmek, gelip insanları dinlemek istedik.

İrlanda ve Britanya'daki insanları neden Türkiye'de olup bitenlerle ilgili sık sık ve tamamen şeffaf bir insan hakları soruşturması yapmamız gerektiği konusunda bilgilendirmek için burayı gelip görmek benim için önemliydi. Bu mesajı eve götürmek, burada duyduğum sesleri yoldaşlara, İrlanda ve Britanya'daki insanlara taşımak için geldim. Buradaki gözlemlerim sonucunda şunu söyleyebilirim: Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit politikası sona ermeli. Baskı sona ermeli. İnsanlar kendi yoldaşlarıyla politik örgütlenme ve iletişim haklarını kullanabilmeli, demokratik ve barışçıl protestolar düzenleyebilmeli. İnsanlar kendi düşünceleri toplumla paylaşmak ve iletişim kurabilmek için fikir hürriyetlerini kullanabilmeli.

Buradaki gözlemlerinize dayanarak nasıl adımlar atmayı planlıyorsunuz? CPT’nin son İmralı ziyaretine ilişkin raporu kamuoyuna açıklaması konusunda atabileceğiniz adımlar var mı?

Sinn Féin’in bu konuda neler yapabileceğini anlatmak için öncelikle bu zamana kadar attığı somut adımlar konusunda bir örnek vermek istiyorum. Bizim bu ziyaretimizden hemen önce (23 Ocak) Türk milletvekillerinden oluşan bir delegasyon Dublin’deydi, İrlanda parlamentosuna geldi. Ama HDP’yi dışlamışlardı, delegasyonda HDP milletvekilleri yoktu. Parlamentoya geldikleri an aşağı indik ve onlarla yüzleştik. “Kendinizi ve yaptıklarınızı burada aklayamazsınız. Yaptıklarınız Dublin’de kabul görmüyor’ dedik ve parlamentodan çıkarılmalarını sağladık. Bu bizim bundan sonra göstereceğimiz dayanışma için bir örnek. Sinn Féin, Abdullah Öcalan ve Kürtlerin özgürlük mücadelesi için Avrupa’da elinden geleni yapmaya devam edecek. Burada dinlediklerimi Brüksel’deki parti üyelerimize ve Avrupa Parlamentosu’ndaki ekibimize taşıyacağım. CPT, Öcalan'ı son ziyaretlerine ilişkin doğruları söylemeli. Avrupa Parlamentosu’ndaki ekibimize bu konuda sesimizi yükseltmemiz gerektiğini söyleyeceğim. Hazırladıkları raporu görmemiz gerek. Bu raporu yayınlamalılar. Abdullah Öcalan’ın sağlık durumunu açıklamalılar; onun yaşadığına ve iyi olup olmadığına dair ne biliyorlarsa açıklamalılar.

Bobby Sands gibi efsaneleşen devrimci tutsakların direniş mirasını devralan bir partinin üyesi olarak Abdullah Öcalan’ı nasıl görüyorsunuz?

Abdullah Öcalan’ın devrimci bir tutsak olduğuna şüphe yok. Güney Afrika’da ‘Madiba’ yani Nelson Mandela gibi, İrlanda’daki bizim tutsaklarımız gibi, ABD’deki Leonard Peltier gibi Abdullah Öcalan da tecrit altında tutulmaması gereken bir siyasi mahpustur. 

Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşebilmesi gerekiyor. Aslında Abdullah Öcalan’ın bir an önce serbest bırakılması gerekiyor. 24 yıldır tutsak edilmiş durumda. Artık Abdullah Öcalan’ın özgür olma zamanı geldi. Artık bir barış sürecini yeniden başlatmanın zamanı geldi. Belki Mayıs ayında seçilecek yeni başkan ile bu süreç başlatılabilir. Ama Abdullah Öcalan serbest bırakılmadan Kürt sorununa çözüm ve bölgede kalıcı barış mümkün değil. Örneğin Güney Afrika’da siyasi bir çözüm Mandela serbest bırakılmadan önce mümkün olamadı. Mücadeleyi de çözümü de o sembolize ediyordu.

Türkiye’nin şu an yaptığını bize İngiltere yapmaya çalıştı. İngiltere bizim siyasi durumumuzu, mücadelemizi kriminalize etmeye ve tutsaklarımızı terörist olarak göstermeye, suçlu olarak göstermeye çalıştı. Onlara, “Bizi suçlu gösteremezsiniz, biz suç işlemedik, siyasi bir mücadele yürütüyoruz” dedik. Abdullah Öcalan’ın durumu da aynen böyle; ulusunun kendi kaderini tayin etmesi için, özgürlüğü için, barış için mücadele veriyor. Bu nedenle Abdullah Öcalan’ı serbest bırakmadan ve onun kendi siyasi hareketiyle yeniden buluşması sağlanmadan kalıcı barış mümkün değil.

Yeni bir başkan dediğinize göre, Türkiye’de yaklaşan seçimin sonucuna dair öngörüleriniz olmalı, bunları paylaşır mısınız? Bir de sizce bu seçim sadece Türkiye’yi mi ilgilendiriyor?

Bence bu Türkiye için kurtuluşa giden yolda bir seçim olabilir. Türkiye’de giderek ağırlaşan hayat ve siyasi koşullarına karşı uzun süredir mücadele yürüten insanlar bu seçimde güçlerini gösterebilir. Tüm karanlık süreçlerin sonunda ışık vardır. Ve bence Türkiye’de gördüğümüz şey tam olarak bu. Konu Türkiye olduğunda her zaman bunun daha geniş yansımaları vardır. Erdoğan'ın göç meselesini Suriye üzerinden nasıl manipüle ettiğini ve kullandığını görüyoruz. Finlandiya ve İsveç'in NATO başvurularını nasıl manipüle etmeye ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştığını görüyoruz. Türk ekonomisini nasıl mahvettiğini ve bunun sıradan insanlar için ne anlama geldiğini görüyoruz. Türkiye, ABD ve Rusya için, Suudi Arabistan, İsrail ve bölgedeki tüm farklı oyuncularla birlikte Ortadoğu'da giderek artan stratejik bir konuma sahip. Yani seçimler ve Türkiye'de olan her şey daha geniş bir bölgede yankı uyandıracak.

Şu an HDP bir linç kampanyası ve kapatma davasıyla karşı karşıya. HDP’ye dönük kapatma girişimlerini nasıl görüyorsunuz?

 

Bence Erdoğan, Rojava Devrimi'nin başarısını neden bastırmak istiyorsa aynı nedenle HDP’yi kapatmaya çalışıyor. Çünkü Kürt mücadelesi Ortadoğu'da toplumun, burada yaşayan tüm halkların çıkarına nasıl inşa edilebileceğini gösteren bir öncü model. Kadınlar ve erkekler arasında eşitlik, farklı etnik kökenler ve dini inançlar arasında eşitlik var. Toplum böyle olmalı ve Kürtler bunu gösteriyor. HDP gibi gruplar ve Türkiye'deki daha geniş emek hareketi ve yeşil sol hareket Erdoğan'ın gerçekte kim olduğunu gösteriyor. Onun bir diktatör ve otokrat olduğunu; halkın ve özellikle de emekçilerin hak ve çıkarlarıyla ilgilenmediğini gösteriyor. HDP uluslararası dayanışmayla, insanları ve insanların gereksinimlerini karşılamayı temsil etmekle ilgileniyor, Erdoğan ise bunlarla ilgilenmiyor. HDP daha iyi bir dünya inşa etmek istiyor. Bu yüzden Erdoğan, HDP'yi bir tehdit olarak görüyor.

İrlanda halkının ve partiniz Sinn Féin’in yürüttüğü uzun ve zorlu özgürlük mücadelesinde partiniz çok kez Birleşik Krallık’taki demokratik siyasetten dışlanmaya ve terörize edilmeye çalışıldı. Partinizin demokratik siyaset mücadelesinde şu an neredesiniz ve bu süreçte Kürtlerle nasıl kesişimleriniz oldu?

Sinn Féin İrlanda’nın en eski siyasi partisi. Biz anti-kolonyal (sömürge karşıtı) bir partiyiz. İrlanda’nın özgürlüğünü sağlamak, bir İrlanda Cumhuriyeti’ni kurmak için doğmuş bir partiyiz. İrlanda halkı 1918’de bunun için oylarını bize verdiğinde, İrlanda halkının büyük çoğunluğu oylarını bunun için verdiğinde İngiliz hükümeti buna olumlu cevap vermek yerine ülkemizi bölmeyi, Kuzey İrlanda ve Güney İrlanda olarak ikiye ayırmayı tercih etti. Dolayısıyla bu onlarca yıldır süren bir çatışmaya neden oldu.

Bu süre zarfında bizim de kendi hapishane mücadelelerimiz oldu. Türkiye'de tanıştığımız pek çok Kürt arkadaşımızın açlık grevi yapan Bobby Sands'in adını bildiğini gördüm. Hepsinin bizim hapishane direnişleri ve açlık grevleri tarihimizi bildiğini gördüm. Bu bizim için çok değerli. Bizim de tutsaklarımız direnişleri süresince ihtiyaç duydukları cesareti ve morali yoğunlukla dünyada devam eden başka mücadelelerden edindi. Dolayısıyla yoldaşlarımız, Nelson Mandela ve Apo isimlerine yabancı değillerdi; onların kim olduklarını biliyorlardı ve onlardan hep güç aldılar. Ve bugün Sinn Féin İrlanda’nın en büyük partisi oldu. İrlanda’nın her iki parçasında bir referandum yapabilmemize ve ülkemizi birleştirmemize ramak kaldı.

Avrupa’nın gündemini işgal eden NATO tartışmalarını nasıl görüyorsunuz?

Biz NATO’ya karşıyız. İrlanda tarafsız bir ülke. NATO'ya ihtiyaç olduğuna inanmıyoruz. Avrupa'nın demilitarizasyonunu görmemiz gerekiyor. Avrupa'nın sosyal meseleler, insani kriz ve iklim krizi üzerinde çalıştığını görmemiz gerekiyor. Avrupa'nın üzerinde çalışması gereken konular bunlar, NATO değil. İnsani kriz derken mülteci krizini kastediyorum ve tabii ki bunun bir parçası olarak Kurdistan sorununu, yani İran'ı, Irak'ı, Türkiye'yi ve Suriye'yi kastediyorum. Siyasi bir duruma, siyasi bir çözüme ulaşmamız gerekiyor. Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasının bu süreci, gerçek ve sürdürülebilir bir barış sürecini başlatabileceğine ve Kurdistan meselesini nihai olarak çözebileceğine inanıyoruz.

Son sorumuzda sizin topraklarınıza dönelim. Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümü İngiliz imparatorluğunun tarihine ve sömürgeciliğe dair pek çok anıyı canlandırdı. Sinn Féin, Birleşik Krallık’ın ve geleceği hakkında ne düşünüyor?

Aslında kraliçenin ölümünden öncesiyle başlamak istiyorum. Brexit ve tüm Brexit süreci Birleşik Krallık’ın sonunun geldiğine dair ilk sinyalleri verdi. Yani Birleşik Krallık daha fazla krallık olarak kalamaz, o devir bitti. Yeniden İngiltere ve İskoçya ve İrlanda olacak; bu yepyeni bir gelecek. Ve insanlar buna şaşırmamalı. Biz bu geleceği istiyoruz, kesinlikle. Ve biz bu geleceği kuracağız, buna şüphe yok. Halkımızın istediği de bu, halkın çıkarına olan da bu. Birleşik Krallık, İrlanda'nın çıkarlarını hiçbir zaman gözetmedi. Birleşik Krallık, Londra'daki bir grup muhafazakar elitin çıkarını korudu ve bu her zaman böyle olacak. İskoçya’da da gördüğümüz şu ki çok daha fazla insan bağımsızlık istiyor ve Avrupa’ya dönmek istiyor. İrlanda halkı da kendi bağımsızlığını ve Avrupa’ya geri dönülmesini istiyor. Krallığın sonu geldi, buna şüphe yok; bu artık sadece zaman meselesi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.