İşçilerin mezarı, sermayenin kasaları

Dosya Haberleri —

Ölüm İktidarı dosyamızın dördüncü bölümünde 20 yıllık AKP iktidarı döneminde ülkenin bütün üretim alanlarında kol gezen ölümlere odaklanıyoruz. Konuyu EMEP sıralarından Yeşil Sol Parti listesinde Ankara 1. Bölge 2. sıra adayı olan Selma Gürkan ile konuştuk...

  • İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin verilerine göre AKP hükümetleri döneminde madenlerdeki iş cinayetleri bin 989. Bu sayı neredeyse iş cinayetlerinin üçte ikisinin son 20 yılda işlendiğini gösteriyor. Emeğin sadece artı değer olarak görülmesi ve Türkiye’nin iş cinayetleri ülkesi olması arasında sıkı bir bağ var.
ÖLÜM İKTİDARI - 4

MIHEME PORGEBOL

20 yıllık AKP iktidarı döneminde devletin doğruca tetiği çektiği; dahli, kusuru veya azmettiriciliğinin bulunduğu ölümleri incelediğimiz dosyanın son bölümünde şantiyelerde, ocaklarda, rezidanslarda, yollarda ülkenin bütün üretim alanlarında kol gezen ölüme odaklanıyoruz. İş cinayetlerine. Ama önce birkaç konuyu tekrar hatırlatmak gerek. Bu dosya kapsamında ortaya çıkan veriler Türkiye’de belli alanlarda insan hakları mücadelesi veren İHD, TİHV, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, İSİG Meclisi gibi kurumların yıllık raporlarının karşılaştırmalı sonuçlarına ve meclis soru önergelerine verilen resmi yanıtlara dayanmaktadır. Adı geçen bu kurumların raporlarında yer alan veriler ise basına yansıyan cinayet haberlerine ve ölenlerin yakınlarının bu kurumlara yaptığı başvurulara dayanır. Dolayısıyla ortaya çıkan bu ölüm tablosunun aslının çok daha büyük olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ölümlerde devletin payı!

Devletin payı olduğunu bildiğimiz bu ölümler sadece ve sadece kamuoyunun bir şekilde duyabildikleri. Diğer yandan bu verilerde ne depremlerde kurtarılabilecekken devletin ihmali nedeniyle donarak can verenler, ne yanlış yapılaşma yüzünden sel sularına kapılıp cenazesi bile bulunamayanlar, ne evine ekmek götüremediği için intihar edenler, ne…, ne…, ne… yer alıyor. Cezasızlık politikalarıyla desteklenen ölümler de, denetleme ve güvenliği sağlanamayan yollarda trafik kazalarında ölenler de yer almıyor bu verilerde. Ölen kentler, ölen tarım alanları, nesli tükenen hayvanlar ve bitkiler; kuruyan dereler, göller, ırmaklar da yok bu verilerde. Oysa Türkiye Cumhuriyeti devletinin 100 yıllık tarihi göstermiştir zaten sonbaharda düşen yaprak için bile önce devlete, sonra mevsime bakmak gerektiğini. Ve bugün AKP devletin ta kendisi.

İşçiler durmadan öldürülüyor

AKP döneminde hayattan en çok işçiler koparıldı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) verilerine göre AKP’li yıllarda en az 31 bin 9 iş cinayeti işlendi. 2002 yılının son iki ayında 146, 2003 yılında 811, 2004 yılında 843, 2005 yılında 1096, 2006 yılında 1601, 2007 yılında 1044, 2008 yılında 866, 2009 yılında 1171, 2010 yılında 1454, 2011 yılında 1710, 2012 yılında 878, 2013 yılında 1235, 2014 yılında 1886, 2015 yılında 1730, 2016 yılında 1970, 2017 yılında 2006, 2018 yılında 1923, 2019 yılında 1736, 2020 yılında 2427, 2021 yılında 2170 ve 2022 yılında en az 1843 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Dosyayı başından beri takip edenler fark etmiştir: Dosyanın ilk bölümlerinde AKP döneminde işlenen iş cinayetlerinin sayısını 30 bin 546 diye vermiştik ancak İSİG Meclisi’nin 11 Nisan’da yayımladığı 3 aylık rapora göre 2023 yılının ilk üç ayında da en az 463 işçinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. İşçiler durmadan öldürülüyor. İSİG’in büyük bir özveri ve özenle hazırlanan raporları meclisin internet sitesinde (http://www.isigmeclisi.org) tüm detaylarıyla erişime açık. Bu yüzden de verileri yorumlayıp işçilerden söz çalmak veya tekrara düşmektense AKP dönemindeki bu tablonun siyasi arka planlarına eğilmekte fayda var.

Biz de bunu Emek Partisi (EMEP) sıralarından Yeşil Sol Parti listesinde Ankara 1. Bölge 2. sıra milletvekili adayı Selma Gürkan’la konuştuk.

Türkiye’de bu kadar çok iş cinayeti yaşanmasının sebeplerini az çok hepimiz biliyoruz ama siz genel bir çerçeve çizebilir misiniz? İşçiler genel olarak hangi sebeplerden öldürülüyor?

1 Mayıs yaklaşırken işçi sağlığı ve güvenliğine dair sorunları ekonomik kriz, esnek ve kuralsız çalışmanın yaygınlaşması, işten çıkarmalar ve Maraş merkezli 6 Şubat depremleri belirledi. İşçiler hayat pahalılığı ve işten çıkarma tehdidi nedeniyle güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm ediliyor. Deprem sonucu meydana gelen yıkımın tarifi yok. Tam olarak kaç kişinin öldüğü ve ölenlerin isimleri belli değil. Belli ise de devlet tarafından açıklanmış değil. Bu yüzden gece vardiyasında olan kaç işçinin, emekçinin öldüğünü bilmiyoruz. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG); tıp, mühendislik ve sosyal bilimlerle ilgili çok-bilimli bir alan. Ancak dünyadaki birçok İSİG çalışmalarının yanı sıra Türkiye’de İSİG denildiğinde halk sağlığı mücadelesi ve sınıflar mücadelesi ağırlıklı anlam taşıyor. Asgari ücret düzeyinin tüm ücretliler içindeki oranı yüzde 70’e ulaştı. İşten atılma baskısıyla işçiler daha çok çalıştırılıyor, üç işçinin yapacağı iş iki işçiye yaptırılıyor. Taşeron sisteminin hakim olduğu serbest piyasa koşullarında Türkiye ekonomide geldiği yer, iktidarlar ve kapitalistler tarafından ucuz iş gücü merkezi haline getirilen, “Çin modeli”, “Türk modeli” diye diye sermayenin sömürü üssü. 15 Temmuz, salgın ve deprem sonrası için emek sömürüsü; esnek, güvencesizlik, işten çıkarma (Kod29-Kod 43, 44, 45, 50), kuralsız, angarya yüklenip, kayıt dışı fazla çalışmalarla sendikasızlaştırılarak kapitalistler için dikensiz gül bahçesi haline getiriliyor. Bu da işçi için ölüm demek.

foto: Evrensel gazetesi

Ölümler daha çok hangi iş kollarında gerçekleşiyor?

Turizm, tarım ve inşaat sezonu açılıyor, işçi sağlığı önlemlerin en çok ihmal edildiği, güvencesiz sektörlerden inşaat ve tarımdaki iş cinayetleri her yıl en çok ölümlü kazanın olduğu sektörler olmayı sürdürüyor. Madenlerde, inşaatlarda, barajlarda, hastanelerde, nakliye işlerinde işçiler ölüyor. Giderek yükselen iş kazalarıya kalıcı iş göremezliklerle engelli duruma düşerek sosyal güvenlik sistemindeki sıkıntılarla da karşı karşıya kalan da yine işçiler oluyor.

AKP döneminde Soma ve Ermenek gibi çok fazla toplu katliam yaşandı ve sürekli de bir yenisi yaşanıyor. Neden önüne geçilemiyor? Bunu iş ve emek politikaları bağlamında değerlendirebilir misiniz?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1941 yılından bu yana madenlerdeki iş cinayetlerinde son yaşanan Bartın katliamı hariç 3 bin işçi yaşamını yitirdi. Verilerde iş cinayetlerinde ve kaza sayılarında artış olduğu görülüyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin verilerine göre ise AKP hükümetleri döneminde madenlerdeki iş cinayetleri bin 989. Bu sayı neredeyse iş cinayetlerinin üçte ikisinin son 20 yılda işlendiğini gösteriyor. Hükümet patron otoritesini, sadece yasal değişikliklerle, patronları kâr hırsına kapılmakla suçlayarak sınırlandıramayacağını biliyor. Ayrıca yürütme, patron otoritesinin ancak işçilere özgür toplu pazarlıklı sendika hakkının verilmesiyle sınırlandırılabileceğini de bildiği için Covid-19 dönemini fırsata çevirip tüm TİS’leri ertelemişti. İş güvenliğini denetleyecek en etkili yollardan biri, sendikalı çalışanın kendi çalışma koşullarını sendikası aracılığıyla denetleme hakkı. Hükümet buna karşın özgür sendikacılık doğrultusunda adım atmak istemiyor. Çünkü hükümet, ucuz işçilik üzerinden rekabet etmek, kayıt dışı, mülteci emeği üzerinden sermaye birikimi yaratmak, taşeron sistemi, kıdem fonu, işsizlik fonu üzerinden kaynak aktarabilmek için güvencesiz bir işçi kitlesinin gerekli olduğunu biliyor. Hükümet, iş cinayetlerini durdurmak, işin esasını çözmek istemediği için sorunun etrafından dolaşmakta, İSİG çalışmalarının kağıt üzerinde kalmaya mahkum mevzuat, önlemler ve kanun ertelemeleriyle oyalamayı politika yapmak olarak görüyor. Emeğin sadece artı değer olarak görülmesi ve Türkiye’nin iş cinayetleri ülkesi olması arasında sıkı bir bağ var.

Ölümler özel sektörde olduğu kadar devlet projelerinde de yaşandı. Patronların işçiye nasıl baktığını biliyoruz; peki ya iktidar, devlet işçiye nasıl bakıyor?

Türkiye’de işçi sınıfının büyük kesimine; AKP ve tek adam dönemlerinde istikrarlı bir biçimde, güvencesiz koşullarda, aşırı uzun çalışma ve işsizlik arasına sıkıştırılarak bir çalışma ilişkisi dayatıldı. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre, son 20 yılın Türkiye’si haftalık çalışma saatlerinin uzunluğu bakımından en üst sıralardaki yerini -Çin, Malezya, Meksika gibi ülkelerle birlikte- istikrarla korudu. Kayıt dışı çalışma oranlarında kısmi bir azalma yaşanırken, genel olarak güvencesiz çalışma pratikleri yaygınlaştı. AKP’nin iktidara gelişini takip eden dönemde, bir taraftan yüksek büyüme oranları ve emek üretkenliğinde önemli artışlar kaydedilirken, diğer yandan işsizlik yüksek ve işgücüne katılım 1990’lara kıyasla düşük seyretti. Birçok kesim bu olguyu ‘istihdamsız büyüme’ olarak tarif ettiler. Devlet projeleri olarak tanımlanan işler de zaten tekel şirketler ve alt taşeronları eliyle yapılan işler.

İşçilerin kanunlarda devlete ve patronlara karşı güvencesiz olduğunu biliyoruz. Bu güvencesizliği açıklayabilir misiniz biraz?

İşçilerin yüzde 86’ısının sendikasız, yüzde 93’ünün de toplu iş sözleşmesi kapsamında olmadığı, toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma açısından OECD sonuncusu olduğu bu ülkede AKP’li yıllarda çoğu büyük sanayi kuruluşlarındaki 20 grev yasaklandı mesela. Erdoğan, “Olağanüstü hali biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz. Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz” demişti. Sendikalı olmak anayasal güvence olsa da sendikalaşan işçiyi sendika üyesi diye işten çıkaran patrona devletin hiçbir yaptırımı da yok.

On yıllardır iş ve emek politikalarını merkeze alan bir politika yürütüyorsunuz. İşçilerin hak arama mücadelesi ve bilinci ne aşamada?

DİSK-AR ya da başkaca araştırma kuruluşlarına göre şu an Türkiye’de 8,5 milyonu aşkın işsiz bulunmakta. Erdoğan yönetiminin Suriye, Irak, Libya, Afganistan gibi ülkelere askeri müdahale politikası, milyonlarca kişinin Türkiye’ye gelmesine yol açtı ve mültecilerin ucuz işgücü olarak kullanılmasıyla bu sayı daha da arttı. Emek gücünü satarak yaşamaya çalışanların nesnel-nicel durumu, çalışma ve yaşam koşulları, sendikal ve siyasal örgütlenme sorunları, işçiler ve işsizler başta olmak üzere emekçilerin büyük çoğunluğu açısından bilinç düzeyinin çok ileri olduğundan söz etmek mümkün değil. Oysa bu durum ve aşılmasını gerekli kılan tutum, sınıfının durumu ve kurtuluşunun gerekleri konusunda bilince ulaşmış tekil-bireysel işçilerden öte; sömürülüp ezilen her işçi ve emekçinin kendi ve gelecek nesilleri için hayati önemdedir. Dolayısıyla mücadele içerisinde deneyim kazanıp, bilinç ilerleyecektir. Sendika hakkı görünürde vardır, kâğıt üzerinde yasal geçerliliğe sahiptir. Ancak pratikte buna yönelen her işçinin karşısına kapitalistler ve hükümet-devlet güçlerinin yanı sıra çoğu kez sendika patronları da barikat kurarak baskı ve engellemeye yönelirler. Tekil-lokal işçi grupları bu durumda geriye itilir, soruşturmaya alınır, işten atılır ya da uydurulmuş suçlamalarla zindanlara tıkılırlar. Oysa grev, toplu sözleşme, direniş, genel grev, miting, gösteri vb. eylemlerle işçi kitleleri ve diğer emekçiler bu hakkın pratikte genelleşmesi ve tüm çalışan halk için geçerlik göstermesini sağlamak tüm işçi ve emekçilerin hem hakkı hem de güç oluşturmaları için sorumluluklarıdır. İşçi ve emekçilerin az-çok uyanış içindeki kesimleriyle sınıf kitlesinin büyük yığınları arasındaki ilişkinin burjuva politik-ideolojik etki, dini-milliyetçi politik madrabazlıklar, sendika bürokrasisinin sermaye hesabına çalışmaları ve ayak oyunlarıyla sabote olması ve bu büyük kitlenin kendi içinden çıkan ileri işçiler etrafında birleşme yerine, sermaye fraksiyonlarından beklentilere kapılmaları, siyasal devrimci sınıf örgütlenmesinin başlıca engelleri arasındadır. Bu durum sendikal örgütlenme olanakları açısından da olumsuzluk etkenidir. Aşılması şarttır ve bunu ancak bilinçli-fedakâr ileri işçi ve emekçilerin çabası sağlayabilir.

Bu seçimde işçiler için özellikle iş cinayetlerinin önlenmesi bağlamında ne vaat ediyorsunuz?

Evden çalışma ve kısa çalışma başta olmak üzere her türlü esnek çalışma, taşeron, kiralık, sözleşmeli vb. güvencesiz çalışma biçimlerine son verilmeli, özel istihdam büroları kapatılmalı, her alanda kadrolu ve güvenceli çalışma sağlanmalıdır. Tüm fabrika, işyeri ve çalışma alanlarında, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin önlemler, işçiler ve emekçilerin seçtiği temsilcilerin çoğunluğunu oluşturduğu kurullar tarafından belirlenmeli ve denetlenmelidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.